Her şeyin bu kadar gerçek olması ne zormuş

BÜLENT USTA

Anita Sezgener’in yeni şiir kitabı ‘Normalia’, son zamanlarda yayımladığı sıradışı kitaplarla ilgi çeken Nod Yayınları’ndan çıktı. Sıradışı kitaplardan kastım, Nod Yayınları’nın konformist okuru hedeflemiyor oluşu. Edebiyatın endüstrileşmesi, ister istemez kitle kültürüne adapte olmasını ve herkesin içine kolayca girebileceği metinlere yayınevlerinin daha çok ağırlık vermesini sağladığı içindir ki, avangard özellikler taşıyan eserler 1980’lere ya da 1990’lara nazaran daha az yayımlanır oldu. Nod Yayınları, bu ihtiyaçtan yola çıkarak birbiri ardına güzel ve ilgi çekici kitaplarla uzun soluklu bir serüvene başlamış gibi görünüyor. Anita Sezgener’in dördüncü şiir kitabı ‘Normalia’nın bu yayınevinden çıkmış olması, bu yüzden anlamlı.

‘Normal’ insan kurgudur

Behçet Necatigil, İlhan Berk’i ‘şiirin uç beyi’ olarak nitelendirmişti. İlhan Berk’in içerik ve biçem olarak şiire getirdiği yenilikler ve uçlarda yeni yerler keşfederek yol almasını imliyordu böyle nitelendirerek Necatigil. Eğer bugün için şiirimizin uç beylerinden bahsedeceksek, beylik ya da benzeri her tür sıfatı ve konumu reddetmiş olsa da, Mustafa Irgat gibi şairlerin kanat çırpmaktan korkmadığı yerlerde gezinen şiirleriyle Anita Sezgener’i anmadan olmaz. Bu defa ‘Normalia’ diye tanımladığı bir dünyanın içine çekiyor şiir okurunu. Kitaba, Foucault’nun “‘Normal’ insan  kurgudur” sözüyle başlaması, zaten neyle karşılaşacağımızın da ipucunu veriyor, normal olmanın ve aynı zamanda normal olamamanın azabı içinde parçalanmış benlikler üzerine inşa edilen bir hayatın içine yolculuk… Rus Biçimciler, otomatik algıdan bahsederler ve sanatın o otomatik algıyı kırmasının öneminden. Yaşadığımız, hissettiğimiz şeylere başka bir yerden baktırmayan ve bu bakışla yeni şeyler keşfettirmeyen sanat, daha çok zanaata benzer, aynı şeyi üretip duran, fabrikasyon... Anita Sezgener gibi şairler, özellikle şiirin verdiği imkânlarla dilin otomatik algıyı kıran özelliğinden faydalanmayı tercih ederler hep. Benliği, hapsedildiği kültürel ya da ideolojik formlarından çıkarıp oluşlar hâlinde düşünen ve çoğaltan bir şiir ve dildir bu.

Kitap şu dizelerle başlıyor örneğin: “kıtlık düzeni aç bacağını otur domatesleri nöbetliyoruz / parantezler çöktü noktalar virgüllerden korksun yan odadan / gelirler pencereden bakarız bu caddede devrim olmaz isyan / çıksa başhekimin gözleri çakar hayat azgın bir ırmak aaa demek / için onca yıl hı doktor sizi bu şiire aldım hı var işte susmak ve / kasıklardan olmayı!”

Bu dizelerde bilinçaltı öğelerle gündelik hayat, hatta arzu ve kopuşlar, dilin kendisi ve bilgisi iç içedir. Bir söyleşisinde Anita Sezgener, Todorov’a gönderme yaparak ipleri havaya atıp yakalamaya benzetiyor bu durumu, “Bir meseleyi kuşatıp ifade edecek dilin formunu bulma arayışı”nın kaçınılmazlığını… Yalınayak ağlayan N.Ç.’nin ‘Barış Gelini’ Pippa’ya el salladığı bu şiirlerde, ‘ödipal hiçlik’ içinde ‘sustuksusuyoruzsustuksusuyoruz…’ diye akan bir dize ve dizelerin önünüzü kesmesi ve sonra ‘sustukmususuyoruzsustukmususuyoruz…’ gibi başka akışlarla ya da şeritlerle mi demeli, gerçeklikle yüzleşirken, şairin o tiz sesi kulağınıza yapışır: “Her şeyin bu kadar gerçek olması ne zormuş ben şimdi geldim...”

Gerçeği bu kadar zor yapan, gerçeği dayatan, sömüren, sansürleyen ve öldürenlerdir elbette. Şair bir yerde ‘ve-killer’ diyor örneğin, killer, yani katil… ‘Ve-killer’in’ olduğu şiirde “Çocukların suçu ne anadilde eğitim. / sahi Ermenice ‘nabız’ nasıl deniyor?” diye sorarken, her şeyin birbirine çarpıp parçalandığı normal olmayan bir normalliği tarif ediyordur sanki. “Ermenice ‘nabız’ nasıl deniyor?” sorusuna, bir sonraki şiirde şu yanıtı verdiğini görürüz: “kar ne biçimdi. toplaştı yeryüzünün tüm büyük kuşları ve / saydılar yol boyunca ölen gözleri. kardı, dondu, ötesi yoktu. / sahi şimdi hangi nabız ve inkâr?”

Kadın cinayetlerinden Ermeni Soykırımı’na, Soma’daki maden faciasından Cumartesi Anneleri’ne, politik bir şiir yazıyor olsa da, seçtiği biçemin şairi politikanın ötesine taşıdığını, her şeyi birbirine bağlayan o görünmez bağları dizeleriyle görünürleştirdiğini söylemek mümkün. Malcolm X’i göğsünden vuranla Hrant Dink’i sırtından vurana bakıp ‘iyi’nin çetrefilliğini Badiou ya da Lacan ile sorgularken de… Şöyle diyor şiirine koyduğu dipnotta Anita Sezgener: “İyiler bir çeşittir, kötüler ise çeşit çeşit.”

Bir uzlaşma davranışı

Eğer normal ya da normal olmak isteyen biriyseniz ve normal şiirler okumayı seviyorsanız, şairin ‘Normallik bir uzlaşma davranışıdır’ dediği gibi, bu kitapta da illa ki uzlaşacak bir şey bulursunuz mutlaka. Ama şair, yine de hazırlıklı bu uzlaşmamalara, kitabın son şiirinin ilk dizesinde dediği gibi: “Bir şeyler normal olmazsa üzülmem…” Çünkü, bir kere “dünya böyle kurulmuş mu nar kabuğundan / dağların üzerindeki bulutlardan / bir gün mutlaka buradan gitmek için.” ‘Normalia’, bir gidişin yolculuğu bu yüzden. Kendi iç ağrınızdan iç ağrınıza, yakalandığınız ve yakaladığınız şeylerden, hayatı daha çekilir kılmanın ya da kılamamanın lirik olmayan bir gidişi bu.

Normalia
Anita Sezgener
Nod Yayınları
100 sayfa.