‘Dink cinayetinde bütünsel sorumluluk var’

Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, Ali Fuat Yılmazer’in tutuklanmasını ve soruşturmada gelinen noktayı değerlendirdi.

Dink cinayetinde kamu görevlileriyle ilgili olarak başlatılan soruşturmada, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, 28 Mayıs’ta tutuklandı. Hakimlik tutuklama kararında, “Dink'in korunması gerekirken, görevi gereği cinayeti önleme, cinayet hazırlığı yapan örgüte hakem rolü oynayarak operasyon yaptırma, bu grubu etkisiz hale getirme ve Dink'i kanundan kaynaklanan koruma yükümlülüğüne aykırı hareket etmiştir” denildi. 

İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği kararında Ergenekon ve Balyoz davaları için kumpas diyerek, paralel yapıyı işaret etti.  “Emniyet içindeki bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi için Hrant Dink'e şahsi ve mekansal koruma sağlamadığı belirlenen Yılmazer, sonradan kumpas oldukları anlaşılan Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmaları başlatmayı amaç edinen suç örgütünün yöneticilerindendir.”

Ali Fuat Yılmazer’in Dink cinayetindeki sorumluluğu nedir? 

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı bünyesinde bulunan azınlıklar, aşırı sağ faaliyetler ile irticai faaliyetlerin izlendiği bölüme, ‘C Şube Müdürlüğü’ adı veriliyor. Ali Fuat Yılmazer, 2005 yılı Temmuz ayından 2007 yılı Mart ayına kadar bu şubenin müdürlüğünü yapan, dolayısıyla Dink cinayetinin işlendiği tarihte de C Şube Müdürü olan kişidir. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından düzenlenen, Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük kin beslediği, ne pahasına olursa olsun Dink’i öldüreceği bilgisini içeren 13 Ekim 2005, 15 Şubat 2006 ve 8 Nisan 2006 tarihlerini taşıyan 3 ayrı evrak Ali Fuat Yılmazer’in müdürü olduğu birime gönderilmiştir. İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü görevlileri ve Müdürü Ali Fuat Yılmazer bu bilgilere sahip olmalarına rağmen Dink’e yönelik koruma tedbiri alınmaması ve suikast tasarısı içerisinde olan örgüte operasyon yapılmamasından ötürü sorumluluk sahibidir. 

Fakat Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma sağlanmaması ve cinayet öncesi örgüte operasyon yapılmaması bahsinde İstanbul Valiliği, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin de İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri gibi çok ciddi sorumlulukları bulunuyor. Bu nedenledir ki müdahil taraf olarak Dink cinayetinin ‘bütünsel sorumluluğun’ olduğu bir cinayet olduğunu 2007’den bu yana beyan ediyoruz.   

‘Bütünsel sorumluluk’tan kastınız nedir ve neden tüm kurum görevlileri Dink cinayetinde sorumludur?  

Agos’ta Sabiha Gökçen’in Ermeni olduğu iddiası ile yapılan haber üzerine Genelkurmay Başkanlığı 22 Şubat 2004’te Hrant Dink’e yönelik oldukça ağır ifadeler içeren bir basın açıklaması yapmış ve yine bu açıklamada kişiler ve kurumlar ‘göreve’ çağrılmıştır. 23 Şubat günü Hrant Dink İstanbul Valiliği’nde görüşmeye davet edilmiş, 24 Şubat tarihinde de Vali yardımcısı yanında 2 MİT görevlisi olduğu halde Hrant Dink ile bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. 25 Şubat’ta Hrant Dink hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, 26 Şubat ve 3 Mart’ta Agos Gazetesi önünde Hrant Dink’in tehdit edildiği eylemler yapılmıştır. Bu süreçte Dink ölüm tehditleri almaya başlamıştır.

Hrant Dink hakkında 16 Nisan 2004’te ‘Türklüğü Aşağılama’ suçlaması ile dava açılmış, 7 Ekim 2005’te Hrant Dink hakkında haksız ve hukuka aykırı bir şekilde  ‘mahkûmiyet’ kararı verilmiştir. Karara dönük Yargıtay Savcısının itirazı Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından reddedilmiştir. Hrant Dink hakkında 14.10.2005’te ‘Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs’ ve Eylül 2006’da da ‘Türklüğü Aşağılama’ suçlaması ile yeni davalar açılmıştır.

