KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Hayat olduğu gibi

Yazmak hep mesafelenmeyi gerektirir. O yüzden ne kadar yakınınızdaki bir şeyi mesele edinirseniz, işiniz o derece zorlaşır. Öte yandan ama, çoğu zaman bu zorluğa rağmen yazmak gerekir. Hakkıyla kayda geçsin diye.

Agos’un Genel Yayın Yönetmenliği’nde nöbet değişikliği yaşanıyor. Bu yazıyı, yan odadaki Rober’le bağlanan sayının en yoğun zamanı olan Çarşamba gününde yazıyorum. Ve kendimi çok tuhaf hissediyorum.

Şöyle ki; yaşımız o kadar ileri olmasa da geçenlerde  toplantıda hatırladığımız ve herkesin pek bir güldüğü üzere neredeyse yirmi yıllık bir tanışıklığımız var. Agos ve Aras denen sac ayaklarında büyümüşüz. Karşılıklı ve birlikte.

Birlikte kısmını ona borçluyum. On yıllık bir Agos okulu döneminden sonra başka bir şeyler yapabilir miyim bu hayatta diye en azından tebdil-i mekânı denedim. Arada üniversitede bir sınıfı hazırlıktan devralıp mezun ettim. Sonra Rober  beni çağırdı “Buradaki yıllarınla birlikte gel yeniden” dedi ve böylelikle Agos’ta ikinci dönemim başladı.

Ona evet derken toplasanız ömrümüzün birkaç saatine denk gelecek bir zaman kadarlık yanyanalığımız vardı. Her şey riskti. Mekân eski, anılar fazla, yenilik çoktu. Zaman ve mekânda ileri geri hareket ederken epey bocaladım ama o evet’i dediğime asla pişman olmadım.

Bugünde buluşurken sadece bir gazete olmayan bu yerin tarihini ve geleceğini iç içe geçirmiş olduk. Bu ikinci seferde de çok şey öğrendim. Çünkü konuşacak, tartışacak ortam vardı ve birbirine el vermek esastı.

Şimdi bunları yazarken aslında kimi insanlarla aranda kağıda geçirilmemiş  bir mutabakat olduğunu ve “Onunla hukukumuz var” denilen sözün tam da bu mutabakata dayandığını görüyorum. Bir yanıyla komik tınlayan o yirmi yıl işte böyle bir büyüme hikâyesi.

Rober Koptaş için ne diyebilirim? Hâlâ çok tuhaf hissederek devam edeyim.  Onun sükuneti, birden fazla şeyi aynı anda düşünüp sunabilen yaratıcılığı, ego geliştirmeden paylaştığı birikimi çok şey kattı gazeteye. Sil baştan bir düzen oturtup, Agos’un kuruluş ilke ve duruşundan taviz vermeden meseleleri ele almayı, eskiden de olduğu üzere kimi gündeme getirilmeyenleri de kendine mesele etmeyi bildi. Orta sayfa dosyalarını, ilginç ve dolu söyleşileri sadece saf çocuk merakından okuduğunu gördüm. Bir işe ya da konuya denk gelen isimleri nasıl eşleştirdiğini ve gazete içerisindeki herkesi üretmeye cesaretlendirdiğini de.

Bütün bunları, devralınan o mirasın ağırlığı altında kalmadan başarmak büyük sınav. Her sayı bu sınavdan geçmeye devam ediyoruz. Hakkaniyet imtihanını geçebilmek için en çok emek verenlerden biri oldu Rober Koptaş. Sen durumdan vazife çıkarmıyorsan, hiçbir şeyin ricacısı olmayıp köşesinde usul usul çalışan ve işi tamamlayan oldu.

İnsan kendini anlatmamalı. Ayinesi iştir kişinin. Onun yaptığı işlere baktığımda, üzerine konuşmanın gereksizliğini görüyorum. Son dört yılın külliyatı her şeyin özeti. Keza gazete dışında türlü çeşit mecrada verdiği emekler de bir yerlerde kayıtlı. Şimdi başka şeyler deneme sırası onda. Her nerede nasıl var olacaksa, oraya da çok şey katacağını iç bilgi olarak biliyorum.

Kişisel olarak benim fırtınalı ruhumu gözeterek edebiyat için de teşvik edişine minnettarım. Bu uğurda sağladığı özgürleştirici ortam kendimi unutmamamı sağladı. Bana beni hatırlattığı için ve bunu yaparken birbirimizle dalga geçebildiğimiz için de minnettarım.

Türkiye açısından 2015 besbelli zorlu bir yıl olacak. Son yıllarda bu toprakların en sorunlu tarihini sırtlamak noktasında da onun adil ve sarih sesi çok kıymetli oldu. Bu sesi hep duyabilmek en büyük temennim ve kayda geçirerek de aslında Rober’den talebim.

Bizler 1915’te öldürülen aydınlarının şahsında sesi elinden alınan bir halkın yeni kuşakları olduk. O sesi neden sonra diriltip en gür haliyle var oluşu ve umudu müjdeleyen Hrant Dink, bütün kayıp kuşakların yükünü sırtlamıştı. Ne acıdır ki o yüke bir de onun öldürülüşünün ağrısı eklendi.  Ağrıyarak büyüdük.

‘Hayat Olduğu Gibi’ Rober’in tutkuyla çalıştığı tez sonrası bir ruh olarak yanında gezdirmeye başladığı Kirkor Zohrab’ın eserinin adı. Bu haliyle aynı zamanda edebiyatta realizmin de o dönemki düsturu. Rober Koptaş bu sözü kendine köşe ismi olarak seçti. Böylelikle aslında hayatta insanın karşısına ya da başına her ne gelirse, onun yaşanacağını da ilan etti. Kadere teslim olmak değil, hayatla birlikte akmaktı esas olan. İyi kötü, her şeyin hakkını vermek ve devam etmek inadına.

Hayat işte böyle olduğu gibi. Tam Edip Cansever’in dediği gibi: “Bugün de ince, bugün de kırıldı kırılacak /Bugün de  /Tam nerede kalmışsam.”

Kaldığımız yerden devam etmek üzere yolculuyorum seni Rober Koptaş. Yirmi yıllık bir güzergâhın hatrıyla. Mukayyet olasın kendine ve bütün yıllarına.