'Agos Gazetesi'nin dünü ve bugünü'

Dipnot.tv'den İpek İzci, aynı zamanda gazetemizin kurucu ekibinde yer alan Yetvart Danzikyan'la kendi gazetecilik yaşamı ile Agos'un dünü ve bugününü konuştu. Gelecekten umutlu olduğunu belirten Danzikyan, 'siyasi planda ne tür sıkıntılar yaşanırsa yaşansın bu gazetenin aynı sağlam içerikle yoluna devam edeceğini düşünüyorum' dedi.

Gazeteci Yetvart Danzikyan, Birikim ve Agos’tan sonra artık bir süredir radikal.com.tr’de yazıyor. Agos’taki köşesinin adı: ‘Kardeşçesine’. Ona bu isim için ilham veren de Nazım Hikmet: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”…

Kendi deyimiyle, hayatı ismini kodlamakla geçmiş / geçen biri o. Alışkın değiliz ya ‘öteki’ isimlere, telefonda ‘Yetvart’ dese, karşıdaki anlamıyor. O da başlıyor: Yozgat, Edirne, Trabzon, Van… İsminin anlamını soruyorum, “Herkes Ermeni ismi zanneder” diyor: “1900’lerin başında Avrupalı, Amerikalı isimleri Ermeniceye uyarlama modası çıktı bizim cemaatte: Yetvart, bildiğin Edward aslında”.
 
Danzikyan ile 1969’da İstanbul’da başlayan öyküsünü ve gazetesi Agos’u konuşmak üzere bir araya geldik...
 
Gazetecilik geçmişinizden konuşalım mı?
1985’te Pangaltı Ermeni Lisesi’nde okurken, lise 2’de siyasetle ilgilenmeye başladım. Üniversite okumadım bazı nedenlerden ötürü ama kafamda hep gazetecilik vardı. 1990’da İletişim Yayınları’nın satış bölümüne girdim, bu arada Birikim’de yazmaya başladım bir yandan. Sonra İletişim Yayınları’nın yazı işleri kısmına geçtim, editörlüğe başladım. Benim bu işlere ilgili bir adam olduğuma inandılar, becerebileceğime güvendiler de... Editörlük yaptım, ansiklopedi yayımladık vs... Sonra, 1998’den 2006’ya kadar NTV’de çalıştım, şimdi hâlâ habercilik yapıyorum.
 
Agos’a girişiniz nasıl oldu?
Hrant’la tanıştık ve gazete daha yayına başlamadan yazı işleri kısmında haftada 1-2 gün gazeteye gitmeye başladım, sene 1996. O zamanki ekipten Sarkis Seropyan, Leda Mermer var. Onun dışında aslında ekip yenilendi epey.
 
Agos ilk yayımlanmaya başladığında nasıl bir ortam vardı? Büyük olay olmuş muydu?
E tabii olmuştu. Hem cemaatte hem de Türkiye’deki siyasi çevrelerde… Cemaat içinde “Nereden çıktı?” sorusunu soranlar vardı ki bence hâlâ vardır. Çünkü biz siyasi tavrımızı belli ediyorduk. Üstelik Ermeni cemaati çekingendir. Herkes zaten çekingenken, biz ortaya çıkıp bir de sol yanı öne çıkan bir gazete yaptık. Bilhassa 1915 konusunda kimilerine sert gelen ama aslında son derece normal laflar etmemiz bazı grupların kaşlarını şöyle bir kaldırmasına neden oldu, “Nereden icap etti bu?” diye. Kötü niyetlerinden değil, üzerimize tepki çekeceğiz diye ki zaten zar zor yaşıyoruz. Bir de patrikhaneyle ilişkilerimiz soru işareti yarattı bazı kesimlerde. Biraz mesafeli olduk, gerek cemaat içi işlerde (vakıflar, okullar vs…) gerek hükümetle ilişkide. Patrikhanenin her yaptığını doğru kabul etmedik, bu ‘son derece uyumlu’ pozisyonunu çok doğru bulmuyorduk. Ama neticede cemaatin büyük bir kısmı Agos’un yayına başlamasını sevinçle karşıladı. Orta yaşlının da gencin de kendinden mutlaka bir şey bulabileceği bir şey çıkarmaya çalıştık, kültür-sanat olsun, müzik olsun, siyaset olsun... Bunları tabii daha çok Hrant ve etrafındaki ekip yaptı, ben haftada bir giderdim. Sonra ben yayınevini bırakıp, gazeteciliğe dönünce vakit ayıramaz oldum. Bir de gördüm ki Hrant zaten oturttu sistemi, muhabirler geliyor, haber çıkıyor vs…
 
Agos’un ilk çıktığı zamandan bu yana neler değişti?
Hrant, müthiş bir mücadele verdi, yürüttü işi. Biz de Hrant nasıl olsa yapıyor rahatlığındaydık ki aslında kendimizi bu noktada suçluyoruz.
 
