BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Agos’un belkemiği kırıldı

Başlığı atarken çok düşündüm, tarttım, sorguladım; sırf çarpıcı olsun diye mi seçiyorum, başka şekilde de ifade edebilir miyim, daha abartısız bir tarifi var mıdır eksikliğinden doğacak boşluğun? Bilemedim, bulamadım. Zordur acılı yazılar. Üzüleceksin, dağılmayacaksın, acına yenilip, çalakalem savurmayacaksın. Acın var diye yazmazlık etmeyeceksin. Ağlayacaksın ama gözyaşlarının gözlerini bulandırmasına izin vermeyeceksin. Hepsini yaptım ve düşüne taşına bu başlığı seçtim.

Sevgili Sarkis Seropyan, uzun yıllardır dostumdu. Bu dostluk, eşimden devraldığım bir miras gibiydi, değerliydi. Kişisel olarak acım çok büyük ama, o Agos’un nesiydi? Görevi, konumu, yaptığı iş açısından değil, etkisi açısından, manevi açıdan. Ve karar verdim; belkemiğiydi. Hem de ta başından, Hrant varken bile. Gidişi bence Agos’un belkemiğini kırdı. Onarılır mı bir gün? Önceden kestirilemez. En az Hrant’ın verdiği acı kadar da acı verdiği kesin. Hem de o, hayatının baharı bile sona ermemişken, haksız bir ölüme yenilmiş, Seropyan ise, yaşını başını almış, hastalıkla, eceliyle gitmiş olduğu halde... Eskiden beri söylenen bir söz vardır, “Kimse yeri doldurulamaz değildir” denir. İşte o söz bu defa tamamen geçersizdir. Zira Sarkis Seropyan gibi biri, bir daha kolay kolay çıkmaz içimizden. Belki uzun yıllar sonra, bir gün bir benzeri daha yetişebilir bu toplumda, bilinmez, ama onun gibi bir derya olabilmesi için fırınlar dolusu ekmek gerekir.

O bizim için âdeta bir ‘Bilge Kişi’ydi. Her başımız sıkıştığında, her içinden çıkamadığımız sorunda, özellikle Ermenilik, geçmişimiz, kültürümüz, tarihimiz, dilimiz, gramerimiz, edebiyatımız gibi konularla ilgili sorunda başvuracağımız tek kişiydi. Birden ağırlaşıp, “Ne oluyor?” dememize kalmadan uçup gitmesinden bir-iki hafta önce, yine öyle bir soruyla, “Seropyan nerede?” diyerek dalıvermiştim, gazetemizin henüz alışamadığım yeni mekânından içeri. “Yok” dediler mahzun bir tavırla “rahatsızlandı, eve gitti”. Allah allah, ilk kez denk geliyordu bana böyle bir şey. Garip bir burkulma oldu yüreğimde. Ben haftada bir kez uğrarım gazeteye, olmuştur herhalde daha önce de ufak tefek rahatsızlıklar, öyle bir şeydir belki, ne diye böyle cız etmişti ki içim, duymadan, bilmeden? Önseziymiş meğer, öğrenince anladım sonradan. Kısacık bir süre sonra da uçuverdi aniden.

Yıllar önce, eşim de hayattayken ve cıvıl cıvılken daha, hepimiz coşkulu ve çılgınken daha, günlerce, aylarca hevesle, tutkuyla çalışmıştık birlikte, ‘Anuş’u sahnelemek için. El vermişti yine yürekten, öyle güzel kitapçıklar hazırlamıştı ki bizim için, ‘Anuş’la ilgili tüm bilgileri içeren… Programla birlikte verip, armağan etmiştik değer bilen meraklılara. Birkaç yıl önce elinde kalan son bir-iki kitapçığı bana verip, “Al, bunlar artık sende kalsın” demişti.

Son konuşmamızda ise ben Agos’un yeni yerini yadırgayıp “Henüz bir kişiliği yok” dediğimde, “Kişilik zamanla oluşur, Agos kurumsallaşıyor, önemli olan bu” demişti. Haklısın güzel dostum, ama sensiz beli kırık. Zaman onarsa bile yerin doldurulamaz. Sevgiyle git dostum, özlediklerimize sevgi götür.