LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Bol köpüklü yıllar

“Zafer kazandığında şampanyayı hak edersin,

mağlup olduğunda zaten şampanyaya ihtiyacın olur.”

Napolyon Bonapart

 

Bir-iki haftadır Facebook sayfamda gördüğüm “Harika bir yıldı. Bunun bir parçası olduğun için teşekkür ederim” mesajı asabımı bozuyor. Pek iyi bir yıl geçirmedim; tek dileğim, yeni yılın 2014’ten daha iyi olması. Bu nedenle, ben de diyorum ki “Berbat bir yıldı. Kimi buna bulaştırdıysam özür dilerim.”

Bu gazla, yeni yıla, 2014’ün kaybettirdiklerini falan değil, biraz lezzetli bir şeylerden konuşarak başlamak isterim.

Geçen haftaki yazımda, sadece patlatmak için şampanya içecek olanlara, şampanya yerine, ses çıkaran başka bir şey bulmalarını önermiştim. “İsteyen istediğini yapar, neden karışıyorsun?” diyenler oldu.

Şampanyaya saygı göstermek için epey neden var. Birincisi, yüzyıllardır aynı coğrafyada, söz konusu toprakların endemik üzümleri kullanılarak, maya-şeker ilişkisi henüz çözülmemişken geliştirilen bir yöntemle hayat bulmuş bir şarap olması.

Yüzyıllar boyu, en önemli şaraplardan bazıları, hep ‘şampanya’ adını taşıdı.

Bizanslı tarihçi Jordanes, ‘Gotların Tarihi’ adlı kitabında, o güne kadarki en kanlı çarpışmanın, Romalı Komutan Flavius Aetius ile Attila yönetimindeki Hun orduları arasında yaşandığını söyler. MS 451 yılında 200 bin kişinin hayatını kaybettiği bu savaşın yapıldığı ovaya, Romalıların Attila’ya karşı kurdukları büyük kampın anısına, ‘Campania’ (Champagne) adı verilecektir.

Pliny’ye göre, MS 50’lerden beri bağcılık yapılan bölge, aslında bu iş için çok uygun bir yer değildir. Toprağı çok kireçlidir. Bugün mahzen olarak kullanılan pek çok kireç ocağı hâlâ ayaktadır. Ayrıca, üzümlerin yeterince olgunlaşmasını engelleyecek ölçüde soğuk bir iklimi vardır.

Hakkında rivayet muhteliftir. Şampanya kadehlerinin, Marie Antionette’in sağ memesinden alınan kalıptan yapıldığı iddia edilir. Belle Epoqe zamanı, şampanyanın, kankan dansçılarının jartiyerlerinden servis edildiği de anlatılır.

Almanlar bölgeyi işgal ettiklerinde tüm şampanyalara el koymaya kalksalar da, mahzenlere çakma duvarlar yapan birçok üretici, şaraplarını korumuş. Hâlâ, arada bir, bu gizli, unutulmuş mahzenlerden ortaya çıkanlar oluyor.

Velhasıl, şampanya, kendisi kadar efsaneleriyle de meşhur. Hem meşhur, hem de meşhurların sevdiği bir içki...

İyi bir şampanya tutkunu olan Napolyon der ki, “Zafer kazandığında şampanyayı hak edersin, mağlup olduğunda zaten şampanyaya ihtiyacın olur.”

Şampanyayı bu kadar mucizevi yapan şey ne peki?

Burada ne kadar uğraşsam da tadını anlatamayacağım için, biraz hikâyelerinden bahsedeceğim. Başka hiçbir şarap için duyamayacağınız hikâyeleri var şampanyanın.

Örneğin, büyük markalardan Pol Roger, önemli bir şampanyasever olan ve öldüğü 1965 yılına dek şampanyasını tüketen Winston Churchill adına bir marka yaratır. İşin hikâyesi şöyle: Churchill, 1944 yılında İngiliz Büyükelçiliği’nde verilen ateşkes partisinde, Pol Roger şampanya evinin baş leydisi Odette Pol-Roger ile tanışır. Leydi, kurulan dostluk sonucu, her yıl Churchill’e sevdiği şampanyadan gönderir. Ömrünün son on yılında bu şampanyadan 500’ün üzerinde tüketen Churchill’e büyük saygı duyan ‘Şampanya Evi’, ölümünden sonra şampanyalarının üzerine ‘siyah bant’ çeker ve Churchill ismini marka olarak tesciller. ‘1984 Pol Roger Sir Winston Churchill’, günümüzde de prestijli şampanyalar arasında yer alıyor.
Charles Heidsieck Şampanya Evi’ninin çıkardığı ‘Heidsieck 1907 Diamant Blue Cuvée’nin de ilginç bir hikâyesi var. I. Dünya Savaşı ortalarında, İsveç’te bir liman kenti olan Gävle’den Çar II. Nikola’nın sarayına içki nakliyatı yapmak üzere yola çıkan bir gemi, 3 Kasım 1916’da gemi Alman denizaltısı U-22’den atılan bir torpidoya hedef olur ve Baltık Denizi’nin 67 metre dibine gömülür. Tabii, gemide bulunan 2000 şişe Heidsieck 1907 Diamant Bleu Cuvée de... Deniz dibinin sağladığı ideal serinlik, düşük basınç ve karanlık koşullar sayesinde şaraplar korunur. Gemi enkazı 80 yıl sonra İsveçli dalgıçlar tarafından keşfedilir; bazı şişeleri dalgıçların damağını süsler, geri kalanların her biri, dünyanın farklı yerlerindeki müzayedelerde binlerce dolara satılır.

Sırf bu yüzden bile (meşakkatli üretim ve bağcılık yöntemlerine hiç girmiyorum), sadece patlatmayı değil, açıldığında keyifle içilmeyi de hak ediyor.

2015’in, tadı damağımızda kalan, ‘köpüklü’, güzel bir yıl olması dileğiyle.