Bitmeyen sansür çilemiz

Yeşim Burul, Bakur'un engellenmesiyle tekrar hortlayan sansür krizini yazdı: ‘Bakur’, 23 Nisan’da başlayacak olan 26. Uluslararası Ankara Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması’na da seçilmiş olduğundan, sansür belası çok yakında İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola çıkacak gibi görünüyor. Şu anda herkes ‘Bakur’u merak ediyor ve izlemek istiyor. Buna rağmen sanat ve kültür eserlerinin, kitlelerle buluşmadan, önyargılarla kriminalize edilmesinin bedelini sadece onun yaratıcılarının değil, bu kültürel ortamın havasını soluyan herkesin ödeyeceği unutulmamalı.

34. İstanbul Film Festivali’nin programında yer alan ‘Bakur/Kuzey’ adlı belgeselin, kayıt tescil belgesi olmadığı gerekçesiyle gösterilmeyeceğinin duyurulmasının ardından toplantılar, basın açıklamaları ve tartışmalarla dolu günler başladı. Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu’nun, Türkiye sınırları içinde yer alan üç PKK kampında çektiği film, gerillaların gündelik hayatlarını ekrana taşırken, sinemada daha önce işlenmemiş bir konuyu ele almasıyla dikkat çekerken, sansürcü zihniyetler için kolay bir hedef oluşturuyor. Festival yönetiminin de açıklamasında belirttiği gibi, esas sıkıntı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, ‘Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in 15. ve ‘Denetim ve Müeyyideler’ başlıklı 17. maddelerine dayanarak, kayıt tescil belgesi olmayan yerli filmlerin gösterimlerini durdurma hakkına sahip olması. 1988 yılında, İstanbul Altın Lale Uluslararası Yarışması’nın jüri başkanı olan Amerikalı yönetmen Elia Kazan’ın önderliğinde, ülkenin önde gelen sinemacıları bu zorunluluğa karşı bir eylem düzenleyerek, yabancı filmlerin 15. Madde’den muaf tutulmasını sağlamıştı. Ancak sansür mekanizması, yerli yapımlarda devam etti. İstanbul Film Festivali gibi pek çok film festivali, kendilerine başvuran yerli yapımlara bu belgeyi sormuyor ve çoğu zaman, özellikle vizyona girmeyi planlamadığı için bu belgeyi almayan pek çok belgeseli ve kısa filmi, sorun yaşamadan gösteriyorlar. Ancak yakın dönemde ‘Dersim 38’ (2006), ‘Son Kumsal’ (2008), ‘Berivan’ (2009), ‘Ali: Düşlerinde Özgür Dünya’ (2014) ve ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ (2014) gibi filmlerden bazılarının gösterimi, bu maddeler gerekçe gösterilerek engellendi.

Yarışmalar iptal, jüriler çekildi

Duyurunun hemen ardından, İstanbul Film Festivali’nde filmi yer alan Türkiyeli yönetmen ve yapımcıların çoğu bir araya gelerek, ‘Bakur’a uygulanan sansür kaldırılıncaya kadar filmlerini festivalde göstermeyeceklerini açıkladılar. Belli ki bu baskı ortamı, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de, Reyan Tuvi’nin ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ filmine uygulanan sansürden sonra filmlerini çekmeden mücadele etmeye çalışmanın hiçbir işe yaramadığını fark etmiş olan sinemacıların canlarına tak etti. Bu süreçte İstanbul Film Festivali yönetimi de Antalya Film Festivali yönetiminden farklı bir yaklaşım ortaya koyarak, sansüre sansür demekten imtina etmedi ve hem ‘Bakur’ ekibinin, hem de filmlerini festivalden çeken diğer sinemacıların yanında olduklarını belirtmek üzere 13 Nisan Pazartesi günü bir basın toplantısı düzenledi. Yarışma jürilerinin başkanları ve bazı üyelerinin katıldığı toplantıda, tüm yarışmaların ve kapanış töreninin iptal edildiği açıklandı.

Bu toplantının bitiş saatlerinde Kültür Bakanlığı’nın yaptığı yazılı basın açıklaması, festivali düzenleyen İKSV’yi, eski tarihli genel bir yazıyı yeni gönderilmiş gibi lanse ederek dezenformasyon yapmakla ve ‘PKK belgeseli’ olarak nitelenen bir filmi programına alarak terör örgütü propagandası yapmakla suçluyordu. Buna karşılık, İKSV yazılı bir bilgilendirme notu geçti. O akşam, CNNTürk’te Mirgün Cabas’ın ‘Herşey’ programına konuk olan Festival Direktörü Azize Tan, Cuma akşamı Bakanlık’tan bir telefon geldiğini, Cumartesi günü de söz konusu 2014 tarihli belgenin iliştirildiği bir e-posta aldıklarını söyledi. Bu arada, 11 Nisan Cumartesi ve 12 Nisan Pazar günleri, Emniyet’ten görevlilerin gelip kayıt tescil belgesi olmayan bir filmin gösterileceği bilgisini aldıklarını, gösterimin yapılıp yapılmayacağını denetlemeye geldiklerini söylediklerini açıklayarak Bakanlığı yalanlamış oldu. Bakanlığın bu sansür meselesine adını bulaştırmadan tüm suçu İKSV’nin üzerine atma çabaları sonuçsuz kalmaya mahkûm. Bu dipsiz sansür tünelinin ucunda, asli görevi kültür-sanat dünyasının bürokrasisini yönetmek olanların, demokratik ve özgürlükçü bir sinema ortamını kısıtlayan eser tescil belgesi zorlamasının kaldırılması başta olmak üzere, yeni sinema yasasına olan ihtiyaca varıncaya kadar, onlara sunulan tüm talepler karşısında sergiledikleri suskunluk var.

Peki şimdi ne olacak?

14 Nisan Salı günü, sinema sektöründeki meslek birlikleri bir basın toplantısı düzenleyerek, Kültür Bakanlığı’na, beş maddeden oluşan taleplerini ilettiler. Açıklamada, daha önce defalarca dile getirilmiş ve Bakanlık tarafından göz ardı edilmiş taleplere yönelik bir cevap alınmaması durumunda nasıl bir yol izleneceğine dair bir çözüm üretilmemesi, Atlas Sineması’nı dolduran basın mensupları ve festival katılımcıları, hayal kırıklığına uğrattı. Meslek birliklerinin bir araya gelmesi son derece önemli olsa da, ucunda herhangi bir aksiyon planı olmayan bu açıklama için ‘dağ fare doğurdu’ denebilir.

‘Bakur’, 23 Nisan’da başlayacak olan 26. Uluslararası Ankara Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması’na da seçilmiş olduğundan, sansür belası çok yakında İstanbul’dan Ankara’ya doğru yola çıkacak gibi görünüyor. Şu anda herkes ‘Bakur’u merak ediyor ve izlemek istiyor. Buna rağmen sanat ve kültür eserlerinin, kitlelerle buluşmadan, önyargılarla kriminalize edilmesinin bedelini sadece onun yaratıcılarının değil, bu kültürel ortamın havasını soluyan herkesin ödeyeceği unutulmamalı.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında