SERDAR KORUCU

Hermine Kalustyan, 125 yıllık Esayan Okulu’nun tarihinde önemli yeri olan eğitimcilerinden biri. Onu, Türkiye yakın tarihinin önemli bir figürü haline getiren 27 Mayıs Darbesi ardından oluşturulan Kurucu Meclis’e seçilmesiydi. Sonrasındaysa kendi deyimiyle “devletin sillesi”ni yedi.

Attila İlhan 10 Ekim 2005’te hayatını kaybetti. Özellikle “Aynanın İçindekiler” adını verdiği serisi Türkiye’nin yakın tarihini, geri dönüşlerle anlatıyordu. Bu seri içinde yer alan “Bıçağın Ucu” adlı romanında Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar da yer alıyordu ve neredeyse tamamı “kötüler” safındaydı.

1920’lerde en uzun süre Ekümenik Patrik olan III. Vasileios, 90 yıl önce 29 Eylül 1929’da hayatını kaybetti. Patrik, mübadeleyle Türkiye sınırları içindeki cemaatinin azaltılışına, Meclis’teki tartışmalarda Patrikhane hakkında “Fener söndü” denilmesine ve Ankara-Atina hattının en gergin olduğu dönemlerden birine şahitlik etmişti.

Mehmet Raşit Öğütçü ya da bilinen adıyla Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Ünlü yazarın eserlerinde Ermeni Soykırımı da gündemdeydi. Daha doğrusu soykırım sonrası Ermeni mülklerinin paylaşımı ve bunların devlet tarafından bölgedeki ağalara karşı “Damokles’in Kılıcı” gibi kullanılışı…

6-7 Eylül Pogromu’nun bu yıl 64. yıldönümü. Nispeten az konuşulan konularından biriyse pogrom sonrası Türkiye’den ayrılanlar. Dilek Güven’in de kitabında yer verdiği gibi resmi kayıtlar 1955’te 70 bin olan Türkiye’de Ermenice konuşanların sayısının 1965’te 56 bin 376’ya düştüğünü gösteriyor. Gidenlerden biri de Kapalıçarşı’da küçük bir iplikçi dükkanı olan Gökçeyan ailesi. Pogrom sonrası Lübnan’a yerleşen ailenin o günlerde 7 yaşında olan oğlu Krikor Gökçeyan, 6-7 Eylül’de anne ve babasının çok büyük hayal kırıklığı ve kırgınlık yaşadığını söylüyor ve ekliyor: “Bu kadar öfkeye ve nefrete bir neden bulamadıkları için Türkiye'yi terk etme kararı aldılar.” Gökçeyan ailesinin en büyük kaygısı pogromun tekrarlanabilme olasılığı olmuş. Gökçeyan ile o günleri ve sonrasını konuştum.

1916’da Rus ordusunun Bitlis Vilayeti’ne girişinden önce ağırlıklı olarak Ermenileri hedef alan ancak Süryaniler ve Keldanileri de yok eden katliamlar başlamıştı.

Ermeni Kilisesi’nin beş önemli yortusundan biri olan, su serpme geleneği ile Nuh Tufanı’nın anıldığı Vartavar 1915 öncesinde tüm yurtta kutlanıyordu. Tıpkı diğer Hristiyan bayramları gibi. Ancak 100 yıl önce Muş’taki Vartavar’ı diğerlerinden ayıran, soykırımın başladığı gün olmasıydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini eleştiren New York Times’ın (NYT) 1896’da da Osmanlı Sultanı Abdülhamid’i hedef aldığını, bugün de gazetenin kinini şahsına yönelttiğini söyledi. Ancak, gazetenin o dönem Abdülhamid’i eleştirmesinin başlıca nedeni, Hamidiye Alayları’nın bölgedeki katliamlarıydı.

3. Mardin Bienali, 15 Mayıs’ta başladı. 15 Haziran’a kadar sürecek olan, ‘Mitolojiler’ temalı bienalde, 100. yıldönümünde Ermeni ve Süryani soykırımlarına ilişkin pek çok gönderme bulunuyor. Hem eserler, hem de mekân kullanımlarıyla...

Sovyetler Birliği'nin 2. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası karşısında elde ettiği zaferin 70. yıldönümü 9 Mayıs’ta kutlandı. Bu zafer için Sovyet saflarında yer alanlar arasında 1915’ten kurtulan Ermeniler de bulunuyordu. Yani bir soykırımdan kurtulmayı başaranlar, bir başka soykırımın failini durdurmak için savaşmışlardı.