Neden suçluyorsunuz, onu yalnız mı bıraktınız?
Siyasi olarak hepimiz her zaman yanındaydık ama iş anlamında nasılsa o hallediyor diye biraz yalnız bıraktık, evet. Hrant, sürekli konuşarak, derdini anlatmaya çalışarak bir farkındalık yarattı ama ‘Hrant farkındalığı’ gibi bir şeydi bu. Hrant nasılsa haftada bir gün televizyondaydı, röportaj veriyordu, konferansa katılıyordu, onu dinleyince insanlar Agos’u almış oluyordu neredeyse. Hrant çok iyi yapıyordu, o yüzden zaten topluma bu kadar ulaşabildi, insanlara dokunabildi.
 
Nedim Şener’in ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ adlı kitabında bir anekdot vardır. Hrant Dink’i, oturduğu apartmana gelip kapıcısı aracılığıyla tehdit etmişler. Ama Rakel Dink, bunu taziye günü kapıcıdan öğrenmiş. Size anlatır mıydı böyle şeyleri, gazete içinde konuşulur muydu?
O süreçte yanında gerektiği kadar olamadım ama etrafındaki sınırlı bir çevreye anlattığını biliyorum. Yani diyeceksiniz ki karısına bile söylememiş. Bir seçim yapmış o muhtemelen.
 
Gazetede bir gerginlik, bir endişe var mıydı?
Vardı, tehditler sürekli geliyordu. Ülkücüler Agos’un kapısında eylem yaptı mesela, müthiş bir tedirginlik vardı haliyle. Tam da bu yüzden Hrant her şeyi paylaşmıyordu benim tahminim. Herkese her şeyi anlatması bu tedirginliğin katlanarak büyümesi anlamına gelecekti. Cemaatteki korkuyu büyütmemek istemiş olabilir.
 
Katlinden sonra gazetede neler oldu?
Hemen Agos’a gittim, herkes oradaydı ve çok şaşkındı. Bir taraftan gazete yapılıyordu ki zaten o akşam gazete çıkartıldı. Hrant’ın öldürülmesi başlı başına bir mesele ama ikinci mesele de gazetenin ne olacağıydı. O zaman kimsenin aklından geçmedi ama biri kalkıp “Bu gazeteyi kapatalım” deseydi, kimse kalkıp da “Niye kapatıyorsun?” diyemezdi, hatta normal bile karşılanabilirdi. Biz bir şey denedik ve Hrant’ı öldürdüler. Karşılığı bu oldu maalesef. Etyen Mahçupyan, Hrant’ın öldürüldüğü akşam devraldı gazetenin yönetimini. Böylece cemaat de Hrant’ın bayrağının yere düşmeyeceğini gördü. O gece gazetenin devam edecek olması Hrant’ın şokunu yaşayan cemaate bir nebze olsun moral oldu. Etyen ile ilgili tartışmalar da oldu tabii. Bir Ermeni AKP’ye yakın olamazmış gibi geliyordu insanlara. Olabilir. Nasıl Türklerin yüzde 50’si AKP’ye oy veriyorsa, Ermeniler de verebilir, bunda bir acayiplik yok. Siyasetle veya Hrant’ın öldürülmesiyle hiç ilgilenmeyen Ermeniler de var tek tük de olsa…
 
Var mı?
Vardır, cins cins insan var bu cemaatin içinde. 1915 konusunda da “Aman ne yapalım olduysa oldu” diyenler de var.
 
Ermeniler Türkiye’de hangi partiye oy verir ağırlıkla?
AKP’ye kadarki genel denklem şöyleydi: Demokrat Parti’ye, Adalet Partisi’ne oy verilirdi ağırlıklı olarak. Sol kesim ise 70’lerde CHP’ye verdi, ama Kemalist oldukları için değil sadece solcu oldukları için. 80’den sonra genç kesim SHP’ye verdi oyunu. 90’larda ise nasıl ki Türkiye’nin siyasi tablosu dağıldıysa, Ermeni cemaati içindeki tablo da dağılmıştı. Fakat yakın tarih açısından bakılacak olursa Ermeni cemaatinin büyük oranda merkez sağa oy verdiği görülür.
 
Nasıl açıklanır bu?
İki türlü açıklanabilir: Bir, Varlık Vergisi’ni CHP’nin yapması ve CHP’nin azınlıklara çok sert davranan politikası. Gayrimüslimlere 2-3 yıl askerlik yaptırılıyordu vs… İkincisi, Türkiye toplumunun hep sağa oy vermesi… Neticede biz de bu toplum içinde yaşıyoruz.Tüccar bir toplum sonuçta Ermeniler. Türk tüccarlar nasıl ANAP’a, Demirel’e oy veriyorsa, büyük oranda merkez sağı tercih ediyorsa, Ermeniler de sağa veriyordu.
 