Bu süreçte basın yayın organlarında Dink aleyhine birçok haber yapılmış ve yazı yazılmıştır. Dink yeniden ölüm tehditleri almaya başlamıştır. Tüm bunlar başta İstanbul Valilik, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul MİT Bölge Başkanlığı görevlileri olmak üzere devletin tüm güvenlik ve istihbarat birimlerinin bilgisinin olduğu olaylar ve gelişmelerdir.  

Bu gelişmelerin yanı sıra 17 Şubat 2006’da, Trabzon İl Emniyeti tarafından, İstanbul İl Emniyetine; Ermenilere karşı büyük bir kin besleyen, bombalı saldırı eylemi düzenlemiş ve 6 kişinin yaralamış olan Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem yapacağı bilgisin içeren bir yazı gönderilmiştir.  Yazıda Yasin Hayal’in eylemi yapabilecek yapıda bir kişi olduğu da özel olarak belirtilmiştir. 

Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri de Temmuz 2006’da Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı, İstanbul’a gelerek keşifler yaptığı ve eylem için silah temin etmeye çalıştığı bilgisine ulaşmışlardır.  

Sonuç olarak Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferinden haberdar olan devletin güvenlik ve istihbarat birimleri cinayetin işlendiği 19 Ocak 2007’den 11 ay önce ve 7,5 ay önce Hrant Dink’in öldürüleceği somut bilgisine de sahip olmuşlardır.   

Bu bilgilere rağmen İstanbul Valilik ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirleri almamışlardır. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile Trabzon İl Jandarma Komutanlığı cinayeti tasarlayan örgüte operasyon yapmamışlardır. Emniyet Genel Müdürlüğü görevlileri Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınması ve örgüte operasyon yapılması sürecini organize etmemişlerdir. MİT de koruma tedbirlerinin alınması, operasyon yapılması sürecine dair gerekli bilgileri aktarmamış, uyarı görevini yerine getirmemiştir. Bu nedenlerle, Dink cinayetinde tüm bu kurumların birlikte, ortak sorumluluğu bulunmaktadır. Müdahil taraf olarak ‘bütünsel sorumluluktan’ bunu kast ediyoruz.  

“İstanbul Valisi Muammer Güler, Hrant Dink’e yönelik yaşanan olumsuz gelişmelerden haberdar olduğunu söylemiş, Celalettin Cerrah da ayda bir yapılan ‘İl Emniyet ve Asayiş’ toplantılarında Hrant Dink ve Ermeni toplumuna yönelik yaşanan gelişmelerin konuşulduğunu ve değerlendirildiğini, İstihbarattan sorumlu İl Emniyet Müdür yardımcısı Şammaz Demirtaş ‘Hrant Dink’in İstanbul İl Emniyeti İstihbarat şubenin ilgi alanında’ olduğunu beyan etmiştir.”

İstanbul Emniyeti ve İstanbul Valilik görevlileri diğer yandan, Hrant Dink’in koruma talebinde bulunmadığını, bu nedenle de koruma tedbirleri alınmadığını savunmaktalar.  Müdahil taraf olarak bu savunmalara ne diyorsunuz? 

Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı bu iki kurum görevlileri tarafından bilinmekteydi. Hrant Dink’e yönelik yaşanan gelişmelerin tamamı İstanbul şehrinde yaşandı. Agos Gazetesi İstanbul’da bulunmaktaydı, Hrant Dink İstanbul’da yaşamaktaydı ve nihayetinde de Hrant Dink cinayeti İstanbul’da yaşandı.  

İstanbul Valisi Muammer Güler, Hrant Dink’e yönelik yaşanan olumsuz gelişmelerden haberdar olduğunu söylemiş, Celalettin Cerrah da ayda bir yapılan ‘İl Emniyet ve Asayiş’ Toplantılarında Hrant Dink ve Ermeni toplumuna yönelik yaşanan gelişmelerin konuşulduğunu ve değerlendirildiğini, İstihbarattan sorumlu İl Emniyet Müdür yardımcısı Şammaz Demirtaş ‘Hrant Dink’in İstanbul İl Emniyeti İstihbarat şubenin ilgi alanında’ olduğunu beyan etmiştir. Dink’in yargılandığı davalarda yapılan eylemler ve saldırı girişimlerinin İstanbul İl Emniyeti Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından izlendiği de inceleme ve soruşturma dosyalarında açığa çıktı. Daha da ötesi İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri 2 Mart 2004’te Dink hakkında Şişli Savcılığı nezdinde kurum olarak doğrudan suç duyurusunda da bulunmuştur.    

