Pokrig ardından ağlıyor şimdi

ANNA TURAY

80’li yılların ortaları... Darbeyle birlikte kapatılan dernekler yeniden açılmaya başlamış. Bezciyan da onlardan biri. Haftanın neredeyse yedi günü oradayız. Çoğunluk liseli, birazımız üniversite öğrencisi ve elbette bolca da ‘çarşılı’ var aramızda. Kim erken gelirse derneğin sobasını o yakıyor. Kimi mutfağa geçip çayı demliyor, kimi önceki geceden kalma kirli bardakları, dolup taşmış küllükleri hallediyor. Ya halk oyunları çalışması, ya tiyatro provası var. O da olmadı, bir sergiye hazırlanılıyor. Arada ‘çay’lar, ‘disko’lar da ihmal edilmiyor tabii, ama esas olan ‘kültürel faaliyet’. Ben ilk duvar gazetelerimi çıkarıyorum derneğin panosunda, arka arkaya...

Aramızda bizden epeyce büyük, elinden piposu hiç düşmeyen bir ‘Baron’ var: Baron Seropyan. Yaşça büyük, ama ‘bizden’. Bazen hepimizden daha heyecanlı, durmadan ilginç hikâyeler, destanlar anlatan, her şeyi bilen bir adam. ‘Gomidas’ gecesi yapıyoruz, metinleri o hazırlıyor. Biz sahnede okurken o en ön sırada oturuyor. Dudaklarına bakıyorum, içinden satır satır mırıldanıyor. Halk dansları gösterisinde bağlantı sunuşları ona ait. Hayatında İstanbul’dan burnunu dışarı çıkarmamış, neredeyse hiç canlı koyun görmemiş bizler ‘Çobanların Dansı’nda güm güm tahtalara vurarak hayallerimizde canlandırdığımız Ermeni Platosu’na, dağlara tırmanıyor, ‘Sevan’ın Balıkçıları’ ve ‘Anahid’in nazlı kızlarıyla el ele tutuşup dans ediyoruz. Evlerden, koleksiyonlardan toplanan bakır ve gümüşlerle, daha önce benzeri yapılmamış bir sergi düzenliyoruz. Adını o güne dek hiç duymadığımız manastırların, kiliselerin adları kazılı hepsinin üzerinde. “Nasıl yani Baron Seropyan, orada da mı kilisemiz varmış?”

Bizim gözü yaşlı dedelerimiz hiç anlatmıyor. Onlar sessiz, suskun. Baron Seropyan sevinçle paylaşıyor bildiklerini. İştahla, coşkuyla, ballandıra ballandıra anlatıyor.

***

Yıllar sonra, Agos’un kuruluş hazırlıkları... Sayfalar, isimler üzerinde konuşuyoruz uzun uzun. Peki, Ermenice sayfaların editörlüğünü kim yapacak? Kim bulacak konuları, kim yazacak? Hrant, “Baron Seropyan’a ne dersiniz?” diyor. Ne denir ki? Yaşasın!

Uzun, yorucu, uykusuz Çarşamba geceleri... Gazete bağlanıyor binbir zahmetle. Benim akşamüstleri gelip yazıları kesip biçmeme takılıyor sık sık, ‘bayan makas’ diyor. Uzun, çooook uzun yazıyor, tıpkı anlatır gibi. Yazılarını okurken sesini duyuyorum âdeta, ama onun sayfalarına hiç karışmıyorum, Hrant’la dalaşıyorlar.

***

Bir yıl önce... Çocuklar için bir masal sitesi hazırlıyorum, adı Pokrig. “Siz efsaneler anlatın çocuklara Baron Sarkis” diyorum. “Masalları var ama hâlâ efsaneleri yok bu çocukların...” O tanıdık heyecanla atılıyor, “Tamam, ama hâlâ çarşambaları kâbus gibi, perşembeleri dinleniyorum, biliyorsun. Ya cuma olsun, ya da cumartesi.” O sırada 80 yaşında olduğunu bilmiyorum, yaşıyla hiç ilgilenmedim.

‘Hayg Nahabed’le başlamaya karar veriyoruz, o ilk efsaneyle... Pel’le savaşı, çocukları, torunları.. Hiç durmadan göç ederek Ermeni Platosu’na yerleşmeleri... Bütün bir gün sürüyor çekimler. Hiç sızlanmadan, nazlanmadan, ne söylersek yapıyor.

Ne zaman telefonlaşsak soruyor, “Kaç kişi izlemiş benim videoyu, söyle bakayım kaç oldu?”

***

Bir buçuk ay önce... Pokrig’i okullara ve ailelere tanıtmak için bir broşür hazırlamaya karar veriyoruz. Çizerler ve yazarlar, siteye emeği geçen herkes, minik aksesuarlar, eğlenceli detaylar yardımıyla hazırladığı masalın kahramanı gibi görünecek. Neşeli ve çocuksu... Eh, Baron Seropyan da Hayg Nahabed olmalı tabii. Süpürge kıllarından miğfer, plastikten kalkan buluyoruz bir kostüm deposundan. Eline de, yıllar önce Arto Berberyan’ın bir oyun için hazırladığı, gösterişli bir kılıç...

“Baron Seropyan, bu oyunun bir parçası olur musunuz?” Yine hiç nazlanmadan, hiç yüksünmeden kalkıp geliyor. “Hava karlı, arabayla aldıracağım” diyorum, “İstemem” diyor. Yerortutyun’dan, bir düğün töreninden çıkıp Sanayi Mahallesi’ne, Manuel’in stüdyosuna metroyla geliyor. Şık şıkıdam, neşeli... Arada hikâyelerini attırıyor, stüdyoda fotoğraf sırasını bekleyenlere. Vedalaşırken, “İkinci seansı Mayıs’ta mı yapalım, Haziran’da mı, bir dört bölüm daha çeker miyiz?” diye konuşuyoruz. Daha bir buçuk ay önce...

Yeni bir seans olmayacak artık. Pokrig, Arasbelagodz’un ardından ağlıyor şimdi.