Deliliğin tarihi olarak roman

MUSTAFA TUNCAY 

Gerçekliğe ulaşma ve bu yolda kullanılan bilimin, araç olmaktan çıkıp, amaç haline gelmesini temel konu edinen ‘Körleşme’, İkinci Dünya Savaşı ve sonrası gördüğümüz, bilimin ‘yok edici gücü’ de olabileceğini gösteren bir anıt-romandır. Elias Canetti’nin 1931’de yayımlanan eseri, yaklaşmakta olan Nazizmin alarm zili gibidir. Çeşitli yönlerden ve birçok disiplin açısından derin incelemelere konu olabilecek bir eser olan ‘Körleşme’de, Sinoloji Profesörü Peter Kien üzerinden incelediğimiz bilgi ve hakikate ulaşma arzusu yolunda, bizlere farklı uçlarda bulunan kişisel temsil özellikleri yüksek karakterler eşlik eder.

‘Evlenmeye değer kadın’

Devasa ve nitelikli bir kütüphanesi olan Profesör Kien’in kitaplarla kurduğu ilişki belki de bahsedilmesi gereken en önemli noktadır. Gerçekliğe erişme açısından elzem bilgiler bulunduran ‘kitaplar’ Kien’in en değerli varlıklarıdır; onun için insanlardan önce gelirler. Gündelik ve gerçek yaşamın yalanlarla dolu olduğu kanısında olan Kien, insanların kitaplara verdiği değer ölçüsünde kendine yaklaşmasına izin verir. Hatta hizmetçisi Therese’nin bir gün kitaplarına çok saygılı davrandığını fark ettiğinde onu kendisiyle evlenmeye layık görür ve evlenir. Bu evlilik, Kien’in kitaplarıyla arasına bir set oluşturacaktır.

Disiplinli yaşamıyla Batı tipi bir bilim insanı olan Kien, bu durumdan ciddi rahatsızlıklar duymaya başlar. Ona göre hakikate ulaşmanın yolu akıl ve bilgidir. Bu düşünce onu derin bir araştırmanın içine sokarken, hayatında hiç gitmediği Çin’in tarihi ve Doğu mistisizmi üzerine çalışır. Ancak Batı buyruğu ‘akıl’ ve Doğu metafiziği arasında ciddi bir çelişkiye düşer. Evine ve kitaplarına kapanan, dış dünyanın gerçekliği ile ilgilenmeyen Kien’in bilim anlayışı, başka çelişkileri de göremez. Her fırsatta dile getirdiği ve övünç duyduğu hafızası ona yeterince yol göstermez.  Kien gerçeklik ile düşünce arasındaki kopuşa giden yolda zaman içinde kendi eliyle kurduğu çevresine ve kendisine yabancılaşır.

‘Körleşme’ yarattığı atmosfer ve barındırdığı karakterlerin temsil özellikleri açısından oldukça zengin bir romandır. Kien’in yardımcısı Therese en alt sosyal sınıfın temsilcisidir; yoksul ve sıkıntılarla dolu hayatının artık bitmesini diler, ‘rahat yaşam’ın en tabii hakkı olduğunu düşünür ve zenginlik uğruna birçok şeyi göze alabilir. Kapıcılık yapan polis emeklisi Pfaff, onunla benzer görüşte olmakla birlikte kendine biçtiği net bir amaç yoktur. Bodrum kattaki dairesine açtığı delikten sürekli sokağı izleyen, sokaktan geçen dilencilere eziyet eden Pfaff, her sistemin kolluk gücü gibi kendini çok önemser; “(…) karısına ve kızına ek olarak, kendisini polis memuru, koca ve baba olmak üzere üç kişi saydığından, aile beş kişiden oluşuyordu.” (s.447)

Ayrı uçlarda sayılabilecek karakterlere bir başka örnek Kien’in kardeşi, başında bulunduğu akıl hastanesindeki ‘delileri’ tanımak için uğraş veren George’dur. Profesör ne kadar içine kapanıksa kardeşi bir o kadar sosyaldir. Kien için bilim amaçtır, George için ise kariyere ve daha fazla kadına giden yolda bir araç. Bu amaç ve araç ayrımı, iki kardeşte bilimin önemli olduğu olgusu ile birleşse de bu birleşimden yine ‘’üst insan’’ ve yüceltilmiş bilim çıkmaktadır. Kien kendisini Sinoloji metinleri okuyarak bilime adayıp gerçeği bulma uğraşında ilerlerken, kardeşi ise daha interaktif bir yol izleyerek, hastaları denek olarak görür; bilimin gelişebilmesi için üzerlerinde deneyler yapılmadır.

Sanatçının üç sorumluluğu

Canetti, sanatçılara şu üç sorumluluğu yükler: ‘’Birincisi, içinde yaşadıkları döneme, iyi ya da kötü çevrelerinde olan herşeye ilgi göstermelidirler. Kendilerini yapay ortamlarına hapsetmeden olan biteni izlemeli, neden ve sonuçlar üzerine kafa yormalıdırlar. İkincisi evrensellik çabası olmalıdır. Yazar bütün toplumları kapsayan bir görevle yükümlüdür. Toplumsal boyut diyebileceğimiz üçüncü özellik ise yaşananlara karşı mesafeli durabilmek, görmezden gelmemek, gerektiğinde acımasızca eleştirebilme cesaretini gösterebilmektir.’’ Bunlar aydın sınıfının mutlak sorumluluğudur. Ancak Profesör Kien bu sorumlulukları taşımaz. Bilgisinin bir işlevi yoktur. Donanımı toplumsal bir göreve dönüşmez. Sadece kendi ‘ben’ini yükseltir. Bu tarz bir bilim anlayışı ‘yüce insan’ olgusu ile birlikte faşizme doğru evrilir. İki kardeşin paradoksu, 18. yüzyıl sonlarında Alman romantizmi ile başlayan sürecin,  Alman felsefeciler tarafından geliştirilmesi ve akabinde Almanların Nazizm’i iktidara taşıması gibi, üstün insanın bilimi araç haline dönüştürmesi ile nasıl da yok edici bir gücü olabileceğini gösterir.  Roman, ‘’İnsan düşüncesinde bu sorun nasıl açıklanabilir?’’in en güzel örneğidir… Dolayısıyla Elias Canetti’nin Sel Yayıncılık tarafından, Ahmet Cemal çevirisiyle yeniden yayımlanan ‘Körleşme’si için bütün dönemlerin romanı demek abartılı olmaz

Körleşme
Elias Canetti
Çeviri: Ahmet Cemal
Sel Yayıncılık
564 sayfa.