2004’ten cinayetin işlendiği 2007’ye kadar Dink’e yönelik giderek ağırlaşan süreç dikkate alındığında İstanbul Valiliği ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin Hrant Dink’in talebi olmaksızın, şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirleri alma zorunluğu bulunmaktaydı. Hrant Dink’e yönelik  fiziki, şahsi ve mekânsal koruma sağlanması meselesi esas olarak İstanbul Valilik ile İstanbul il Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin sorumluluğunda olan bir meseledir. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü bünyesinde ‘Güvenlik Şube’, ‘Koruma Şube’ ve İstanbul Valilik bünyesinde de ‘İl Koruma Komisyonu’ adlı birimler koruma hizmetlerini sağlamak için varlar. Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11. maddesi kişinin hayatına yönelik tehditler bulunması durumunda talep olmaksızın koruma işlemlerinin doğrudan doğruya yapılmasını zorunlu kılıyor. Bu nedenlerle,  Dink’in koruma talebinde bulunmadığı savunması itibar edilir bir savunma değil.  Kaldı ki devletin diğer kurumlarının yanı sıra MİT ile İstanbul İl Emniyeti Müdürlüğü tarafından Agos Gazetesi yayınlarının takip edildiği inceleme ve soruşturma dosyalarında açığa çıktı.

MİT ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü tarafından da takip edilen Agos Gazetesinin 12 Ocak 2007’de ‘Neden Hedef Seçildim’, ‘Artık Hedefteyim’ ve ‘Tehlikenin Eşiğinde’ başlıklı yazılarında: “Yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve Onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum”  diye yazmıştır. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valiliği ve MİT tarafından yayınları takip edilen Agos Gazetesinde cinayetten bir hafta önce yayınlanan bu yazı sonrasıi, Dink’in koruma talebinde bulunmadığını söyleyebilmeleri de mümkün değil.   

Yine İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 17 Şubat 2006’da, kendilerine gönderilen, Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem yapacağı bilgisini içeren evrakta, Hrant Dink’in öldürüleceğinin söylenmediğini yalnızca Dink’e yönelik ‘ses getirici eylem’ yapılacağı ibaresinin bulunduğunu, ‘öldürüleceği’ söylenseydi koruma tedbirleri alacaklarını söylüyorlar. Bu geçerli, inandırıcı bir savunma mı? 

Yasin Hayal, 2004’te Ekim ayında Mc Donalds işletmenin Trabzon Şubesine bomba atmış ve bu eylemde 6 kişi yaralanmıştır.  Eylemi sonrası İstanbul’a kaçarak gizlenmiş ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından İstanbul’da yakalanmıştır ve ilk sorgusu da İstanbul İl Emniyetinde yapılmıştır. Yasin Hayal sorgusunda, Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan Konsolosluklarının bombalanması eylemleri ile Amerika’daki ikiz kulelere yapılan saldırıları doğru bulduğunu, El Kaide, Bin Laden’e ve yapılan eylemlere sempati duyduğunu,  cihat yapılması gerektiğini düşündüğünü söylemiştir. Bu sorgu ile elde edilen bilgiler İstanbul İl Emniyet görevlileri tarafından evraka ve bilgisayar ortamına aktırılmış ve arşivlenmiştir. 

17 Şubat 2006 tarihli yazıda, 2004’te Mc Donalds adlı işletmeye el yapımı bomba atan, 6 kişiyi yaralayan Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği, İstanbul’da ses getirici bir eylem yapmayı planladığı, hedef olarak Hrant Dink’i seçtiği, tasarladığı eylemi yapabilecek yapıda biri olduğu belirtilmiştir. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından da tehlikeli ve eylemci kişiliği bilinen Yasin Hayal’in yapmayı tasarladığı söylenen ses getirici eyleminin, Hrant Dink’e yönelik yaşanan olumsuz gelişmeler de dikkate alındığında öldüreceği anlamını taşıdığı açıkça ortadadır. Ayrıca istihbaratın iletildiği Trabzon’da bu istihbaratın gelmesinden 12 gün önce de 05.02.2006’da Rahip Santora öldürülmüştür. Dolayısı ile İstanbul Valiliği ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin bu türden savunmaları ciddiyetten uzak, gerçekliği ve geçerliliği olmayan savunmalardır.  

Müdahil taraf olarak ‘Bütünsel Sorumluktan’ bahsetmenize rağmen tutuklamalar sınırlı kaldı. İstanbul Savcılığı’nın bu tutumu sizin bütünsel sorumluluk değerlendirmenize aykırı değil mi? Soruşturma dosyasında eksik işlem mi yapılıyor? 

