ALİN OZİNİAN

“Ezidiler güneşe tapar, onların ibadet ettikleri yerde, şeytan heykeli vardır. Şeytana tapmazlar, fakat kendilerine zarar vermemesi için istekte bulunurlar. Onların tanrısı Güneş’tir. Işığa dua eder gibi Güneş’e tapınırlar. Ermeni kilisesi, bir Ezidi erkekle evlenmeyi ancak bir şartla kabul eder, Ezidi kendi dinini reddetmeli ve Ermeni Apostolik Kilisesi’nde vaftiz olmalıdır” diyen Papaz Yesai, Ermenistan’da büyük tartışmalara yol açtı.

“İstanbul Erivan’ı Salladı” başlıklı bir ‘haber-analiz-hatırat’ yazısı yayımlandı bu hafta, Hürriyet gazetesinde. İçerikteki maddi ve ‘manevi’ hatalara dikkat çekmeden önce, sanıyorum bu yazının iyi ve yapıcı bir amaçla yazılmak istendiğini söylemek gerek. Ama barışın bir maliyeti var.

İran, Birleşmiş Milletler daimi üyesi ülkeler ve Almanya ile anlaşmaya varmasının ardından uzun süredir uygulanan ambargodan kurtulacak. Bu gelişmenin bölgedeki iki “ötelenmiş” komşu olan Ermenistan-İran ilişkilerini nasıl etkileyeceği merak konusu. Uzun süredir bölgede dikkatle takip edilen ilişkiler, İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı İshak Cihangir’in Ermenistan ziyaretinden sonra, tekrar gündeme geldi.

Ermenistan ve Diaspora’dan gelen yorumların çoğu, kararın “olumlu” tarafıyla ilgili. Fakat yine de davanın Ermeniler için neden ‘zafer’ anlamına geldiğini anlamak zor.

Geçtiğimiz hafta, Azerbaycan tarafından açılan ateş sonucu sivil ölümlerin yaşanması ve toplamda 20’yi aşkın can kaybı olması, “donmuş çatışma” bölgesi Karabağ’da suların yeniden ısındığını gösteriyor. Gelişmelere bakılırsa, yeni bir çatışma kapıda.

Geçtiğimiz günlerde Azerbaycan medyasında “şok” olarak lanse edilen haber Ermenistan gündeminde de oldukça büyük bir yer işgal etti. Azerbaycan’ın hemen hemen tüm yayın organlarının verdiği habere göre, Ermenistanlı muhalif bir aktivist Martirosyan, Azerbaycan'a sığınmıştı. Olayın iç yüzü araştırılınca, Martirosyan’un ilticasının ardından başka nedenler olduğu ortaya çıkıyor.

Yerevan’en en sevilen çiçekçisi Vartan’ın hikâyesi bu. Varteri Vartan ya da Güllerin Vartan’ı, zor geçen çocukluğunu, hayata nasıl tutunduğunu ve her daim nasıl ‘iyi’ kalabildiğini Alin Ozinian’a anlattı.

Ani Değirmencioğlu, Franz Werfel’in soykırımdan sığındıkları Musa Dağ’da direnerek kurtuldukları Ermeni köylüleri anlattığı ve okuru her daim etkilemeyi başarmış romanı ‘Musa Dağ’da 40 Günü’nden esinlenerek hazırlanan ‘40 Jours de la Méditerranée - de Musa Dagh à Marseille’ (Akdeniz’de 40 Gün) başlıklı gezi-projenin fikir sahibi ve koordinatörü. 2011 yazında Marsilya’da denize girerken bir anda Ani’nin aklında beliren ve bu süre zarfında yakasını bırakmayan hayalini hayata geçirebilmesi dört yıl sürmüş. Dört yıl boyunca nereye giderse gitsin yanında gezdirdiği proje için Antakya ve Marsilya’ya sık sık gidip gelir olmuş, Akdeniz’in iki ucundaki bu iki şehir arasında hiç beklemediği bağlar keşfetmiş. Cécile Thuillier, François Beaune, Hervé Massard’ın da sahiplendikleri ‘Akdeniz’de 40 Gün’ projesi ile 14 Eylül’de Musa Dağ’dan yola çıkarak başlayacak ve 40 gün sürecek olan gezinin amacı, rotası ve ayrıntılarını Değirmencioğlu ile Agos için konuştuk.