BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Güllü Agop’un mezarına ne oldu?

Geçen haftaki asfalt çalışması yakınmalarıma, bir dolu, ‘yerden göğe’ hak veren ve ortak yakınmalar içeren ileti geldi. Aralarında “Peki sonra ne oldu?” diye soranlar da var. Hemen ve kısaca söyleyeyim, zira başka yakınmalarım var bu hafta. Efendim; ertesi gün az ilerde aynı hizada bir boru daha delindi, yine bütün gece ve bütün gün akşama kadar şarıl şarıl sular aktı, bir doğal gaz borusu, bir de elektrik hattı meselesi çıktı. Çok şükür, artık hepsi bitti. Ama Belediye’nin beni çıldırtan gece gürültüleri bitmedi, bitmez. Çünkü yaptıkları her icraat acayip gürültülü. Caddeleri tazyikli suyla faşır faşır yıkadıkları araç, cam şişe vs. atılan konteynırları tepesinden tutup kamyona boşalttıkları araç, geceyarısından sonra dolanan çöp kamyonları, birer bombardıman sesi. Ha, bir de arada sırada o konteynırlar böceklenmesin diye ilaçladıkları aracın gümbürtüsü var. Valla, haklısın canım Belediye’m, bir türlü yaranamıyorsun bana. Bu çözümsüz konuyu kapatıyorum, vasıfsız işçi konusunu ise büsbütün deşmeye devam ediyorum. Zira o konu hallolmazsa yapılan her iş, tekrarlıyorum, ‘dostlar alışverişte görsün’ olmaya devam eder, siz de sonsuza kadar, tekrarlıyorum, kaş yapayım derken göz çıkarırsınız. Buyurun şimdi, size yeni bir örnek:

Birkaç yıl önce, gazetemizin arka sayfasında, Güllü Agop’un mezarını bulan Boğos Çalgıcıoğlu’yla yaptığım bir röportaj yayımlanmıştı, belki hatırlarsınız. Çalgıcıoğlu bize, Türk Tiyatrosu için önemini kabul etmekten öte hiçbir ilgi gösterilmeyen Güllü Agop - Güllü Yakup - Hagop Vartovyan’ın, Yahya Efendi Mezarlığı’nda olduğunu bildiği mezar yerini, yıllarca aradığını anlatmıştı. Ve de bir dolu boşa giden arayıştan sonra, üzerinde “Burada Türk Tiyatrosunun Kurucusu Güllü Yakup Efendi Yatıyor, Fatiha” yazan taşı, bir rastlantı sonucu nihayet bulduğunu... Aynı sayıdaki köşe yazımda da o taşın bulunuş öyküsünü detaylıca anlatmıştım, çünkü o gün ben de oradaydım. O, aslında pek de önemli bir mekân olan mezarlığın, nasıl âdeta bir korku filmi çevrilecek kadar bakımsız ve tahrip olmuş olduğunu, mezar taşlarının etrafa rastgele saçılmış, her yanı ot bürümüş, örümcek ağları sarmış olduğunu anlatmıştım.

Vasfi Rıza Zobu’nun yaptırmış olduğu, Vartovyan’a ait taş ise yüksekçe, kapaklı bir lahit mezara dayalı olarak durmaktaydı. O gün yazmamıştım ama o lahit mezarın kapağı da aralıktı ve içindeki kemikler görünüyordu. Hatta Boğos, kendini Indiana Jones havasına kaptırıp kemiklerden birini eline de almıştı. Gülüp geçmiştik o gün, o sinir bozucu, gergin ortamda. Sonra “Eh, mezarı bulduk, iş bitti” demeyip, “Olay duyulunca bakalım ne değişecek” diyerek gidişatı takip etmeye başladı. Zira başka gazetelerden falan aradılar ama cemaatten de, büyük toplumdan da, pek de önem vermediler.

Derken bir gün, elimize Vasfi Rıza’nın, o mezarın başında çekilmiş bir fotoğrafı geçti. Aman Tanrım! Bir de ne görelim, meğer o yarı açık lahit değil miymiş adamcağızın asıl mezarı? Taş onun üzerinden kopup geriye devrilmiş. Lahdin başucundaki demir pim, tam taşın altındaki deliğe uyuyor. Vay canına, demek eline aldığı aslında Vartovyan’ın kaval kemiğiymiş. Allah’tan, dua ederken yüzümüz ona dönüktü. Ve şimdilerde o mezarlıkta büyük bir onarıma girişildi. Sıkı bir çalışmayla ortalık pirüpak ediliyor. Ama bilin bakalım bu kez de ne oluyor? Hazırlanın, bir ‘dostlar alışverişte görsün’ daha geliyor.

Malumunuz, çalışanlar yine gariban vasıfsız işçiler, kesin başlarında bir bilen falan yok, kayıt kuyut, plan şema gibi şeyler de yok. Biliyoruz, zira arama aşamasındayken, Necdet İşli tarafından tutulan kayıt defterinin yanmış olduğunu öğrenmiştik; Güllü Agop’un yeri, İşli’nin hafızasıyla bulunmuştu. Eee? Çalışan işçiler ne yapacaklar? Hangi taşı nereye koyacaklarını nereden bilecekler? Peki, ne yapıyorlar o halde? Yerde buldukları her taşı, kafalarına göre bir yere dikiveriyorlar, iyi mi? Hem de ortalıkta hiçbir taş kalmasın diye emir almış olacaklar ki, bir metrekareden bile küçük mezar yerleri, bir mezara her yöne bakan birkaç taş, hatta üçgen mezarlar gibi bir dolu ilginç çözümler üretmişler. Nereden mi biliyorum? E Boğos takip ediyor dedim ya... Hem, arada bir, kendini torunu saydığı, Vartovyan’ı ziyarete gider o.

Yerlere devrilmiş mezar taşlarının çoğunun üzerinde Osmanlıca yazı var, kim dikkat edecek kimin kim olduğuna? Bu arada Güllü Agop’un mezarının tepesine taşını dikmişler dikmesine ama lahit mezarın kapağına da ekstradan bir taş koymuşlar, üzerinde ne yazıyor biliyor musunuz? Osmanlıca bilen dostlarımız var elbet. “Saraylı Rüster Hanım’ın Ruhuna Fatiha” İşte her işimiz böyle. Görme! Bilme! Anlama! Cahil kal! Mutlu ol!