58 yıllık avize ustasıyla geçmişe yolculuk

13 yaşından beri Galata'da zanaatını sürdüren Agop Usta: “İnsanların sanat sevgisi, estetik kaygıları ve zevki kayboldukça bu zanaat da yok olacak. Artık bunu yapacak ustalar da yetişmiyor. Kimse bu kadar uğraşmaz, herkes işin kolayına kaçıyor.”

Yaşam alanlarımıza sıcaklık katan ve mekânın ruhunu yansıtan avizeler, dekorasyonun gizli kahramanları aslında. Avizeler aydınlatma ihtiyacımızı karşılarken, birbirinden farklı modelleriyle estetik zevkimize de hitap ediyor. Aile büyüklerinin evlerinin salonlarındaki o ihtişamlı kristal avizeler hepimizin dikkatini çekmiştir. İnsanın gözünü alamadığı el yapımı avizeleri günümüzde yapan az sayıda usta var; bunlardan biri, 13 yaşında Galata’da başladığı zanaatını 58 yıldır sürdüren Agop Usta. Kendi gibi soyadı da ‘Usta’ olan Agop Usta’nın Asmalımescit’teki, her biri el emeği olan avize, aplik ve lambalarla dolu dükkânına adım attığınızda, gözlerinizi tavandan sarkan avizelerden alamayacak, geçmişe kısa bir yolculuk yapacaksınız.

Avizeciliğe nasıl başladınız?

Ben 1935’te, Sivas’ın Divriği kazasında doğdum, çocukluğum orada geçti. Babam çiftçiydi; o 1944’te vefat edince, bir süre sonra ailemle İstanbul’a geldik. İstanbul’a geldiğimde 13 yaşındaydım. Bugün Beyoğlu’ndaki İsveç Konsolosluğu’nun bahçesinin olduğu yerde, o yıllarda sahibi Alman Yahudisi olan bir elektronik mağazası vardı. Bir tanıdık aracılığıyla, Sivas’tan gelir gelmez orada çalışmaya başladım. Mağazanın sahibi yurtdışından avizeler, lambalar, aplikler getirtiyordu. Avizeciliğe, mağazanın ikinci katındaki atölyede ithal ürünleri monte etmekle başladım. Yaklaşık beş sene orada çalıştım. Ustabaşımız işten ayrılınca beni ustabaşı yaptılar. Sonra mesleğe Tarlabaşı’nda, Rum bir ustanın yanında devam ettim, orada abajur yapımını öğrendim. O dönemde 6-7 Eylül olayları patlak verdi. O gün dükkândaydım. Sokaktaki Rumların dükkânlarını kırıp döküyorlardı. Bize zarar vermesinler diye vitrine Atatürk’ün resmini koyduk. Bizim dükkânın vitrinine sopayla vurarak camını kırdılar ama içeri girmediler. Çok kötü bir sene geçirdik. İki yıl daha orada çalıştım, sonra askerlik yaşım geldi. 22 yaşındayken askerden döndüm, Beyoğlu’nda kendi dükkânımı açtım.

60 yıl öncesine göre, el yapımı avizelere ilgi nasıl?

O zamanlar böyle şeyler büyük yenilikti, herkes çok ilgiliydi. Zaten avize yapmayı bilen usta da azdı. Toplumda sanat ve estetikten anlayan, kitap okuyan bir kesim vardı. Günümüzde bizim gibi ustaların sayısı azaldı. İsrail, Yunanistan, ABD gibi ülkelere zamanında çok sayıda avize gönderdim. Benden avize satın alan mağazacılar, avizelerimi antikacılara satıyordu. El yapımı avizeden ziyade, eski antika model avizeleri tekrar canlandırıp yenilerini yapmak zamanla çok daha zor olacak. İnsanların sanat sevgisi, estetik kaygıları ve zevki kayboldukça bu zanaat da yok olacak. Artık bunu yapacak ustalar da yetişmiyor. Kimse bu kadar uğraşmaz, herkes işin kolayına kaçıyor. Diyorlar ki, klasiğe dönülecek. Binalarda da aynı şeyi yaşıyoruz. Eski binaları restore ediyorlar örneğin, onların içini bizim çalıştığımız tarzda dekore ediyorlar. Fakat yeni yapılan binalarda Çin mallarını kullanıyorlar. Zaten yeni binaların çoğunda avize yeri bile açılmıyor, spot ışıklar tercih ediliyor.

Avizeciliğe başladığınız dönemde mesleğin erbabı daha ziyade kimlerdi?

Bu zanaatı daha çok Ermeniler yapardı, piyasa onların elindeydi. Türkiye’de avizeciliği başlatan, Kumbaracı Yokuşu’ndaki, Ğazaros adlı, Ermeni bir zanaatkârdı. Aynı yerde, Garbis adında bir ustanın daha dükkânı vardı. Garbis Usta’nın yanında birkaç yetenekli Ermeni usta yetişti. O ustalar da, yine el yapımı avize üzerine dükkân ve atölyeler açıp aynı sistemi yürüttüler. Ama artık piyasada kimse kalmadı, hepsi kapadı işini. Şu an Ermeni ustaların sayısı yok denecek kadar az.

“Kristallerden yansıyan ışık, prizmanın tüm renklerini görmemizi sağlar”

Avize yapımında hangi adımları izliyorsunuz?

Bizim yaptığımız hiçbir avizenin asıl parçalarında makine kullanılmaz, hepsi el emeğidir. Döküm malzemesi olarak metal, bronz, sarı ve bakır karışımı döküm kullanıyoruz. Öncelikle bu metalleri ocakta eritiyoruz. Kepçeyle verdiğim model, kumda modelin izini alır. Çıkan modelin üzerinde tamamen elle çalışılır. Tabii, bir de kristal kullanıyoruz.

Parçaların üstündeki motifleri elde kakma yöntemiyle canlandırıyoruz. Parçalar önce elde tesviye olur, bazı parçalar tornaya gider, birleştirilmesi gereken parçalara elde gümüş kaynak yapılır. Sonra cila aşamasına geçilir. Ciladan sonra matkapla delikler delinir. Ardından elle ve fırçayla okside vurularak avizeye eski havası, ruhu verilir. Metal olan kısımları kompresörle verniklenir. Son olarak elektrik düzeneği ve montajı yapılır. Bir avizenin veya abajurun ortaya çıkma süresi, büyüklüğüne ve modeline göre değişir. Hazırlaması, temizlemesi ortalama bir hafta ila 10 günü alıyor.

Hangi tarz modeller üzerine çalışıyorsunuz?

Genelde Fransız modelleri üzerine çalışıyoruz. Louis quinze (XV. Lui) ve Louis seize (XVI. Lui), klasik ve art deco... Avizeler metal-kristal karışımı oluyor. En çok tutulan modelim, kafes ve melekli olandır. Eski Fransız... Kafes metaldir, aralıklarına inci gibi kristaller yerleştirilir. Üst kısmında oturan melekler de, avizeye farklı, güzel ve huzurlu bir hava verir. Bu tür avizelerin evin odalarına göre boyutları da değişir. Avizelerin değişen sayıda kolları vardır. Böylece, içten ve dıştan aydınlatma sağlanır. Kristallerden yansıyan ışık, prizmanın tüm renklerini görmemizi sağlar. 

 

Kategoriler

Toplum Fark Yaratanlar

Etiketler

zanaat


Yazar Hakkında