Hayganuş Yaya’nın çağrısı

Kumkapılı bir babanın Hollanda’da yaşayan kızı, Haygan Mardikyan, kendisini Zımara ninnileri ve hikâyeleri ile büyüten ‘Hayganuş Yayası’nın, 1915’lerde doğduğu, büyüdüğü ve terk etmek zorunda kaldığı çok sevdiği köyü ve yaşam öyküsünü kaleme aldı.

NAZLI TEMİR BEYLERYAN 

‘Turnanın Çağrısı’ adlı bu eser, ‘Gance Grunk’ ağıdını dilinden düşürmeyen yayanın ve eşi Zakar dedenin anısını ölümsüzleştirmek için kaleme alınmış. Yazar, Hollandaca ve İngilizce kaleme aldığı bu eserin, Türkçe ve Ermenice dilinde  de okurlara ulaşmasını arzu ediyor. 

Yayasından toruna

Hayganuş Yaya 1913’te, Zakar Dede ise 1903’te Erzincan Zımara’da doğan ve 1915 olaylarını tüm çıplaklığıyla yaşamış tanıklarından. Onlar, çocukluğu, gençliği ve tüm yaşamlarında o sürgün yıllarının izlerini hafızalarında taşırlar. 95 yıl dile getirdikleri bu anıları ise torunu Haygan kaleme alır. Yazar babaannesine ve dedesine olan manevi borcunu onun yaşam hikâyesini ölümsüzleştirerek ödediğini belirtiyor.

Haygan Mardikyan, Hayganuş Yaya’nın anlattıklarını, senelerce biriktirir, duyduğu hikâyeleri, özenle kaleme alır. Yaya’nın yaşadığı köyü, Zımara’nın yollarını,  anılarını dinledikçe, oraları görmüş kadar olur ; tüm bu duyduklarının ışığında, yayasının gözüyle Zımara’yı görebilmek için, Erzincan’ın yolunu tutar. Eski Zımara’dan pek fazla izler kalmamış olsa da yayanın hatırası orada, komşularının hafızasında, sürüldüğü yollarda, diktiği dut ağacının altında yaşar…

İlk notlarını 1998’de almaya başlayan Mardigyan, o yıllarda Elazığ’da yaptığı bir gezide 1915’i inkâr edenlerle karşılaşınca karar verir bu kitabı yazmaya. Tanıklık etmenin önemli olduğunu ve Hayganuş Yaya’nın ve Zakar Dede’sinin tanıklıklarının kaybolmaması gerektiğini düşünür. Şunu da ekler sözlerine: « Yayam ve dedem, biz torunlarına uzun yıllar yaşadıkları acı hikâyeleri anlatmadılar. Özellikle dedem, gözlerini kaybetmişti, anlatınca çok kötü oluyordu, o günlere gidiyordu, tekrar yaşıyordu sanki yaşadıklarını. Bense onlara zorla anlattırıyordum, çünkü bilmek istiyordum her şeyi tüm çıplaklığıyla. Soyağaçlarını çizerek koyuldum işe, sonra köy köy yaşananları anlattırdım, kaydettim, filme çektim onları... Bu hikâyeler kaybolmasın istedim, onların yaşadığı ve maalesef bugün hâlâ inkâr edilen gerçeklik günışığına çıksın istedim… »

Sadece Zımara’nın değil, Ermenilerin tarihi

Aslında, Zımara özelinde geçen bu kişisel tanıklık, Ermenilerin son yüz yıllık tarihine ışık tutuyor. Sadece sıradan bir sürgün hikâyesi olmaktan çok, kitap o dönemin toplumsal koşullarını, yaşam alanlarını, farklı gruplarla ilişkilerini de betimliyor. Örneğin Hayganuş Yaya’nın ve Zakar Dede’nin ailelerinde Kürt kirveler olduğunu ve onların sürgün zamanında destek olduklarını, sürülenleri kurtarmaya çalıştıklarını öğreniyoruz bu hikâyelerden. Yetim kalan çocukları, akrabalarını kaybeden aileleri, birbirini yeniden bulan Ermenilerle de tanışıyoruz…

Elbette söz konusu kitap birçokları için çok tanıdık hikâyelerin bütünü fakat bazıları için hâlâ anlatılmasi ve aktarılması cesaret gerektiren yaşanmışlıklardan ibaret. Bu anlamda Mardikyan dönemin tanıklığını yapan yaya ve dedesinin hikâyesini kaleme alarak yüz yıllık suskunluğa meydan okuyor. 

De roep van de kraanvogel
(Turnanın Çağrısı)
Haygan Mardikjan
Boekscout
172 sayfa.