OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Patrikhane ve devlet

Devletin ülkenin nihai yasal otoritesi olarak yürütme ve yargısıyla, ister patrik seçiminin isterse herhangi başka bir seçimin güvenliğini, düzenini sağlaması başkadır, o seçime sonucunu dizayn etmek için müdahale etmesi başkadır.

Değabah Maşalyan, geçenlerde SAT-7 Türk kanalına bir mülakat verdi. Seçimleri yürüten iki organdan biri olarak bu süreçte medyaya sık sık mülakat vermesi anlaşılır bir husus. Öte yandan, konuşan bir kimsenin söylediği sözlerden dolayı eleştirilmesi de gayet normal, işin doğası gereği. Bu yazıda, Maşalyan Srpazan’ın o mülakatta ifade ettiği bazı hususlar üzerinde duralım. 

Aslında değinmek istediğim hususta Maşalyan’ın konuşması bir vesile çünkü bu konu, kimi zaman kötü niyetle kimi zaman ayırt edememeden dolayı yanlış anlaşılan ve anlatılan bir konu: o da devletin seçimlerde, Patrikhane'yle ilişkilerindeki konumu ve rolü. Maşalyan, devletin seçime müdahalesinin değil, iştirakinin söz konusu olduğunu, seçimlerin güvencesinin devlet olduğunu ileri sürüyor. Kullanmayı sevdiği bir metafor da seçimlerin, bir anahtarı Ermeni toplumunda bir anahtarı devlette olan iki anahtarlı bir kapı olduğu. Dediğim gibi, bu hususta yapılması gereken bazı ayrımlar var. 

Bir ülkede, vatandaşlar arasında anlaşmazlıkları çözecek, sözleşmelerin güvencesi olacak, vatandaşların birbirinin hakkını gasp etmesini, birilerinin başka birilerini boyunduruk altına almasını engelleyecek bir kamu otoritesi, yani devlet olması anlaşılırdır. (Aslında bu konuda anarşizme de kulak vermek gerekir ama burası yeri değil.) Patrik seçimi de birçok seçim gibi bazı vatandaşların birbirleri arasında yaptıkları bir anlaşma, sözleşmedir. Daha açık söyleyecek olursak, belli bir kişinin neye göre ve nasıl belli bir makama geleceği üzerine bir mutabakat yapılmış, bunun adil ve kurallara uygun seçimle olması gerektiğinde hemfikir olunmuştur, yani vatandaşlar bu yöntemle çıkacak sonucu kabul etmeye birbirlerine söz vermişlerdir. Birileri zorbalık yoluyla seçimleri engellemeye ve sonucunu ortadan kaldırmaya yeltenirse demokratik bir ülkede devletin güvence olma vasfı o zaman devreye girer ve zorbalık yoluna sapanları durdurur. Fakat, devletin ülkenin nihai yasal otoritesi olarak yürütme ve yargısıyla, ister patrik seçiminin isterse herhangi başka bir seçimin güvenliğini, düzenini sağlaması başkadır, o seçime sonucunu dizayn etmek için müdahale etmesi başkadır. Birincisi, gerekli ve faydalı, ikincisi zararlı ve gayrimeşrudur. Dolayısıyla, devleti doğru şekilde yerli yerine koymak lazım. Devlet, hakem gibi olmalıdır. Topu alıp oynamaya başlarsa orada sorun var demektir. Değabah Maşalyan’ın metaforuyla söyleyecek olursak, devlet elinde tuttuğu anahtarı keyfi, demokratik ve hukuki olmayan gerekçelerle kilide sokmamazlık yapmamalıdır. Devletin bu gibi keyfi hareketleri karşısında bir şey yapabilmek veya yapamamak başka bir konudur ama devletin bu tutumunu normal ve olması gereken bir şey gibi anlatmamak gerekir.

Değabah Maşalyan aynı mülakatta Patrikhane'nin bir devlet kurumu olduğunu söylüyor. Tarihsel açıdan bu sözün doğruluk payı yüksek. Tarihsel olarak baktığımızda devletle yakın çalışan ve onun bazı işlevlerine yardımcı olan bir kurum olduğu doğru. Örneğin, kimi vergilerin Ermeni toplumundan toplanmasından sorumlu bir kurumdu. Hatta, daha evvel de söylediğim gibi, Osmanlı devleti için asker toplamışlığı da vakidir. Fakat, patriğin kim olacağı çoğu zaman Ermeni toplumunun iç dinamikleri, ilişkileri ve iktidar yapısıyla belirlenmiştir. Dolayısıyla, “Patrikhane bir devlet kurumu mudur?”, diye sorduğunuzda cevabı basitçe “evet” veya “hayır” değildir. Yüzyılları kapsayan diyakronik bir analiz gerekir. Fakat, Patrikhane'nin tarihsel olarak niteliği nedir sorusu bir yana, asıl soru biz bugün Patrikhane'nin nasıl bir kurum olmasını istiyoruz, sorusudur. Bugün bizim Patrikhane'den ve patrikten beklentimiz bir devlet kurumu olması mıdır?   

Devletler, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiler, yüzyıllar içinde birtakım gelişimler ve iyileşmeler göstermiştir. Dünyanın her yerinde aynı durum ve seviye olmamakla birlikte, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olan ülkelerde insanlar daha özgürleşmişlerdir. Demokrasinin ortalama kalitesi ve çıtası yükselmiştir. Bugün insan hak ve özgürlükleri örneğin yüz yıl evvelsine göre daha genişlemiş ve iyileşmiş durumda, iyi ki de öyle. Dolayısıyla, devlete verdiğiniz yer, biçtiğiniz rol, bu gelişimeler hiç yaşanmamış gibi tarif ve kabul edilmemeli. Bugün, Türkiye demokrasisi ne kadar sorunlu olsa da, her ne kadar bir geri gidiş içinde olsa da yönetilenler olarak bizlerin sanki hala mutlak monarşi varmış ve bu da kabul edilebilirmiş gibi konuşmamız doğru değil. Kendi kendimizi tebalaştırmış oluyoruz.