Je suis Charlie

Evvelsi gün Paris'in göbeğinde vahşetengîz bir katliam yaşandı. Siyah elbiseli üç radikal Müslüman ellerinde kalaşnikoflarla, "Allahü ekber" naraları atarak,  ünlü mizah dergisi Charlie Hebdo'yu basıp, 10'u karikatürist, 2'si polis toplam 12 masum insanı öldürdüler. 

Gün boyu, mecruh vaziyette yerde yatan, "ateş etme" diye bağıran bir polise ateş etmek gibi habâset  kokan bir sahneyle irkilip durduk. Hz. peygamberlerinin karikatürlerini çizenlerden öçlerini aldıklarını söylüyorlardı…

Bu korkunç günün ilerleyen saatlerinde ülkenin cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada, "katillerin ya da maktullerin hüviyetinden" bahsetmiyor, İslam’ı terörizmle ilişkilendiren bir genelleme yapmıyordu. Dediği, "saldırının, demokrasiye, ifade özgürlüğüne ve çoğulculuğa karşı yapılmış olduğu ve buna cevabın adalet karşısında verileceği"…

Heyhat, Müslümanlar Friedrich Nietzsche gibi, "genellemeler insafsızlıktır" diyerek kendilerini savunup, var olan sorunlarından kaçamazlar. Sorunları tüm vahameti ve derinliğiyle yerinde duruyor.

İslam âlemi içinde, cana kıymaktan zevk alan, bunu birtakım fıkhi temellere dayandıran, yakan, yıkan, kafa uçuran, mütemadiyen "ben buradayım" diyen güçlü bir damar var. IŞİD, Boko Haram, El Kaide gibi örgütler bunun en belirgin  tezahürleri...İslam âlemi,  bu damarla  kapsamlı ve müessir bir şekilde hesaplaşmadığı, şiddeti  koşulsuzca, gür bir sesle reddedip tel’în etmediği için yeni, bembeyaz bir sayfa açamıyor, çağdaş  bir İslam algısını yeşertemiyor. 

Türkiyeli Müslüman mütedeyyinler bu bağlamda üzerine düşeni yaptı mı? Söz gelimi, Sivas  Katliamı ile hesaplaşabildiler mi?

Sivas'ta, içinde entelektüellerin olduğu Madımak Oteli'ni "Ya Allah İntikam", "Bismillah Allahüekber", "İslam'a uzanan eller kırılsın" sloganları eşliğinde tutuşturan mutaassıp güruhun,  onları "Gazanız Mübarek olsun" diyerek motive eden Refah Partili Belediye başkanı Temel Karamollaoğlu'nun, itfaiye merdiveninden inmeye çalışan Aziz Nesin'i işaret ederek "O adamı kurtarmayın, o öldürmeye müstahak bir adamdır" diyen Belediye Meclis üyesi Cafer Erçakmak'ın zihniyet dünyasıyla hesaplaşabildiler mi? 

Kadri Gürsel'in değindiği gibi, Sivas Katliamı ile  Charlie Hebdo baskını arasında bir çok açıdan mümaselet var: 

"Her ikisinde de entelektüeller ve sanatçılar katledildi.Her ikisinde de insanlar rastgele değil, doğrudan hedef seçildiler.Her ikisinde de insanlar dini aşağıladıkları gerekçesiyle öldürüldüler. Her ikisinde de  insanlar ülkenin kendilerine yabancılaşmış vatandaşları tarafından katledildiler. Ve evet, Aziz Nesin de mizahçıydı''.

Kendini "Müslüman mütedeyyin" gören AKP, Sivas Katliamı ile hesaplaşacağına, bu katliamın sanıklarını savunan avukatların tamamına yakınına AKP rozeti takıp, onlara çeşitli mevkilerde görev verdi. Erdoğan, davanın zaman aşımına uğramasını "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun" sözleriyle kucakladı. Katliamı (Taraf) dergisinde "Şanlı Sivas Kıyamı"  başlığıyla işleyen İBDAC lideri Mirzabeyoğlu'nun cezaevinden tahliye edilince görüştüğü ilk insanlardan biri oldu...

Müslümanlar oturup şu iki sualin yanıtını aramalı:  1- Charlie Hebdo,  H.z İsa'yı ve doğumunu daha ağır bir şekilde tiye alan bir kapakla çıkarken, Hıristiyanlar niçin ellerine kalaşnikof alıp dergiyi basmıyorlar?

2- Yönettiği ülkede 10'u karikatürist, 2'si polis toplam 12 kişi öldürülen bir cumhurbaşkanının ilk sözleri, nasıl oluyor da "demokrasi, çoğulculuk ve ifade özgürlüğü " gibi kavramlardan oluşabiliyor?

Türkiye'nin 2001 ekonomik krizinin yanısıra, herhalde bu hadise de, “ifade ve basın özgürlüğünün kurşunlandığı, entelektüellerin hunharca kıyıldığı, farklı olana hoşgörüsüzlüğün kanlı yüzünü gösterdiği bir "Kara Çarşamba" olarak tarihe not düşülecek.

Tabi "Je Suis Charlie" mottosu da ilelebet yaşayacaktır. Elbette ki “Hepimiz Charlie'yiz".



Yazar Hakkında