YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

İnkar, şımarıklık, kötülük...

İyi direndin. Bravo sana. 100. yılda diasporaya, Ermenistan’a hakettiği cevapları verdin. Onlara göz açtırmadın, lafları ağızlarına tıkadın. Çizginden milim  sapmadın. Bu vartayı da atlattın.  Bir kulağımızdan girer öbür kulağımızdan çıkar dedin, deporte ederiz ama etmedik dedin, ne sorunları var canım dedin, goygoyculuk yapmayın dedin, ortak  acı dedin, adil hafıza dedin, bilerek isteyerek soykırım yapmadık dedin, tehcir yaptık ama bir sor niye yaptık dedin, Ermeniler yüzbinlerce Müslümanın kanına girip tehcir kapısını araladı dedin, İstanbul’un en zenginleri Ermenilerdir dedin. Her şeyi söyledin. Zaten 24 Nisan’a bir Çanakkale anmasını çok önceden koymuş, tedbirini almıştın. Yetmedi, son olarak da “24 Nisan’da Ermenistan’da  kendileri çalıp kendileri oynayacaklar” dedin. Beri yandan uzun uzun taziye mesajları yazdın, teşekkürler, sağolasın, ama öyle bir mesaj yazdın ki az kalsın biz özür dileyecektik, bununla da yetinmedin dedelerimizi yayalarımızı nasıl, ne şekilde anacağımızı bize öğretme alicenaplığını gösterdin, “Türkiye ve Ermenistan’ın birlikte kendilerine yakışır bir törenle Osmanlı  Ermenileri’ni anmaları çok daha anlamlı olurdu” dedin, “Tarih siyasete alet edilmediğinde bu olgun ve erdemli duruşun gerçekleştirileceğine inanıyoruz” dedin, neyin olgun, neyin erdemli olacağına da karar verdin, durmadın “Her şeyi tek bir kelimeye indirgeyerek sorumluluğu genellemeler yoluyla sadece Türk milletine yüklemek, hatta bunu bir nefret söylemiyle birleştirmek vicdanen ve hukuken de sorunludur” dedin.

Bir taziye mesajında bile dereden tepeden su getirdin, taziyenin usul, adap ve erkanını da yerle bir ettin, taziye evine gidip öleni çekiştirmeye vardırdın işi, bir yandan da Patrikhane’nin düzenlediği ayine de temsilci göndermeye karar verdin, orada da olayım dedin. İpin her tarafında oynamak istedin, her zaman yaptığın gibi.

Ne diyorduk. Bravo, başardın. 100. yılı hasarsız atlattın. Çok tedirgin olmuştun çünkü. Belli oluyor. Kendini oradan buradan gelecek tazyiklere şartlamıştın. “Karşılık vermeliyiz” diye bir sürü hazırlık yapmıştın. Ama aslına bakarsan diaspora ve Ermenistan’dan beklediğin “çıkış”lar gelmedi. Ama yine de huzursuzdun. Ya hepsi Ermenistan’a giderse, ya ben burada yalnız kalırsam diye. Ya o kelimeyi kullanırlarsa? Evet ya o kelimeyi kullanırlarsa? Mazallah ne olurdu o zaman?

Neyse geçiyorum artık buraları. Edilen laflar edildi. Artık geri alınamaz. Merak ettiğim şu: bütün bunları ne için yaptın? “Soykırım” dediler diye mi? Soykırım olmadıysa neden bu kadar, neden böylesi hesaplanmış bir cinnet içinde girdin? Ama asıl önemlisi o kötülüğü yapanlarla senin aranda neden böylesi kuvvetli bir bağ var? Kimse bunu bir “millet”e atfetmiyor, kimse bunu bir dine atfetmiyor. O yıl ve devamında olup bitene, yaşananlar ve sonuçları itibariyle bir ad koymaya çalışıyor. O kötülükle hesaplaşmaya, yüzleşmeye çalışıyor. Üstelik senin de kendine geniş bir mesafe koyduğun bir zihniyetin yaptıklarından bahsediyoruz. O zihniyete her yerde mesafe koyuyorsun da burada niye mesafe koyamıyorsun? O gelenekle seni birleştiren şey nedir? Nerede buluşuyorsunuz?

Bu hesaplanmış cinnet hali ister istemez şunu düşündürtüyor. Yoksa sonuçlarından sen de memnun musun? Ermenilerin bu ülkede bir avuç kalmasından, temsilci konumunda olanların seninle iyi geçinmek zoruna olmasından, o hiyerarşik düzeni sağlama almış olmaktan, memnun musun? Öbür türlüsünü düşünmek zor mu geliyor? Çünkü düşünsene o “şey” olmasaydı bugün bu ülkede binlerce kilise, binlerce okul, milyonlarca Ermeni olacaktı. Belki de, sadece sen değil tabii, şu ülkedeki 90 küsur yıllık iktidarı temsil eden –düşman- kardeşin de bu şeyin sonuçlarından memnundur? Öyle ya, o şey olmasa zaten o kadar mal mülke de el konmayacak, ekonomi belki de bir türlü “milli”leşmeyecekti.

Dolayısıyla tebrik ederiz. Tamam, tam da bu yıl, o şeyi kabul etmeni ben de beklemiyorum ama işe bir yerinden başlanabilirdi. 100 yıl önce bu topraklarda Ermenilere ne yapıldığını konuşmaya başlayabilirdik, devlet eliyle bizzat yaratılan Ermeni düşmanlığının kökenlerine inebilirdik, 100 yıldır bu ülkede tedirgin  bir halde ismini bile söylemekten korkar halde yaşayan Ermenileri konuşabilir hale getirmek için yollar düşünebilir, velhasıl tedavi olmak ya da birbirimizi tedavi etmek için çareler arayabilirdik.

Yapmadın. 100. yılı, bu kritik dönemeci, resmi görüşünün sıcak ve rahat kollarında geçirmeyi tercih ettin, hatta orada kalmayıp çığrından çıkmayı, esmeyi, bentlerinden taşmayı, dalga geçmeyi, şımarmayı, kötülüğün bin bir halinden pasajlar sunmayı...

Ha, duyduk ki Obama da o şeyi demeyecekmiş zaten. Al sana iyi haber. Neyse. Bu sene de iyi direndin. Bravo sana.