Fotoğraftaki boşlukları doldurmak

Amerikalı oyun yazarı Richard Kalinoski, sekiz uzun oyunundan biri olan ‘Aydaki Canavar’ı 1991’de yazmaya başlamış. İlk kez 1995’te sahnelenen ve 19 dile çevrilen oyun 5 ödül almış, 2007’de Off-Broadway’de gösterime girip 120 kez sahnelenmiş; başka ülkelerde de gösterilmiş, kalıcı repertuvara girmiş.

MURAT CANKARA

Soykırımların görsel ve yazılı temsili üzerine yıldırıcı bir külliyat var; Türkiye’de de bilhassa Marc Nichanian’ın ‘Edebiyat ve Felaket’i dolayımıyla ve 2015’e yaklaşıldıkça bu konuda bir hareketlenme gözlemleniyor. Olayları ‘olduğu gibi’ aktardığı varsayılan tanıklıkların –ki buna acı pornografisi de diyebiliriz- soykırımı temsil edemeyeceğini öne süren Nichanian’a göre, soykırım iradesi tanığı ve onun başından geçenleri anlatma kapasitesi olan dili ortadan kaldırmayı amaçladığı içindir ki olan bitenin temsili için gerekeni arşivlerde yahut bütünlüklü tanıklıklarda aramak beyhudedir. 

‘Kesik’ ile ‘Ararat’ arasındaki fark

Genellikle işler burada karışır ve acı pornografisine yönelik bu itiraza ‘postmodernist sinizm’ gözüyle bakılıp, “Peki bunlar hiç anlatılmasın mı yahu?” sorusu yükselir. Fatih Akın’ın ‘Kesik’ filmi üzerine de benzer bir tartışma yaşandığını, Atilla Dorsay’ın ağızları açık bırakan bir zekâ hamlesiyle şöyle yazabildiğini hatırlayacaktır okurlar: “Peki, kimilerinin ‘Holocaust’a yol gösterdi’ diye nitelediği ‘Ermeni soykırımı’ niçin önemli ve inandırıcı bir filme yol açmadı? İnsanın aklına kaçınılmaz olarak şu geliyor: acaba gerçekten bir soykırım olmadığı için mi?” Dorsay’ın ayağını kaydıran, acı pornografisine yönelik felsefî itirazları (haklı fakat naifçe) sorgulayanları şarampole yuvarlayan şudur: Temsil iddiası. “Ben temsil ediyorum” dediği an, hikâyenin bittiği andır. Bütünlüklü ve tutarlılık iddiası taşıyan bir anlatıya itiraz etmekten, onun alternatifini (örneğin ‘Ermeni mezalimi’) üretmekten, tutarsızlığını teşhir etmekten daha kolay ne olabilir? Sarkis Torosyan’ın anılarının başına da gelmişti bu. Zira bütünlük için en azından bir bakış açısına ve ayıklamaya ihtiyaç vardır; oysa, heyhat, nesneye pek çok açıdan bakılabilir, seçenekler sınırsızdır. “Bu işi tarihçilere bırakalım” çakallığını da unutmayalım. Tarihyazımı neden-sonuç ilişkileriyle örülü tutarlı bir hikâye kurmaya zorlanır; kurunca da onu yıkmak (şüphesiz, ‘her’ tarih anlatısı yıkımı tadacaktır) kolay olur. İşte Akın da ‘Kesik’te epik bir anlatı kurmayı denemiş ama 1915’i temsil etmekten ziyade “diaspora nedir, kimdir?” sorusuna kısmî yanıt veren iyi niyetli bir çalışma çıkarabilmişti ortaya. Halbuki Atom Egoyan (Ararat) tam da bu temsil meselesini sorunsallaştırıp filminin merkezine koyduğu için hem daha iyi bir film yapmış hem de mesleğe bu vesileyle girmiş pek çok Türk eleştirmenin beyin hücrelerinin yanmasına neden olmuştu. Halbuki Blanchot’nun ‘deli’ anlatıcısı bile, başına gelen “olaylardan bir anlatı kuramadığı[n]ı kabul etmek zorunda” kalmıştı.  

Tam bu noktada, popülerliği sinemaya oranla az olduğundan pek de ateşli tartışmalara yol açmayan tiyatrodan söz etmeli. Zira tiyatro, en azından sinemanın ‘görsel’i tekeline almasından sonra, gerçeği olduğu gibi temsil etme iddiasından bir ölçüde kurtuldu. Dolayısıyla temsili sorunsallaştırmak ve gerçeklik yanılsamasını kırmak konusunda daha avantajlı.

19 dile çevrilen, 5 ödüllü oyun

Amerikalı oyun yazarı Richard Kalinoski, sekiz uzun oyunundan biri olan ‘Aydaki Canavar’ı 1991’de yazmaya başlamış. İlk kez 1995’te sahnelenen ve 19 dile çevrilen oyun 5 ödül almış, 2007’de Off-Broadway’de gösterime girip 120 kez sahnelenmiş; başka ülkelerde de gösterilmiş, kalıcı repertuvara girmiş. Hikâye basit: 1921-33 yıllarında, Milwaukee ve Wisconsin’deyiz. Seta Hanım ve Aram Bey yeni evlenmişler. Seta Hanım 15 yaşında bir ‘fotoğraf gelin’; Aram Bey onu İstanbul’daki misyoner heyetinin gönderdiği ‘37 fotoğraf’ arasında görmüş, beğenmiş ve ‘almak’ için ‘onca para yedirmiş’. Fakat Aram Bey’in beğendiği fotoğraftaki kız hastalıktan öldüğü için yerine Seta Hanım’ı göndermişler. (Sizin de ‘kafanız bir tuhaf’ oldu mu?) İşte bıçaktan kurtulup, her daim gülümseyen Amerikalıların ülkesine sığınmış bu çiftin arasındaki gerilimler üzerine kurulu ‘Aydaki Canavar’: yaşamlarını kayda geçirmekle yeni bir yaşam kurmak, güne tutunmakla geçmişe tutunmak, unutmakla hatırlamak, hatırlamakla geride bırakmak, susmakla konuşmak, atası gibi yapmakla öteki gibi yapmak, kendi acısında boğulmakla başkasının acısını görmek, kadınla erkek arasındaki gerilimler. 

Kalinoski’nin oyunu bir nevi yaşama tutunma güzellemesi. Büyük iddiaları yok; oyunların en inceliklisi de değil. Fakat meziyetleri var: 1915’e belli bir mesafeden ve içine kapanmadan; üzerine kurulduğu gerilimleri çeşitleyen, katlayan ve sahneye taşınmaya epey elverişli motifler kullanarak bakmaya çalışıyor. Hem, ayıptır söylemesi, iki perde ve dört kişilik; ironisi de var. Bu devirde bir tiyatro için az şey mi?

Aydaki Canavar
Richard Kalinoski
Çeviri: Ayşan Sönmez
Bgst Yayınları
107 sayfa.