YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Osmanlı’nın yeni oyunu

Meşhur laftır hani, “Osmanlı’da oyun bitmez” derler. Cumhuriyet tarihi boyunca devletin toplumsal meselelerde sahneye koyduğu oyunlar, bize sık sık bu sözü hatırlatır. Evet, her şeyi bu cümleyle açıklamak elbette ki mahzurludur. Sonuçta hayat ve siyaset hep değişir, değişmeye mahkûmdur, olup bitenleri sürekli tek bir kalıpla açıklayamayız, ancak bir yandan da işte bu bahsettiğimiz devlet, bu oyunu öyle kör gözüm parmağına oynar ki, başlıktaki cümleyi mırıldanmadan edemeyiz.

Yeni durumda devlet, AKP elbette ki. Ve mevcut durumda önümüzde duran, Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge oluşturmanın da içinde olduğu, HDP’yi siyasal alanın dışına itelemeyi amaçlayan, AKP devleti ve Erdoğan kliği için yeni kazanımlar peşinde olan bir plan.

Bu planda Suruç’taki katliam çok belli ki bir köşe taşı, ya da kırılma noktası. Tüm izlerin IŞİD’i gösterdiği bu gaddar saldırı sonrasında, PKK’nın harekete geçmesiyle bir anda kendimizi –bir kez daha-  “90’lara mı döndük?” sorusunu sorarken bulduk. Oysa şurası çok açık ki, Suruç’tan çok önce başlayan bir süreç ile karşı karşıyayız.

Haftalar boyunca AKP devletinin Ortadoğu’da ve Türkiye’de güçlenen, bilhassa Türkiye içinde siyasi dengeleri değiştirebilecek bir güç haline gelen siyasal Kürt hareketini sıkıştırmak, devre dışı bırakmak için çalıştığını yazıp durdum. AKP, bu planında IŞİD’den şu ya da bu şekilde faydalanmaktaydı; zira, IŞİD’in Ortadoğu’da genişlemesini engelleyen en önemli güç, siyasal Kürt hareketi idi. Ancak bu plan sınır ötesiyle kalmadı ve Diyarbakır Mitingi’ne saldırı ve son olarak Suruç’taki katliamla gidişat, Kürt hareketi açısından çok ciddi bir tehdit halini aldı. PKK’ya bağlı güçlerin bu saldırılarda devletin de parmağı olduğu düşüncesinden hareket ederek (görünüşe göre kendiliklerinden) karşılık vermesi üzerine de, kendimizi bir anda yeniden savaş düzeninde bulduk. Tüm bu süreçte en makul açıklamaları yapan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, bir kez daha ve büyük bir şevkle hedef tahtasına kondu. Bu arada gazetelerin genel yayın yönetmenleri, Başbakan tarafından toplantıya çağrıldı. Belli ki bir ayarlama yapıldı ve bunun sonucu olarak, büyük medyayı yeniden devletin tam yanında hizalanmış olarak gördük. 

Fakat bu işin bir yönü. Aynı günlerde, Suriye’deki IŞİD hedeflerine karşı da kontrollü (ya da göstermelik diyelim) bir saldırı başlatıldı ve “DEAŞ da bizim düşmanımızdır” mesajı verildi. Ve yine tam da bugünlerde, Adana’daki İncirlik Üssü’nün ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin kullanımına açılacağı ortaya çıktı. Haberlere bakılırsa, Türkiye de Suriye topraklarında şu meşhur iki Kürt bölgesinin/kantonunun arasına yerleşmek için (tampon bölge ya da güvenli bölgeden kasıt bu) Batı’dan izin koparmış durumda. 

Tüm bu sürecin birbiriyle bağlantılı kurgulandığını düşünmek gayet mümkün, AKP tarafından. IŞİD, bir dönem boyunca kullanılarak, siyasal Kürt hareketi, içeride ve dışarıda sıkıştırılmak istendi. Bu politikanın sınırına gelince ve bundan yeteri kadar sonuç alındığı düşünülünce de bu kez IŞİD üzerinden yeni bir kazanım elde etme yoluna gidildi ve İncirlik’i ABD öncülüğündeki güçlere açarak, Suriye topraklarına yerleşme planları yapıldı. Bu plan, içeriye de “Hem IŞİD ile, hem PKK ile mücadele ediyoruz” ambalajıyla pazarlanmaya çalışılmakta şu günlerde. 

Peki böylece AKP ne yapmış oldu, oluyor? Muhtemelen birkaç sonuç elde etmenin peşindeler. Öncelikle, yaygın biçimde konuşulduğu gibi HDP’yi, bilhassa da Demirtaş’ı “terörle ilgili” imajına sokarak, olası bir erken seçimde hiç olmazsa HDP’nin gücünü azaltmak. İkinci olarak da, kolaylıkla anlaşılabileceği gibi Öcalan çizgisindeki PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde etkinlik elde etmesini engellemek, gerekirse oraya yerleşmek. Ve elbette üçüncü olarak, yine olası bir erken seçimde AKP’nin yeniden tek parti hükümeti olmasını sağlamak.

Evet yeni-Osmanlı’nın planı belli ki bu, ama işleyeceği gayet şüpheli. Öncelikle bu kadar kör gözüm parmağına oynanan bir oyun seçmende ne kadar karşılık bulur, bilinmez. İkincisi, AKP’nin bu oyun planıyla dindar Kürtleri yeniden yanına çekmesi, bana kalırsa çok zor ve AKP’nin dindar Kürtleri yanına çekmediği sürece, yeniden tek parti hükümeti kurması mümkün değil. Yakın tarihimiz bize bunu gösteriyor. Üçüncüsü “savaş” ortamında gidilen bir erken seçimde, milliyetçi oyların illa AKP’de toplanacağının garantisi yok. Erdoğan’ın masayı tekmelemesiyle gittiğimiz 7 Haziran Seçimleri’nde milliyetçi oyların AKP’den MHP’ye kaydığını gördük. AKP’nin savaşta ısrar etmesi durumunda, bu oyların yeniden AKP’ye döneceğini düşünmemiz için makul bir gerekçe yok. AKP’nin şahinleştiği ve ülkeyi alarma geçirdiği atmosferde, esas kazananın MHP olması gayet mümkün.

Sonuç olarak, bu oyun planı ve bu plana PKK’nın karşılık vermesi sayesinde, yine canlar gitti. Hepsi de bu ülkenin çocuklarıdır ve can yakıcıdır. Beri yandan, umalım ki yeniden savaş haline geçmemizin, şu planları bir kenara bırakalım, giden canları geri getirmeyeceği hızla anlaşılsın. 100 yıllık tarihimiz bize şunu gösteriyor: Toplumsal/etnik eşitlik talepleri, önce oyalamayla, müzakereyle, sonra da kanla bastırılmış. Bu döngüyü kırmanın zamanıdır artık.