Kurtaranlara ve kurtulanlara dair

Altuğ Yılmaz’ın yayıma hazırladığı, Hrant Dink Vakfı Yayınları tarafından yayımlanan ‘Ermeni Soykırımı’nda Vicdan ve Sorumluluk: Kurtulanlara Dair Yeni Araştırmalar’ adlı kitap okuyucuyla buluştu.

BÜRKEM CEVHER

Kurtulanlar kadar kurtaranların da hikâyelerine yer veren çalışmanın sunuş yazısında, Taner Akçam önemli bir soru soruyor: “Büyük kitlesel katliamlardan sonra, acaba niçin ‘iyi ve vicdanlı insan’ hikâyeleri arar ve anlatmak isteriz?”

Taner Akçam bu soruya şöyle yanıt veriyor: “Türkiye hükümetlerinin inkâr politikaları, en iyi ve doğru şekilde bu tür hikâyelerle çürütülür. Çünkü vicdan ancak ve ancak çok kötü şeylerin yapıldığı bir ortamda belli olur, ortaya çıkar. İkincisi… tarihi, vicdan sahibi insanlar üzerinden anlamaya çalışmak ve konuşmaya başlamak, son derece güçlü bir demokratikleşme dinamiği de taşır. Üçüncüsü... birbirinden uzaklaşmış iki yakın halkı yeniden bir araya getirebilecek bir köprü vazifesi görür.”

Sis müftüsü ve Faracyan ailesi

Bu köprüye en güzel örneği ise kitabın son yazısı olan ‘Hoca Çamurdan ve Garabed Akhbar Faracyan: Süregiden bir Türk – Ermeni Hikâyesi’ başlıklı yazısında Ishkhan Chiftjian veriyor. Sis müftüsü Hafız Osman Çamurdan, komşuları Garabed  Faracyan ve ailesini 1 Haziran 1920’den 17 Aralık 1922’ye (bazı kaynaklara göre ise 1923’e) kadar evinde gizlemiş ve korumuş. Her ne kadar kentte hemen herkes bu durumu biliyor ise de müftünün kararına saygı göstermişler. 8 Haziran 2010’da Hoca’nın ve Garabed Akhbar’ın torunları ile onların çocukları Sis’te bir araya gelmişler ve aralarında büyük bir dostluk kurulmuş. 

Burçin Gerçek’in yazdığı ‘1915’te Diyarbekir Vilayeti’nde Emirlere Karşı Gelenler’ isimli yazıda ise tehcir emrine karşı gelen devlet görevlilerinden bahsedilir. Bu hikâyelerden biri de Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi’nin hikâyesidir. Hüseyin Nesimi, tehcir emrinin kitlesel bir sürgün ve katliam içerdiğini fark eder ve kafilelerin yola çıkışlarını olabildiğince geciktirerek mümkün olduğunca çok Ermeni’yi korumaya ve ilk gruba da bizzat eşlik ederek çetelerin ve aşiretlerin saldırılarına engel olmaya çalışır. Ancak bu davranışı itaatsizlik olarak algılanır ve Diyarbekir’e çağrılır. Diyarbekir’e asla ulaşamaz Hüseyin Nesimi ve Lice’nin Karaz köyü yakınlarında, Çerkes Harun ve çetesi tarafından pusu kurularak öldürülür.

George N. Shirinian ise ‘Ermenileri Kurtaran Müslümanlar: Soykırım Günlerinde İnsanlık Arayışı’ isimli yazısında kurtarma türleri ve saiklerini anlatıyor. Ermenileri saklayan veya kaçmalarına yardım eden Müslümanlar, yakalanmaları durumunda idam edileceklerini bilmelerine rağmen Ermenilere yardımcı olmuşlardı.

‘İmha olmasaydı, kurtarma da olmazdı’

Peki o halde bu hikâyeler neden yüksek sesle dile getirilmiyor? Failler ve hükümetler açısından bakıldığında, bu hikâyeler soykırımın varlığının birer kanıtı çünkü. Taner Akçam’ın da dediği gibi, “İmha olmasaydı, zaten kurtarma da olmazdı.” Kurbanlar açısından bakıldığında ise, kurbanlar kendilerine yardım edenleri minnetle anmalarına karşın, bu hikâyelerin Türkiye hükümetleri tarafından soykırımı inkâr etmek için kullanılmasından ya da bu hikâyelerin soykırımın boyutlarını küçümseme veya Ermenilerin aradığı adalet duygusunu zayıflatma amaçlarıyla kullanılmasından korkuyorlar. Bu korkunun temelsiz olduğunu iddia edebilir miyiz?

Yıllarca soykırımı anlatmaya çalışan Ermenililere inkâr ile karşılık verildi. Son yıllarda ise “Yaptık ama hak ettiniz” demeye varan bir yanıt veriliyor. En son geçen 20 Nisan’da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “Bilerek, kasıtla ve isteyerek soykırım yapmadık” dedi. Kendisine “İstemeden soykırım nasıl oluyor?” diye soramadık bile, ancak bu cümledeki soykırım itirafını da bir köşeye not ettik. Bu topraklarda yüz yıl önce yaşayan yüz binlerce Ermeni nasıl oldu da birkaç yıl içince yok oldu, diye sormayacak mıyız? Ancak bu soruların yanıtları öylesine acı ve ‘insanım’ diyeni öylesine büyük utanca sürüklüyor ki; belki de o nedenle unutulmak isteniyor. Oysa, unutursak yok olmayacak soykırım.

Eğer çok olsalardı…

Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılında yayımlanan bu kitap ile kurtulanları ve kurtaranları tanımak, onların hikâyelerine bakmak Shirinian’ın da dediği gibi “Türklerin Ermenileri sadakatsiz, Ermenilerin de Türkleri katil olarak görmelerinde bir değişimi harekete geçirebilir.” Kitaba katkıda bulunan tüm yazarların altını çizdiği bir gerçek var: Kurtaranlar ve Ermenilere yardım edenler çok azdı. Akçam: “Eğer çok olsalardı, zaten katliam olmazdı. Ama onların geçmişteki azlıkları, bize gelecek için çoklukları yaratma zorunluluğunu hatırlatıyor” diyor. Bu çoklukları yaratmanın bir yolu da kurtaranların hikâyelerini öğrenmekten ve onlara hak ettikleri saygıyı göstermekten geçiyor.   

Ermeni Soykırımı’nda Vicdan ve Sorumluluk: Kurtulanlara Dair Yeni Araştırmalar
Yayıma Hazırlayan: Altuğ Yılmaz
Hrant Dink Vakfı Yayınları
159 sayfa.