Hrant Dink’in çabaları ve Agos’un bir cemaat gazetesinden çıkmasıyla Ermeniler toplum içinde daha görünür oldular. Bu görünürlük onlara bir nebze olsun bir rahatlık verdi mi yoksa üzerlerindeki baskı arttı mı?
Yüzeye çıkmayan bir canlılık aslında vardı, Hrant da işte o kapıyı açtı. Öldürülmesiyle beraber bir şok oldu ve kısa süre bir durgunluk yaşansa da Ermeni cemaatindeki bu canlanmanın artarak katlandığını gözlemliyorum ben. Cemaat adına konuşmayayım ama bir kesimde şöyle bir algı oluştu: “En fazla öldürürler arkadaş! Hrant’ın başına geldi zaten, daha ne olacak?” Hrant’ın öldürülmesinin yarattığı hislerden bir tanesi de budur. Yani “Öyle bir adamı öldürdüler ki, ondan sonra beni öldürseniz artık bir anlamı yok. Hrant’ı öldürdünüz, daha ne yapacaksınız?” hissi sanıyorum ki cemaatten bir sürü insanda vardır.
 
Hrant Dink’e tehditler geliyordu, herkes üzerine gidiyordu ama kimse öldürüleceğine ihtimal vermiyordu sanırım.
Basında bir körlük vardı o zaman. Birine 301’den dava açılmışsa, kalemler doğrudan “Bu bir halt yemiş galiba”ya döner. O zamanlar ne İslamcı ne de laik medya “Bir saniye, Hrant bunu diyor” deme gereği duymadı. Daha üzücüsü Hrant’ın ne dediğine bakma gereği de duymadı. Hakkını yemeyelim bu davayı ve genel algıyı sorgulayanlar tabii ki vardı ama azınlıkta kaldılar. Hrant hedefte, Orhan (Pamuk) hedefte, 301 diye bir şey dolanıyor başımızın üstünde. Mahkemeler basılıyor, koridorlara, salonlara giriliyor. Hrant’a tükürüldü, başına dosyalarda vuruldu koridorda giderken. Kimse çıkıp bunu konuşmadı, “Bu adamlar nasıl giriyor içeri?” diye sormadı. Sanki çıldırmış gibiydi Türkiye o zamanlar. Ama dediğin doğru, hiç kimse Hrant’ın öldürüleceğine ihtimal vermedi, “Olmaz, bu kadarını da yapmazlar” diyorduk. “Bu bir dönem, biz bir fırtınanın içindeyiz, bu fırtına bir şekilde duracak” diye düşünüyorduk. “Hrant’ın haklı ve aklı başında bir adam olduğu ortaya çıkar, bu dönem geçecek” diyorduk. Ve şimdi anlıyoruz ki o dönem Orhan (Pamuk) da vurulabilirmiş.
 
Ülkede yaşanan birçok şeyin acısı Ermenilerden çıkıyor, Fransız senatosu karar aldığında mesela... Başbakan “Kaçak Ermenistanlıları sınır dışı ederim” diyor ya da öfkeli kitle Agos’a yürümeye kalkışıyor.
Zihinsel ve davranışsal olarak her şeyi hesaba katması gereken bir cemaat Ermeni cemaati. Bir de şu var, ezilince aslında her şeye daha hoşgörülü bakar oluyorsunuz. Ve radarlarınız açık oluyor: Toplumsal, etnik meselelere ilgili oluyorsunuz. Türkiye içindeki o baskıcı ortamın kimleri ezdiği konusunda daha dikkatli oluyorsunuz, algıda seçicilik yapıyorsunuz.
 
Son olarak gazetenin bugününü soralım: Etyen Mahçupyan’dan sonra da Rober Koptaş devraldı yönetimi. Ekibe katılan genç isimler Agos'a nasıl yansıdı sizce? Gazetenin su anki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? 
Rober ve arkadaşları açıkçası pırıl pırıl bir gazete yapıyorlar. İçerik açısından da epey zengin, bu arada Aris Nalcı'yı da hatırlayalım, şimdi Agos'ta değil ama o da geçiş sürecinde epey koşturdu. Kitap/kirk ilavesi de var, ayda bir Agos'un eki olarak yayımlanıyor. O da çok iyi, çok dolu bir kitap eki. Gelecek için elbette umutluyum, siyasi planda ne tür sıkıntılar yaşanırsa yaşansın bu gazetenin aynı sağlam içerikle yoluna devam edeceğini düşünüyorum.  
 
(İpek İzci/Dipnot.tv)
 

Kategoriler

Güncel Basın

Etiketler

Dipnot İpek İzci