İstanbul Savcılığı Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlilerinin tamamının ifadesini ‘şüpheli’ sıfatı ile aldı. Bu tutum doğru ve müdahil taraf olarak talep ettiğimiz bir tutumdu. 2007’den beri yapılan hazırlanan raporlar, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararı, şüpheli ifadelerinde açığa çıkan bilgiler, şüphelilerin ikrarları, olgular ve açığa çıkan deliller ‘bütünsel sorumluluk’ değerlendirmemizi doğruluyor. 

Fakat Dink soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yalnızca İstihbarat Daire Başkanlığı ile Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerine yönelik tutuklama tedbirine başvurması; Dink cinayetteki sorumluluğu Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek ile denk birçok görevlinin (örneğin bu görevlilerden biri de İstanbul İl Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’dir) tutuklanmaya sevk edilmemiş olması ciddi bir eksiklik ve ciddi bir problem olarak önümüzde duruyor. İddianamenin nasıl ve kimler hakkında düzenleneceğini görmek lazım. Ama elbette tutuklama bahsinde somutlaşan bu problemli durumu müdahil taraf olarak görüyor ve değerlendiriyoruz.  

Sadece kamu görevlileri mi soruşturuluyor? Kapsamı nedir ve yapılmakta olan soruşturma ve açılacak dava hangi durumda sizi tatmin edecek? 

İstanbul Savcılığı’nın Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen soruşturmada yalnızca Dink cinayetine iştirak eden kamu görevlileri soruşturulmamakta. Soruşturma dosyası esas olarak Dink cinayetini işleyen örgütün açığa çıkarılması için açık tutulmuş olan bir dosya. Dink cinayetinde sorumluluğu olan, Dink cinayetine iştirak eden kamu görevlilerine ilişkin soruşturma tamamlandığında veya bu soruşturma devam ederken İstanbul Savcılığının örgütün üst yapılanmasını ve bağlantılarını açığa çıkarması için soruşturma yapması gerekliliği bulunmakta. İstanbul Savcılığı’nın Hrant Dink’in ‘hedef’ haline getirildiği 2004’ten cinayettin işlendiği 2007’ye değin görev alan kişi ve kurumları tüm yönleri ile soruşturması, örgütün üst yapılanması ve bağlantıları açığa çıkarılması için etkin soruşturma yapması gerekliliği bulunuyor. Örgütün üst yapılanması ve bağlantılarına ulaşılması, örgütün ve cinayet saikinin doğru şekilde tanımlanması durumunda elbette dava yeni baştan görülecek ve bu durumda da önemli sonuçlar doğuran bir dava karşı karşıya kalacağız.  

“Devlet görevlilerinin bütünsel sorumluluğunu esas almayan bir iddianameyi kabul etmeyeceğimizi, Hrant Dink cinayetinin, bu cinayet nedeni ile yürütülen soruşturma ve davaların iç çatışmanın aracı haline getirilmesine, cinayetteki sorumluluğun bir veya birkaç kurum veya bir grup veya kesim üzerinden tanımlanmasına müdahil taraf olarak asla ve kata izin vermeyeceğimizi defalarca beyan ettik.”

Dink cinayetine iştirak eden devlet görevlileri yönünden ise cinayetteki bütünsel sorumluluk asla göz ardı edilmeksiniz yani İstanbul Valilik, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında sorumluklarına uygun ceza maddeleri uyarınca dava açılması gerekli. Ancak bu gerçekleşir ise Dink cinayetine gerçeğine uygun olan bir iddianame düzenlenmiş olacaktır.  

Devlet görevlilerinin bütünsel sorumluluğunu esas almayan bir iddianameyi kabul etmeyeceğimizi, Hrant Dink cinayetinin, bu cinayet nedeni ile yürütülen soruşturma ve davaların iç çatışmanın aracı haline getirilmesine, cinayetteki sorumluluğun bir veya birkaç kurum veya bir grup veya kesim üzerinden tanımlanmasına müdahil taraf olarak asla ve kata izin vermeyeceğimizi defalarca beyan ettik. Bütünsel sorumluluğu esas almayan ve cinayeti doğru yerden tanımlamayan bir iddianamenin müdahil taraf olarak bizim nezdimizde de toplum nezdinde de meşruluğu olmayacağını bir kez daha bu röportaj vesilesi ile beyan ediyoruz.      

Kategoriler

Güncel Dink Davası



Yazar Hakkında

1985 doğumlu. Güncel politika, insan hakları, azınlık mülkleri ve Kürt meselesi üzerine haberler yapıyor. Musa Anter Gazetecilik Ödülleri 2008 yılı en iyi haber ödülü sahibi.