Üfleme çiçeğinin peşinde

‘Değirmenler Vadisi’ adlı bu kitap, küçük olsa da etkisi kocaman.

EZGİ BERK

Her gün gelişen teknolojiye uyum sağlıyoruz. Gün geçmiyor ki bir yenilik olmasın, hayatımız biraz daha kolaylaşmasın, biz de an be an pratikleşen çözümlerin cazibesine kapılmayalım. Makineleşmenin sonuçlarını hiç düşünmeden, üzerine kafa yormadan hatta farkında bile olmadan uyum sağlıyoruz yalnızca. Sürekli ‘update’ ediyoruz günlük yaşamımızın içinde bir şeyleri. 

İşte hayat böyle akıp giderken benim yüzüme bu gerçek çarptığında takvim 2012 yılının nisan ayını gösteriyordu; damatlık için vişneçürüğü renginde kuşak ve papyon arıyorduk. İstanbul’un altını üstüne getirdik, ama bulamadık. Her şey fabrikasyon ve en çok tercih edilen renklerdeydi: siyah ve beyaz. Koca makineler, moda sektörü bizim basit ve sade hayallerimizle ilgilenmiyordu, insanların elleriyle yaptığı işler ne zaman makinelerin hâkimiyetine geçmişti? Kafamızda bu sorularla soluğu mahallemizin terzisinde aldık. Yapamayacağını söyledi bizim terzi. Elimizde vişneçürüğü kumaşla öylece kalakaldık. İstanbul’da kapısını çaldığımız terziler, henüz siteleşmemiş mahallelerin terzileri, istediğimizi yapmaya yanaşmadı. Biz de küçük bir Anadolu kentinden yardım istemeye karar verdik, bu defa şansımız yaver gitti de vişneçürüğü papyon ve kuşağa kavuştuk!

Ya çocukların hayalleri?

Böylesine küçük bir hayali gerçekleştirmek bile ne kadar zordu! Ya çocukların imrenmekten hiç bıkmayacağımız hayalleri? İşte bu zengin hayal âlemine balıklama atlayalım diye, çocuklar kendi hayallerini dile getirmekten, düşünmekten vazgeçmesinler, büyüyüp de makinelerin kolaycılığına kaçmasınlar diye bir yerlerde çok güzel bir hikâye yazılmış. Sonra bu hikâye öyle güzel resimlenmiş, öyle tatlı boyanmış ki gözlerimizi sayfalarından alamadığımız, bir daha bir daha bakmaya doyamadığımız bir kitaba dönüşmüş.

‘Değirmenler Vadisi’ adlı bu kitap, küçük olsa da etkisi kocaman. Rafların arasında diğer kitaplara benzemeyen yumuşak dokusu, elinde -adının karahindiba olduğunu yeni öğrendiğim- üfleme çiçeği, bulutların üstünde, tam da dileğini tutmuş çiçeği üfleyen, kızıl saçları rüzgârla savrulan bir kız çocuğu var. Küçükken üfleme çiçeği diye koparıp bir dilek tutup tüm gücümüzle üflediğimiz çiçekleri görünce nasıl heyecanlandım anlatamam!

‘Her şeyi en iyi yapan’ makinelerin Değirmenler Vadisi’ne gelmesiyle hayal kurmaktan vazgeçen köy halkının içinde, bu duruma alışmayan, sessizce hayal kurmaya devam eden küçük terzi Anna’nın şaşkınlığına tanık oluyoruz. Kimse hayal kurmayınca önce rüzgâr terk ediyor köyü, ardından değirmenler dönmeyi bırakıyor. Köyün terzisi Anna “dikiş iğnesiyle kumaşa her delik açtığında, denizlerden danteller işlediğini, yıldızlardan düğmeler diktiğini, bulutlardan montlar yaptığını hayal edermiş.” Ama artık yalnızca ufak tefek sökükleri diker hale geliyor. Yine de hayallerinden vazgeçmeyip evinin camından köyü seyrettiği bir gece kendisi gibi hayaller kuran Bay Kuş’la karşılaşıyor Anna ve el birliğiyle Bay Kuş’un uçma hayalini gerçekleştirmeye karar veriyorlar. Pek de kolay olmayan bu dilek gerçekleştiğinde rüzgâr, iki hayalcinin peşinden köye dönüyor ve herkes hayallerini hatırlıyor. Tam da hayaller dile gelirken köydeki o “her şeyi en iyi yapan” makineler birer birer duruyor. Ne dersiniz, hep birlikte sokaklarda hayallerimizi haykırsak bütün makineler çekip gider mi dünyamızdan?

Anna’yla Bay Kuş’un işbirliğinin rüzgârı köye dönmeye nasıl ikna ettiğini öğrenmek, hikâyenin resimlerini metin gibi okumak, içinden yeni hikâyeler çıkarmak için bir kitapçının çocuk kitapları raflarında Değirmenler Vadisi’ni arayabilirsiniz, onu görünce mutlaka tanırsınız.

Değirmenler Vadisi
Noelia Blanco
Resimleyen: Valeria Docampo
Abm Yayınları
34 sayfa.