Gönüllü kulluk üzerine

‘Sessizlik ve Gürültü’ kitabının yazarı Nihad Siris, ülkesi Suriye’de yasaklamalardan, sansürden ve baskılardan payını eksiksiz bir biçimde alıp cebine koyan bir aydın.

RAFİ ATAM

“Benim ülkemde insanlar kafiyeli ve seçili sözleri, vezinli hamasi şiirleri severler. İşte bakın, anlamı olmayan bir sözü sırf kafiyeli diye nasıl da tekrarlayıp duruyorlar! Sonuç şu ki, eğer iktidardaki kişi halkın kendisini sevmesini istiyorsa, hemen kendisiyle ilgili yeni sloganlar üretecek bir merkez kurmalıdır. Fakat bu sloganların şiire benzemesi şarttır. Çünkü biz şiiri seven bir milletiz, hatta şiire benzeyeni de severiz, sözün içeriğine bakmadan belki kafiyesi ile de yetinebiliriz. Kitlelerin çağı şiir çağıdır demediler mi? Aslında tersi doğrudur, devir nesir devridir. Çünkü şiir kitlelere hitap ederken şu anda yazmakta olduğum düzyazı bireye hitap etmektedir.”

Sansüre,  baskıya,  şiddete, genç ölümlere, hamasî siyasete, tek adam rejimlerine bulanmış, kaderi bir türlü değişmek bilmeyen bir coğrafyanın çocuklarıyız. Sanki, her birimiz bunca acının ortasında yaşamamızı sağlayan ceplerimizdeki özel bir panzehirle doğmuşuz. Öyle olmasa insan nasıl dayanabilirdi ki bütün bu olup bitene… İşte yine elimizde yeni bir kitap ve bize hiç de yabancı olmayan olayları kaleme almış bir yazar var. Bakmayın siz kitabın bilinmeyen bir ülkede geçiyor oluşuna. İlk sayfaları çevirmeye başladıktan sonra kafanızı kitaptan kaldırıp, gözlerinizi boşluğa sabitlemeniz ve bu adı bilinmeyen ülkenin aslında sizin coğrafyanızın bir parçası olduğunu anlamanız hiç de uzun sürmeyecek. Unutmayın bu bölgede ülkelerin isimleri değişir ama kaderleri asla değişmez.

Tanıdık bir suçlu

‘Sessizlik ve Gürültü’ kitabının yazarı Nihad Siris, ülkesi Suriye’de yasaklamalardan, sansürden ve baskılardan payını eksiksiz bir biçimde alıp cebine koyan bir aydın. Ülkesinden ayrılıp başka bir diyarda sürgün hayatı yaşamasının nedeni ve suçu ise çok tanıdık; onun koşulsuz biat etmeyi reddetmesi, tüm hastalıklı yöneticiler gibi kendisini yarı-tanrı ilan eden Lider’in önünde secde etmemesi.

İşte tam da bu nedenlerden ‘Sessizlik ve Gürültü’ kitabı, ülkesi Suriye’de basılmadan yasaklanınca kitap, 2004’te Beyrut’ta yayınlanır. Kısa sürede büyük ilgi görür ve birçok dile çevrilir. İnsan kendini bir an için Nihad Siris’in yerine koyup düşünmeden edemiyor; dünyada bunca dile çevrilen, evrensel anlamda değerli bir eser ortaya çıkarmışken sırf ülkenizin gerçeklerine dikkat çektiğiniz için vatan haini ilan edilip sürgünde yaşamaya mecbur olmak tarifsiz bir acı olsa gerek.

Siris, kitabında kendisini yarı-tanrı ilan eden liderin empati duygusundan ne denli yoksun olduğunu, iktidarını sonsuza kadar sürdürmenin dışında hiçbir şeyi değerli bulmadığını, neredeyse bir psikolog titizliğiyle ele almış. Yazar, bu hastalıklı durumun zaman içinde büyük bir çılgınlık haline dönüşmesini, Lider’in kendisini tehlikede hissettiği anlarda ise tüm kutsallarını ikinci plana atıp hatta yok etmekten çekinmemesini okuyucusuna çarpıcı bir şekilde aktarmayı başarmış.

Distopya ile gerçekliğin kesiştiği incecik bir çizgi üzerinde yürüyen Siris’in asıl rahatsızlığı ve sorgulaması ise Lider’in büyüklüğünden, kibrinden ve Tanrı olma özentisinden öte, halkının uzunca bir süredir devam eden bu duruma gönüllü olarak boyun eğmesidir.

Korku çığ gibi büyüdü ve…

Lider için sık sık organize edilen mitinglerde yüzlerce insan ezilerek ölür ve bunu herkesin bilmesine rağmen kimse umursamaz.  Bazı üst düzey yetkililer yaşananlardan fevkalade rahatsız oldukları halde onurlarını ve mevkilerini hiçe sayıp olanlara sessiz kalırlar. Korku, bir süre sonra bir çığ gibi önüne gelen her şeyi içine alıp büyüyerek ilerler ve belli bir noktadan sonra insanlar işin kolayına kaçarak bu durumu kader olarak adlandırırlar. Bütün bunlar, Siris’in kitabında ayna tuttuğu gerçekliklerden sadece birkaçıdır. Kitabın ele aldığı bir başka gerçek ise artık sadece bu coğrafyaya özgü olan kral, padişah, imparator gibi unvanlara sahip kişilerin boyundurukları altındaki halkı ezmeleri, halkın ise başlarına gelecek her türlü musibeti bir şekilde tolere edip sineye çekmesidir.

Siris’in eserini her ne kadar distopya olarak adlandırsak da, kendi başından geçenlere dair çok ciddi işaretler hissetmek pek de zor değildir aslında, hele ki bizim ülkemizde yaşayan insanlar için. Hani herkesin bildiği ‘köyün delisi’ ya da ‘kral çıplak’ diye bağıran çocuk hikâyesi vardır ya, Siris’i kendi köyünün delisi, kral çıplak diye bağıran çocuk olma yürekliliğini gösteren, çağının gerçeğe âşık bir gönüllüsü olarak adlandırmak hiç de yanlış olmaz.

Dünya var oldukça iyinin ve kötünün, yalanın ve gerçeğin savaşı bitmeyecek. Bu düşünceden yola çıkarak; kibirli yöneticilerin yüzlerine, sırf güçlü oldukları için haklı olmadıklarını söylemekten çekinmeyen, Siris gibi yürekli insanların var olduklarını bilmek nefes alışımızı kolaylaştırırken, daha yaşanılabilir bir dünyaya olan umudumuzu da ayakta tutuyor.

Sessizlik Ve Gürültü
Nihad Siris
Çeviri: Rahmi Er
Jaguar Kitap
160 sayfa.