“Bu belgeseli polis akademilerinde göstermek istiyoruz”

Polis şiddeti, ‘Madde 16: Yaşam Hakkı’ belgeseliyle bir kere daha perdeye yansıyor. Belgeselin yönetmenlerinden Yılmaz Kılıç, “Bu filmi biz çekmedik, polisin eseridir. Biz aktardık sadece” diyor.

Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir. 

Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.

Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 16. Madde’den 

V. Kerem Hum ve Yılmaz Kılıç’ın hazırladığı "Madde 16: Yaşam Hakkı" belgeselinin gösterimi, geçtiğimiz haftasonu ‘Documentarist’ belgesel festivali kapsamında yapıldı. Polis kurşunuyla farklı zaman dilimlerinde hayatını kaybedenlerin izini süren belgesel, yaşam hakkı mücadelesinin, çoğu zaman çıkmaz yollara sapan hikayesine bir bakış sunuyor.

Ankara’daki Gezi protestoları sırasında polisin ateşlediği gaz fişeği nedeniyle gözünü kaybeden temizlik işçisi Muharrem Dalsüren’in, kendisi gibi mağdurlarla bir araya gelme ve hukuki destek bulma çabasını odağa alan belgesel, bu yolculukta polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle  polis kurşunuyla öldürülen Baran Tursun, Gezi Direnişi'nin ilk günlerinde polis kurşunuyla yaşamını yitiren Ethem Sarısülük, Özel Harekat Polislerinin operasyonu sonucu yaşamını yitiren Uğur Kaymaz, polisin sıktığı biber gazı sonucu yaşamını yitiren Çayan Birben, şüpheli bir şekilde görev yerinde ölen polis memuru Sinan Özkılınç’ın ailelerinin ve Cumartesi Anneleri’nin adalet mücadelesine uğruyor.

Belgeselin yönetmenlerinden Yılmaz Kılıç’la konuştuk.

‘Madde 16: Yaşam Hakkı’nın hazırlanma süreci nasıl gelişti?

2013 yılında Mazlumder ve Baran Tursun Vakfı’nın PVSK’nın (Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu) 16. maddesi değiştirilmesi için yürüttüğü bir kampanya vardı. Bu kampanya kapsamında mağdur ailelerle görüşerek belgelendirme çalışması yapaım dedik. Ailelerle görüşmeye devam ederken Gezi patladı. Hatta Ethem Sarısülük’le konuşmuştuk, o da tiyatroyla ilgileniyordu, belgeselle ilgili fikirleri vardı. Polis şiddetine maruz kaldı ve filmde onun hikayesine de yer vermek zorunda kaldık. Gezi sürecinde polis şiddetiyle yeni tanışan insanlar da oldu. Onların da olması lazım diye düşünürken Muharrem Dalsüren’le tanıştık. Kendisine emsal dava arıyordu. Biz de böylece Muharrem Dalsüren’in adalet arayışını çekmeye çalıştık.

Belgeselde, Muharrem Dalsüren’le başlayan yolculuk Çayan Birben’e uzanıyor.

Acı da ortak, katil de ortak; sadece mağdurların isimleri farklı. Muharrem abinin davasına örnek olabilecek bir vaka ararken Çayan Birben’e çıktı yolumuz. Gaz kapsülünün silah olarak görüldüğü bir dava buldu Muharrem abi; Çayan Birben davası. Birben gaz kapsülüne maruz kalıyor, astımı var ve ölüyor. Rize’de yerel mahkeme gaz kapsülünü ateşli silah saydı ve dava Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Fakat Ağır Ceza Mahkemesi gaz kapsülünü ateşli silah saymayıp alt mahkemeye geri gönderdi. Aileyle görüştüğümüzde hala hiçbir yargılama olmadığını öğrendik.

Belgeselin bugüne kadarki gösteriminizde nasıl tepkiler aldınız?

Gösterimlerde bu konuyu bilen insanlar da vardı, polis şiddetini hiç yaşamamış insanlar da. Sol çevre bu belgesele çok duyarlı olmadı mesela. İzleyenlerin büyük kısmı apolitik diyebileceğimiz, polis şiddetiyle Gezi protestolarıyla tanışmış insanlardı. Belgeselde acıları ortaklaştırmaya çalıştık. Yapan da, yapanın ifadeleri de ortak. Erzurum’da birini öldüren polisin ifadesi Rize’de öldüren polisle aynı: “Dur dedim durmadı, 2. defa ihtar ettim durmadı, PVSK 16. madde uyarınca önce havaya ateş açtım, yine durmayınca bu sefer yaralama maksadıyla ona ateş ettim. Emrah Barlak’ın üzerinden 13 kurşun çıktı. O polis de aynı ifadeyi veriyor.

Belgeselin gösterimi sırasında herhangi bir sansürle karşılaştınız mı?

Hayır. Ama şu var: Türkiye’de polis şiddeti kavramı çok tabuydu, polise kimlik dahi soramazdın. Bu şiddeti yaşamamış, uzağında kalmış kişilerde ‘sen birşey yapmışsındır ki polis vurmuştur’ algısı vardı. Ama ‘Gezi’ sürecinden sonra bu durum değişti. Bundan sonra amacımız bu filmi Polis Akademileri’nde göstermek.

Nasıl olacak?

Bu filmi biz çekmedik, polisin eseridir. Biz aktardık sadece. Polis Akademisi’ne başvuracağız, eğitim kapsamında göstermelerini talep edeceğiz. Biz kişisel olarak polisin düşmanı değiliz. Polisi bu hale getiren sistemin, ‘sen öldürsen bile sana ceza verilmeyecek’ diyen Akademi’nin karşısındayız. Kapı kullarıyla değil, kapının kendisiyle mücadele etmemiz lazım. İsteriz ki yüzlerce polis izleyip bizi soru yağmuruna tutsun, bizi eleştirsin. 

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.