Tarihi mirası korumak için sivil bir inisiyatif başlatmalıyız

‘Yitirilen Tarihi Miras: Ahtamar ve Surp Giragos Kurtuldu, ya Diğerleri?’

 

SAHAG GÜRYAN
sgureh@agos.com.tr

Osmanlı döneminde, bugünkü Türkiye sınırları içinde 2 binden fazla Ermeni kilisesinin olduğu, yazılı kaynaklarda görülüyor. Osman Köker, bir o kadar da Rum Kilisesi olduğunu ifade ediyor. Süryanilerin de, yoğun olarak yaşadıkları yerlerde çok sayıda kilisesi ve manastırı bulunuyordu. Yahudi toplumunun, büyük şehirlerde ve birçok kasabada sinagogları vardı. 19. yüzyılın ikinci yarısında modern-Batılı bir eğitim sistemini benimseyen gayrimüslimler, mimari açıdan da önem taşıyan okullar inşa ettiler.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon’un İnsan Hakları haftası etkinlikleri kapsamında, 14 Aralık Çarşamba günü, Cezayir Toplantı Salonu’nda, ‘Yitirilen Tarihi Miras: Ahtamar ve Surp Giragos Kurtuldu, ya Diğerleri?’ başlıklı bir sunum yapan Osman Köker’le, bu dini ve sivil yapıların durumu ve restorasyan çalışmaları üzerine konuştuk.

•         Bu yapılar ne zaman, nasıl yıkıldı, yok oldu?

1915’ten itibaren her dönemde farklı saiklerle bu yapılara saldırılmış. Sadece fiili saldırı değil, insansızlaştırma da söz konusu. Yapılar ıssız bırakılmış. Oysa yapılar kullanıldıkça yaşar. Bir kilise büyük ve gösterişliyse, orada onu var eden bir ekonomik zenginlik, o kiliseyi dolduracak bir halk var demektir. İnsansızlaştırmayı Surp Giragos örneğinde görüyoruz. Bakımını yapacak insan kalmadığında kilise yıkıldı. Diyarbakır’da Surp Sarkis diye bir başka Ermeni kilisesi daha var. Onun bugünkü hali, Surp Giragos’un restoranyon öncesi haliyle hemen hemen aynı; sadece dış duvar ve sütunları kalmış. İnsansızlaştırılınca, sonuç bu oluyor.

•         Devlet ne kadar sorumlu bu yapıların yok olmasında?

İnsanlara yapılan zulüm yapılar üzerinden de takip edilebiliyor. ‘Kurtuluş Savaşı’ olarak adlandırılan dönemde büyük yıkımlar olmuş. İzmir Ermeni mahallesi 1922’de yanmış. 1924’te Armaş’ın hali perişan, kilisenin sadece bir duvar ayakta kalmış. Yozgat’ın Burunkışla köyünde olduğu gibi, 1930’lu yıllarda devlet eliyle yapılan yıkımlar var. Bir vali jandarmayla emir göndererek “Üç gün içinde köyü terk edin, gitmeden önce de kilisenizi yıkın” emri veriyor, ve insanlar elleriyle kiliseyi yıkıp İstanbul’a geliyor. 1936’da, üstelik aynı vali, tayin olduğu Ordu’da cemaat ve görevinin başında papazı varken kilisenin yıkılması kararını veriyor. Bu, “Buradan gidin, size hayat yok” demek. 1950’lerde, Demokrat Parti iktidarında da aynı zihniyet devam ediyor. Sivas Surp Asvadzadzin Kilisesi bu dönemde yıkılıyor. Bodrum’daki Rum kilisesi de öyle. Daha sonraki yıkımlar, kapitalizmin ve modernleşmenin gelişimiyle, kentlerde rant yağmasıyla da alakalı.

•         Ahtamar Surp Haç ve Diyarbakır Surp Giragos kiliselerinin restorasyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkisi de önemli restorasyonlardı. Ahtamar restorasyonunun ardından şöyle bir durum çıktı ortaya: Restorasyon sürecinde adadaki manastırın bulunduğu alanı kazıp bıraktılar, ve orası yok olma sürecinde. 1950’de adadaki yıkım orada başlamış, Yaşar Kemal’in girişimiyle durdurulduğunda manastırın üst katları yıkılmıştı. Yıkıntılar alt kısımların üzerine çöktüğünden, o bölümler bugüne ulaşabilmişti. Restorasyonda oralar kazılınca duvarlar ortaya çıktı. Ancak duvarları koruyacak herhangi bir önlem alınmadığından şimdi manastır yok olmakta.

•         Şimdi pek çok yerde restorasyon çalışması yapılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Bunlar gerçek anlamda birer miras, yaşatılmaları boynumuzun borcu. Birkaç yıldır, az evvel anlattığım sürecin tersi bir durum var. Sümela Manastırı, Sivrihisar’daki kilise, Antep’te Ermenilerden kalan evler, Urfa’da Germuş köyündeki kilise restore edildi, ediliyor. Gerçi bu çalışmalarda turistik beklentiler, “Ermeniler gitmiş, kalan mallarını biraz daha güzelleştirelim, onlar gezmeye gelsin, biz de para kazanalım” gibi bir düşünce var. Hoş değil ama, bu saikle yapılsa bile yararı tartışılmaz. Sadece gösterişli şeyler kurtarılmaya çalışılıyor. Oysa çok ufak müdahalelerle yaşatılacak birçok tarihi yapı var.

•         Bunu kim yapacak?

Bu alanda sivil bir inisiyatif geliştirmek gerektiğini düşünüyorum. Hem bilgi birikimini artıracak, hem de kamu kurumlarını teşvik edip, yol gösterecek bir sivil girişim. Bir yapıyı kurtarmak da yetmiyor bence. O yapının nasıl bir mirası temsil ettiğini yeni kuşaklara aktarmalıyız. Kayseri’deki Surp Asdvadzadzin Kilisesi şimdi judo, karete, okçuluk kursu olarak kullanılıyor. Bunun bir kültür sanat kurumu haline getirilmesini sağlamak, Ermenice kitabesinin üzerine yazılan “Disiplin Kültürden Üstündür” gibisinden yazıları sildirmek, kilisenin tarihini anlatan bir tabela koydurmak lazım. Bunu hiçbir durumda devlet ve yerel yetkililer akıl etmez, ancak sivil bir inisiyatif başarır.

 

Kategoriler

Toplum Vakıflar Kilise