Korkma Abril’in yirmi dördünden!

MURAT CANKARA

“Kork Abril’in beşinden, öküzü ayırır eşinden’; Türkçe atasözü derlemelerinin hemen hepsinde yer alan bir söz bu. Abril’in beşinde, yani şimdiki 18 Nisan’da, çift süren iki öküzü birbirinden ayıracak kadar şiddetli kasırga ve fırtınalar kopacağını, soğuklar olacağını anlatmak için kullanılan bir atasözü. Türk Dil Kurumu’na göre, her atasözü gibi necip Türk milletinin karakterini yansıtan (imbik, damıtmak, öz; anlayın işte) bu atasözündeki ‘Abril’ sözcüğü İngilizce kökenlidir ve halk ağzında ‘Nisan’ anlamında kullanılır. Bu son derece İngiliz sözcük, bu kadar millî bir alana nasıl sızdı; hangi dolayımla gelip misafirperver Anadolu halkının ağzına yerleşti, “bilemiyoruz”. Peki ne biliyoruz? Eh, en azından bu sene atanın sözü yerini buldu ve 24 Abril’de kar yağdı, rüzgar esti, şimşek çaktı. Ya 1915 Abril’i?

‘1915 benzersiz bir sene olacaktır’

Ermeni harfleri kullanılarak Türkçe yayımlanan bir haftalık gazete, dergilerin henüz fıtratları gereği ve meşreplerine göre Ocak (1), Şubat (28), Mart (18 veya 31), Abril (23), Mayıs (1 veya 27), Haziran (tümü), Temmuz (2), Ağustos (17 veya 30), Eylül (6-7 veya 12), Ekim (29), Kasım (1 veya 10), Aralık (17) özel sayıları yapmaya başlamadığı, 1915’in ilk gününde (o sene Kars’ta sağlam soğuk yapmış diyorlar) şu satırlarla merhaba diyordu okurlarına: “Dünya halk olunalı mürur eden [yaratıldığından beri geçen] seneler arasında 1915 yekta [benzersiz] bir sene olacaktır. [….] Söyleyiniz cihan tarihinde böyle bir sene başlamış mıdır, ve kim bilir, bir daha başlayacak mıdır?” Protestan misyonerler tarafından çıkartılan ‘Rahnüma’ (kılavuz) adlı haftalık siyasi gazetenin 1 Ocak 1915 (yurdun dört bir yanında cirit attıkları o yıllarda misyonerlerin boğazını kesmek usulü henüz ihdas edilmemişti) tarihli sayısından alınan bu satırların yazarı, Avedis Nakkaşyan (evet, bildiniz, ta kendisi, 24 Abril’de evinin önüne plaket bırakmıştık), sözlerine şöyle devam ediyor: “Cihan tarihinde en büyük muharebenin iptidasını [başlangıcını] yazmak 1914’e nasip oldu, en mühim ve en büyük vakaları kaydetmek 1915’e nasip olacaktır.” Nakkaşyan kendisinin ya da ‘bilâ tefrîk-i cins ü mezhep’ tüm milletdaşlarının başına geleceklerden haberdar mıydı? Görünen o ki, hayır. Tıpkı Krikor Zohrab’ın, ılık bir Haziran gecesi, iki gün önce kendisinin tutuklanması için gerekli imzaları atmış olan Talât Paşa’yla yemek yiyip kağıt oynaması gibi. (Talât gecenin sonunda içinden geldiğini söyleyerek Zohrap’ı yanaklarından öpmüştü.) Tıpkı ‘Azadamart’ çalışanlarının; ‘Servet-i Fünûn’ dergisinde okudukları ‘Ermeni Edebiyatı Numunuleri’ni pek beğenen Abdullah Cevdet ve Şahabettin Süleyman’ın, ‘Ermeni vatandaşlarının’ edebiyatlarını uzun uzun övdükleri yazılarının Ermenice tercümelerini gazetelerinde yayımlarken, matbaalarını gözetleyen polis tarafından fişlendiklerini ve sürgüne gönderileceklerini bilmemeleri gibi. Öperek öldürmek (yoksa öperken mi demeli?) bu olsa gerek. İroniler, ironiler…

Yetimhaneler, isimler, rakamlar…

Misyoner gazetesi deyince akla hemen klişeler üşüşüveriyor. Oysa ‘Rahnüma’da ‘Harpte Siper Kazmak’ üzerine bir yazı, zeplinlerin savaşın geleceğini nasıl etkileyebileceğine dair bir değerlendirme, asker sevkiyatıyla ilgili bilgiler, cepheden gelen son haberler, Meclis-i Mebusan’daki bütçe görüşmeleri, dönemin meşhur bir edebiyatçısı (Protestan da değil, ha) üzerine inceleme bulabilirsiniz. Gazetenin Rus siyasetine nasıl mesafelendiğini ve cephede savaşan ‘vatan evlatları’ için kullandığı dili görmek Türkiye’deki Ermeni masasında oturan tarihçilerin gözünü yaşartacaktır. Sonra Mart ortasına yaklaştıkça ayrıntılı ve hatta haritalı Çanakkale haberleri. Ve Abril’de, birdenbire, tamamıyla Türkçe yayımlanan bu gazetenin son sayfasının sağ alt köşesinde, Ermenice ‘yetimhane’ sözcüğünü içeren bir başlığın altında, memleketin dört bir yanından yer adları, isimler ve yanlarında rakamlar. Ve (en azından benim bu sene için bulabildiğim) son sayı: 25 Haziran 1915.

Aylardan en zalimi

Yakın zamanlarda okuduğum en anlamlı cümlelerden biri Lerna Ekmekçioğlu’na ait: “Türkiye geçmişinden o kadar korkuyordu ki onu tekrarlamaktan kendini alamıyordu.” Erken Cumhuriyet dönemi için yazılmış bir cümle ama yıllar içinde geçerliliği pekişmiş sanki. Yani tamam, şüphesiz ki aylardan en zalimi Abril’dir fakat sen yine de korkma Abril’in yirmi dördünden. Zira korku, aklı uykuya yatırır; “aklın uykusu [ise] canavarlar üretir”. Korkma ama ders al. Çünkü o her sene geri dönecek. Ve gün gelecek, dergilerin ‘24 Abril’ dosyası yapması yetmeyecek. Ve tabii şu da var: Üzerine konuşulabilecek olan hakkında susmamalı.