‘Babam bunları yazacağımı bilseydi, asla konuşmazdı’

Doğan Kitap’tan çıkan ‘İyi Kötü Ermeni’, gazeteci ve fotoğraf sanatçısı Jan Devletoğlu’nun son kitabı.

BERCUHİ BERBERYAN 

Çocukluk döneminden bugüne kadar, Türkiye’de ve İngiltere’de kimlik arayışını, son derece içten bir dille anlatan Devletoğlu, yaşadığı nice garip olayı, haksızlıkları, ayrımcı davranışları kara mizah havasıyla bir araya getiriyor. Kitabın ortalarına gelindiğinde iyice anlaşılıyor ki; kapak fotoğrafındaki bilyelerden kırmızı olanı o… Kimine göre güzel, kimine göre gereksizce dikkat çekici ama sonuç olarak; farklı, aykırı ve de ‘kötü’ bilinenlerin iyisi.

Ankara, İstanbul, Londra…

1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından ‘Yılın Gazetecisi’ ödülüne layık görülen Jan Devletoğlu’nun kitabı, dünde başlayıp bugüne varan bir ‘çifte yolculuk’ gibi. Biri; çalkantılı olduğu kadar dingin, mütevazı olduğu kadar keyifli, azınlık olmanın verdiği sıkıntılara karşın, tasasız, oldukça mutlu bir çocukluktan ve kimlik arayışıyla bunaltan bir gençlikten geçip, farkındalığa ulaşan bir yetişkinliğe varan… Diğeri; kökleri Ankara’ya dayanan, 1915’ten izler taşıyarak İstanbul’da gelişen, tüm Anadolu’yu kat edip, Londra’ya varan… Ve de her şekilde dünyaya açılan.

‘İyi Kötü Ermeni’ bir biyografi değil ama tam anlamıyla, genlerden devralınmış gizli bir acıyı barındıran, her döneminde aidiyeti sorgulayan, zorlu mücadelelerle elde edilmiş başarılarla dolu bir hayat öyküsü. Jan Devletoğlu, daima “Geçmişin geleceğe faydası yok” diyerek susmayı tercih eden, hem Tehcir hem Varlık Vergisi görmüş babasını “Geçmiş olmadan gelecek de olmaz” düşüncesiyle sürekli sorgulamış, kısa kısa anlattıklarını not etmiş. En uzun konuşma, ancak o 80’ine vardığında olmuş.

“Yarı Müslüman sayılırız, Ermenice bile bilmeyiz”

“1915 yılının Ocak ayından itibaren şehirde Ermenilerin sürüleceğine dair söylentiler dolaşmaya başlamış. Ama kimse Ankara’da böyle bir şey olacağına ihtimal vermemiş. Temmuz ayında Anadolu’da başlayan olayların Ankara’ya ulaşacağı haberi gelince, konunun ciddi olduğu anlaşılmış. Katolik Ermeniler İçişleri Bakanlığı, Avusturya Elçiliği ve diğer elçilikler nezdinde Katoliklerin sürgüne gönderilmemesi için başvuruda bulunmuşlarsa da sonuçsuz kalmış. ‘Bize bir şey olmaz, biz yarı Müslüman sayılırız, Ermenice bile bilmeyiz’ diyenlerde ateş bacayı sarmış. Kaçmak imkânsızmış, Ankara’dan tüm çıkışlar kapalıymış. Jandarma kuş uçurtmuyormuş. Başlamışlar, atları, koyunları, keçileri Müslüman dostlara dağıtmaya. Bazıları ‘Sonra geri alırız, hele şu sürgün bir bitsin’ deyip, birkaç parça değerli eşyalarını da vermişler dostlarına, ancak tapularda işlem yapılmadığı için evlerini devredememişler. Bağlarda olanlar altın ve gümüşlerini küplere doldurup, evlerin altındaki şarap mahzenlerine ve bağlarına kazdıkları çukurlara gömmüşler. Şehirde olanlar evlerinin altında açtıkları çukurlara veya döşemelerinin altına saklamışlar. Hepsinin aklında ‘Sonra alırız, bu da geçer’ düşüncesi varmış.” Sonrası; tehcir ve zorlu bir kaçış öyküsü.

Devletoğlu, aksini düşündüğü halde, babasının sözüne bağlı kalarak ve “bir gün yazacağımı bilseydi eminim asla konuşmazdı” deyip öyküsünün yalnızca bir bölümünü kitaba almış. Kalan bölümler, duyarlı okuyucunun sezgisine bırakılan satır aralarında gizli. Kitapta mesleğiyle ilgili, çılgınca denebilecek birçok macera da var. Uluslararası medyada ve Türkiye’deki gazetelerde yayımlanmış foto-röportajlarına, sergilerine, kısacası daima sıkıntısını çektiği adı, sarsılmaz bir yere ve kişiliği bugünkü konumuna gelene kadar yaşadıklarına dair, son derece ilgi çekici maceralar.

‘Devletin oğlu; Jan’

Onu, Güneş Gazetesi’nin Londra temsilcisi olmaya ikna eden Güneri Cıvaoğlu’nun kendisini hayretler içinde bırakarak; “Çok güzel bir adın ve soyadın var” dediği güne kadar, sürekli başına iş açan kimliğinin, Cıvaoğlu’nun tespitiyle “Devletin oğlu; Jan” gibi anlamlı bir mesaj içerdiğini hiç fark etmemiş. Hatta daha önce, çektiği portreleri çok beğenen Kemal Tahir, kendisine imzalayarak armağan ettiği ‘Devlet Ana’ kitabının ön sayfasına “Devlet Ana’dan, Devlet oğlu’na” yazmış olduğu halde.

Bu kitap; ‘Umut Yolcuları’ ve ‘İngiliz Arşivlerinde 12 Eylül’ün Ayak Sesleri’ adlı iki kitabı daha bulunan Jan Devletoğlu’nun, oğluna, kendisini ve hayatı anlatma amacıyla yazmaya başladığı mektupları, kitap yapmaya karar vermesiyle meydana çıkmış. Önce; ‘Oğluma Mektuplar’ olmasını düşündüğü adını ‘Ermenilik Hikâyeleri’ olarak değiştirmiş. Sonra bunun okuyucularda önyargı yaratacağı ihtimaline karşılık ‘İkilem’ yapmış. Bir arkadaşından ‘Karekök’ önerisi almış. Yayın Kurulu, daha sonra düşünülen ‘Ermenilik Meselesi’ adını onaylamış. En son editörün önerisiyle; ‘İyi Kötü Ermeni’de karar kılınmış. Ama burada işaret edilen ‘Eh iyi-kötü Ermeni işte’ değil; ‘İyi bir, kötü Ermeni”. Oldukça anlamlı.

İyi Kötü Ermeni
Jan Devletoğlu
Doğan Kitap
212 sayfa.