İsa’nın göğe yükselişinin yortusu Hampartsum: Can Gülüm

28 Mart Cumartesi günü aramızdan ayrılan ve ardında doldurulması imkânsız bir boşluk bırakan Sarkis Seropyan, 10 Mayıs'ta, ölümünün 40. gününde mezarı başında anıldı. Seropyan’ı anmanın en güzel yollarından birisi de onun masalsı diliyle kaleme aldığı yazılarını okumak. Tam da ‘Hampartsum’ yortusu gelmişken, yıllar önce yayınlanan bir yazısıyla anıyoruz Baron Seropyan’ı…

Paskalya’nın, yani Surp Zadig’in 40. günü Kristos’un Göğe Yükseliş yortusudur. Perşembeyi izleyen pazar gününe kadar kutlanan bu yortu, geçmişte Vicag (niyet) ya da Can Gülüm adlarıyla bilinip yöresel yemeklerle karşılanırken, günümüz İstanbul’unda, zeytinyağıyla pişmiş enginar yemeğiyle, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin çatısı altında kutlanmaktadır.

Enginar, hele de zeytinyağlı enginar, pek yeni ve de kentsoylu bir besin alışkanlığı; o halde biz geleneksel Vicag bayramına dönüp bir göz atalım.

O dönemlerde bahara giriş bir başka neşeyle, bir başka coşkuyla kutlanırdı. Hampartsum’da dağ taş, yayla vadi, her yer coşkulu gençlerle şenlenir, ışıldardı. Kızlar kırçiçekleri, özellikle kardelen ve papatya derleyip birbirini süsler, güzelleştirirlerdi.

Çeşitli maniler, dörtlükler, niyetler söylenir, oyunlar, barlar oynanırdı.

Bu manilerden birkaç örneği, Türkçe çevirileriyle sunalım: 

Köye bezirgân gelmiş,
Harman yerine inmiş,
Altun kazığın çakmış,
Ateş atın bağlamış,
Kısmetimi getirmiş.

Bugün Hampartsum gelmiş,
Kızlara soru sormuş,
Her kız bir buse vermiş,
Hoş, dünya mı yıkılmış?

Nire giden: El-i Van’a,
Derdinden oldum divana,
Ben divana, sen divana,
Bu yürek nasıl dayana.

O gün akarsulara, derelere, cennetin ölümsüzlük nektarından damlalar karıştığına inanılır, bu nedenle gecenin bir yarısında insanlar bu sulara atlamaya gider, böylece çeşitli hastalıklardan ve rahatsızlıklardan arınacaklarına inanırlardı.

Genç kızlar ve erkekler,kutsal haçkarlara, ‘tukh-manuk’ adı verilen adak yerlerine ve ulu çınarların dallarına çiçekler ve giysi parçaları bırakır, bu adakların onları bazı dertlerden arındırdığı gibi, ileride evlenecekleri kişileri seçmelerine de yararı olacağına inanırlardı.

Hampartsum’un geleneksel yemeği, pancar ya da pazı yaprakları (ağtzan), bulgur, tereyağı ve sütle hazırlanan ‘samir’di. Kırlarda ve yaylalarda ise ‘dabgotz’ (tavada kızartılmış) en gözde yiyecekti.

Hampartsum sabahı, güneş doğarken yedi kız, yedi avuç dolusu su doldurduklarıtestilerine yedi çeşit çiçek ve yedi farklı yaprak bırakır, daha sonra evden eve dolaşıp, kızlara ait yüksük, küpe, düğme gibi ufak tefek eşyaları atarlardı. Bu testi daha sonra çekilecek niyetlerin temeli olur, şarkılara her ara verildiğinde rasgele bir mani söylenir ve bir niyet çekilirdi. Daha sonra, niyet sahibi bir diğer arkadaşı için manisini okuyup niyet çekerdi.

Gençlerin yemeği, birbirine atıp kırdıkları yumurtalardan arta kalanlara sebze ve yeşillikler katıp tereyağında kızarttıkları,‘dabgotz’ denen bir çeşit omletti.

Kızların oyunlarını delikanlıların dostça güreşleri izlerdi. Gelenek, birbirinin sırtını yere getirmek değildi;genelde güreş dostça, berabere sonuçlanırdı.

Burada sözü büyük ozan Hovannes Tumanyan’a bırakıp, onun Hampartsum konusunu da işlediği ve ilk Ermeni operası olarak ünlenen ‘Anuş’undan, ‘Hıdırellez’ adıyla Türkçeleştirdiğimiz birkaç dörtlüğü sunalım:

Hıdırellez geldi,
            renk renk çiçekler,

Yaylaya nakıştan
            halılar döşediler.

Demet demet kızlar
            çıkıp dağlara,

Şakrak türkülerle
           niyet çektiler.

Geldi hıdırellez,
Çiçekle süslü.
Bahtına sor bak,
Sana kim düştü?

Bu niyet çarkıdır
          hep böyle döner,

Kızlar, başlarınd
           çiçekten taçlar,

Genç yüreklerde
           –can gülüm– başlar,

Yeşil dağlar da
            birlikte söyler.

 

Türküler şakır, yürek şenlenir,
Çepçevre olunur niyet çekilir.
Kiminin rüyası ve aşkı çıkar,
Kimi muradın ardından bakar.

Son söz, yine, bir dağ köyünün töre kurbanı iki gencinin, bahtsız Anuş ile sevgilisi Saro’nun acı sonunu bir nebze olsun hafifletmek için, ‘Anuş’u aşağıdaki dizelerle noktalayarak kaderciliği aşan Tumanyan’ın:

Bayram gecesi, o mutlu gece,
Öylesine eşsiz bir an vardır ki;
Göğün altın kapıları açılır,
Ve de yeryüzünde her şey durulur,
Ulvi bir suskunlukla dolarak
Semavi bir saltanat kurulur.
O sihirli gecenin yüce ânında
Arşın sonsuz derinliğinde,
Muradına ermeden ölen sevdalıların
Yıldızları kayar ve birbirini bulur,
Bulur da hasretle bir kez öpüşür
Dünyadan uzak, altında mavi semaların.