‘Geçmişin kara günleri’ bugün de yanıbaşımızda

Benim için, 6-7 Eylül olaylarının aktif hafızası ailemden ödünç aldığım anlatılarla değil, bizzat tanık olduğum, 6-7 Eylül 2005’te olayların 50. yılını anmak vesilesiyle düzenlenen fotoğraf sergisine yapılan saldırıyla başlıyor. Sanki tarihin bambaşka bir dönemine ait, kitaplarda okuduğumuz, anılardan dinlediğimiz zihniyet, o gün orada şahlanmış, yeniden aynı öfkeyi göstermiş, aynı ‘galeyana gelmişti’. Yüzleşilmesi beklenen tarih bizimleydi, yanıbaşımızdaydı;

ANNA MARİA ASLANOĞLU*

Üniversite yıllarımdan bu yana ‘başıma gelen’ bir durum var: Her sene çeşitli dostlar, Rum toplumunun tarihini yahut Türkiye-Yunanistan ilişkilerini ilgilendiren konulara dair birkaç kelam rica eder benden. Çoğu zaman, bu durumun, tarihle ilişkili olmam yahut güncel siyaseti takip etmemle alakası yoktur. Bu sorular bir ‘Rum genci’ne atfedilen vazgeçilmez sorumluluklarla ilişkilidir. Ne de olsa, tarih ve siyasete dair kelam etmekle ilgili çeşitli kontenjanlar mevcuttur; kadınsanız kadınları ilgilendiren günlerle ve feminizme dair konularla ilgili, Kürtseniz Kürt meselesiyle ilgili, Rumsanız Rum toplumunu, Yunancayı, Yunanistan tarihini ilgilendiren konulara dair bir şeyler söylemeniz, yazmanız beklenir.

80’lerin ortalarında doğmuş biri olarak benim hafızamda Türkiye halklarının özellikle 19. ve 20. yüzyıldaki tarihi hakkında bilgi edinmem, üniversite eğitimi ve sol siyasete merak salmamla başladı. Ailemde 1964’teki Yunan Tebaalı Rumların Sınırdışı Edilmesi kararıyla Yunanistan’a yerleşmek zorunda kalmış olan çoktu; yazlarımız onları ziyaret etmekle geçmiş olsa bile, yaşananlara dair travmatik anıların kokusunu veren bir sessizlik bakiydi. 6-7 Eylül olaylarının, detaylı bir şekilde anlatılması bir yana, sözü bile geçmezdi.

Benim için, 6-7 Eylül olaylarının aktif hafızası ailemden ödünç aldığım anlatılarla değil, bizzat tanık olduğum, 6-7 Eylül 2005’te olayların 50. yılını anmak vesilesiyle düzenlenen fotoğraf sergisine yapılan saldırıyla başlıyor. Sanki tarihin bambaşka bir dönemine ait, kitaplarda okuduğumuz, anılardan dinlediğimiz zihniyet, o gün orada şahlanmış, yeniden aynı öfkeyi göstermiş, aynı ‘galeyana gelmişti’. Yüzleşilmesi beklenen tarih bizimleydi, yanıbaşımızdaydı; tarihin bir noktasında istisnai bir şekilde patlak vermiş bir olay değildi. Koca bir zihniyetin ürünüydü. Tarihin alarmları yine bugün için çalıyordu. Bugün yanıbaşımızda yaşanan katliamların, faili meçhul cinayetlerin, yıkımların sorumlusu da, biz biliyorduk ki aynı zihniyetin ürünüydü. Yüksekova’da, Silvan’da, ait olduğum neslin hafızasında capcanlı olan Suruç Katliamı’nda, aynı zihniyetin izleri varlığını sürdürüyordu.

Taleplerimiz nelerdir? 6-7 Eylül olaylarının 60. yıldönümünde, olayların kendisiyle ilgili devlete gidecek her türlü soru önergesinin ve kınama talebinin hakkını teslim etmekle birlikte, söz konusu günlerin günümüzle ilişkisinin, bitmek tükenmek bilmez bir metanetle vurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Devletin, tarihi bugünden soyutlayan dilinin tam aksine, yıldönümleri ve anmalar bugüne dairdir – geçmişin ‘kara günler’inin istisnai dönemler olmadığını, her gün yanıbaşımızda olduklarını hatırlatmaları için, o günler bir kez daha yaşanmasın diye.

*İstos Yayınları’nın kurucularından Anna Maria Aslanoğlu

Kategoriler

Güncel