BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

İmzalanan metin, NATO’ya girmek isteyen Finlandiya ve İsveç ile onların girmesine itiraz eden Türkiye arasında imzalanmış bir mutabakat metni. Bir NATO belgesi değil. Altında hiçbir NATO yetkilisinin imzası yok. NATO genel sekreteri sadece moderatörlük yapmış. Zaten adı da “Üçlü Memorandum”. Diğer yandan, metin “PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit” ediyor ama diğerlerini terörist kabul etmiyor.

Kaydını tutabildiğim kadarıyla idam cezasını İlahiyatçı İhsan Şenocak bu Haziran başında hortlatmaya girişmişti. Ardından D. Bahçeli, S. Soylu, bizzat R. T. Erdoğan, hatta “Altılı Masa”dan Saadet Partisi Gn. Bşk. T. Karamollaoğlu idamın geri getirilmesini talep etti.

Turpun büyüğü hep heybede kalırmış. Çıkarıp bakalım. Rumlar bir mektupla BM ve KKTC’ye “Güven Yaratıcı Öneriler” gönderdi. Ama siz de benim gibi ilk defa duyuyor olabilirsiniz çünkü bu yepyeni olanağı Türk tarafı kimselere duyurmadı. Ta ki “müzakere edilmeden” reddedildiği açıklanana kadar. Oysa, Kıbrıs gibi kangrenleşmiş bir meseleyi bu girişim çözebilirdi.

XIV. Louis kendini Fransa’yla değil ama Devlet’le özdeş ilan ediyordu. Mutlakiyetçi krallığı dile getiriyordu. Şimdi 05.06.2022 tarihinde bir 14. Luvi zuhur etti, adaşının hiç aklına gelmemiş bir şey yaparak ona 367 yıl sonra ciddi fark attı. Kendini sadece Devlet’le değil, tüm Türkiye’yle özdeş ilan etti:

Zarakolu kaçak filan değil. Yurt dışına pasaportla çıkmış ve orada adresi belli. Dolayısıyla, ifadesi alınamadığı gerekçesiyle iadesi istenemez ve ifadesini alabilmek için malına mülküne ve emekli maaşına el konulamaz. Çünkü istinabe diye bir yerleşik hukuki usul vardır: Yurt dışındaki mahkemelere yazı yazılır, şahsın ifadesi getirtilir. Merak konusudur; bir mahkeme hiç oturup incelemez mi bir vatandaşın kaçak olup olmadığını? Bunu incelemezse neyi inceler, çünkü kararının tümünü bu “kaçak olmak” üzerine bina etmiş.

ABD ve NATO’yla geçmişteki başarısız pazarlık konuları ibadullah. Çünkü Rejim için önemli olan sonuç almak değil, sorun yaratıp taviz aranmak. Sebebi: Her didişme sonunda karşı taraftan bir miktar da olsa taviz alma umudun vardır; işin genel doğası/kuralı böyledir.

Böyle bir ortamda AKP Gn. Bşk. ve CB Erdoğan’ın kendi kendine ‘Şu seçimler olmasaydı ben bu ülkeyi ne güzel idare ederdim’ diye söyleniyor olması muhtemeldir. Türkiye seçim yapmama aşamasını en geç 1946’da aşıp bitirdiği halde. Bitirmiş olabilir ama bizimki gibi ülkelerde “seçimi doktorlamak” diye bişey vardır.