BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Küçük tüy: Seçim gelirken, depremzedeleri talebe yurtlarına yerleştirmek için Türkiye’deki bütün üniversiteleri geçici olarak kapatıp “online”a geçirmek istiyor. Büyük tüy: Anayasanın çok net hükmüne aldırmayıp seçimleri ertelemeye çalışıyor. Önce, bu tüylerin nelerin üzerine dikilmek istendiğine mümkün olabildiğince kısa bir göz atalım.

Yazının başlığına gelelim. CB Erdoğan depremin vurduğu illerdeki bütün vali ve belediye başkanlarını derhal birbiri ardına telefonla arıyor. CHP’li olan Adana ve Hatay büyükşehir belediye başkanları hariç. ki buçuk saat geçiyor, CB Erdoğan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ı da arıyor. Ardından Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ı arıyor. İki yorum mümkün.

Adından da belli, bu nüfus değişimi bir anlaşma sonucuydu. Her iki ulus-devlet de, bu acımasız devlet türünün doğası gereği, “öteki”den kurtulmak için karşılıklı olarak etno-dinsel temizlik yapmışlardı. Yani bu utanç ortak idi. Yaklaşık bir ay sonra, 16 Mart 1964 olayının 59. Yıldönümünü idrak edeceğiz. Bu olay, anlaşma sonucu veya karşılıklı filan değildi. Düpedüz, devletimizin İstanbullu Rumlara uyguladığı tek taraflı bir etno-dinsel temizlik idi.

Kimi insanların inandıkları simgeleri, o insanlara acı vermek ve onları aşağılamak amacıyla tahrip etmek hiçbir biçimde ifade özgürlüğüne girmez. Sadece ve sadece nefret suçuna girer. Dahası, bu insanlık suçunun ifade özgürlüğü kisvesine bürünerek işlenmesi rezaletin son perdesidir.

Putin Ukrayna’ya saldırarak, istemeden, kendi eliyle NATO’ya can suyu verdi. Üstelik, üçüncü defa başkomutan olarak cepheye bu sefer de genelkurmay başkanını atamış olmasının gösterdiği gibi, fena sıkışmış durumda. Daha fazla dibe gitmeden nasıl kurtulurum diye debelenmekte. Böyle bi durumda Başbakan Kristersson sanki İsveç 50’lerin başındaki Türkiye misali vahim Rus tehdidi altındaymış gibi NATO diyor başka bişey demiyor. Bu da CB Erdoğan’ın elini kuvvetlendiriyor.

Bu yazıda, zihinsel engelli kız çocuğunu önce istismar edip sonra öldüren İsmail Karakoç’un İzmir istinaf mahkemesinde “rızası vardı, şikayet yapılmamış” hükmüyle beraat ettirilmesi veya Hiranur Vakfı kurucusu tarikatçının 6 yaşındaki kızını kocaya teslim etmesi türünden kamuoyunda fazlasıyla konuşulmuş rezaletlere girmeyeceğim. Sadece adalet mekanizması ile İslam ilişkisi üzerine yazacağım.

Fiilen kapatılma? Çünkü AKP hukuken kapatmada zorlanıyor: Ekim 2002’de ve Mart 2008’de olmak üzere kapatılmaktan 2 kere zor sıyırmış olan AKP Kasım 2002’de iktidara geldikten sonra ‘ne olur ne olmaz kendimi sağlama alayım’ diyerek, siyasi partilerin AYM tarafından yani hukuken kapatılmasını zorlaştırmıştı: AYM’nin parti kapatma nisabını önce basit çoğunluktan 3/5 çoğunluğa, sonra da 2/3 çoğunluğa yükseltmişti. HDP’yi nisap yüzünden hukuken kapattıramazsam diye fiilen kapatmaya çalışıyor.

Bu dolandırıcılar tabii ki biliyorlar: 1) Türk milleti kuzu gibidir, şikayet etmez; 2) Emniyet’in o birimine ulaşmak büyük sabır ve sebat işidir; 3) Sizi arayan telefonu ihbar etmeniz yetmez, Adliye’ye bizzat gidip yazılı dilekçe vermeniz gerekir, zarar görmedim diye ilave ederek.

Geçen hafta Hatice Molla Salih davasını yazmıştım. Şimdi o ilginç olayı doğuran ortamı anlatmak istiyorum. Varılacak sonucu isterseniz söyleyeyim: Ege’de birbirine giren Türkiye ile Yunanistan, B. Trakya’da tam bir simbiyoz halindeler.