‘Hangi çocuk bu şekilde büyür?’

Bared Maronian’la tanışmamız, Temmuz ayında Amerikan Kongre Kütüphanesi arşivinde bulunan ‘Ermenistan, İnsanlığın Beşiği’ adlı kısa belgesel filmin ortaya çıkmasıyla oldu. Ermeni Soykırımı’ndan kurtulanlara, özellikle yetimlere dair olabileceği düşünülen bu filmde tam olarak ne olduğunu söyleyebilecek birine ihtiyaç duyduğumuzda, bize önerilen isimlerin başında Maronian gelmişti. Maronian bize, ‘Orphans of the Genocide’ (Soykırımın Yetimleri) adlı belgesel filmi için üç buçuk yıl boyunca zorlu bir araştırma sürdürdüğünü ancak sorduğumuz filmle ilgili bir bilgisi olmadığını söylemişti. Harıl harıl bu filmi izleyen birini aramaya devam ederken, Maronian’la daha sonra kendi filmi üzerine söyleşmek için sözleşmiştik. Maronian bize, biraz aile hikâyesini biraz da, 2010 yapımı filmi ‘Soykırımın Yetimleri’ni anlattı.

ABD’de yaşayan, Lübnan doğumlu Maronian, kendini “Batı Ermenistan köklerine sahip, tipik bir üçüncü kuşak diasporalı” olarak tanımlıyor. Armenoid Productions adlı bir film prodüksiyon şirketinin baş yapımcısı olan yönetmen, Armenoid’de tarihi belgeseller çekmeye öncelik verdiklerini ve şu sıralar Ermenilerle ilgili konular üzerine çalıştıklarını söylüyor.

Önce İttihatçılar, sonra Kemalistler
Her Ermeni’den, özellikle her diasporalı Ermeni’den dinlemek istediğim aile hikâyesiyle başlıyorum sorularıma. Maronian, biraz masalsı bir anlatıyla yanıt veriyor: “Anne tarafımdan dedem Istepan Tavityan, 1900’de Sivrihisar’da, ninem Araks Muratyan ise 1910’da Adana’da doğmuş. Soykırımdan sonra yetim kalan Araks, Halep’teki Amerikan Protestan Koleji’nde piyano öğretmenliği yapmış.1928’de Beyrut’ta evlenen Araks ve Istepan’ın iki oğlu ve iki kızı olmuş. Çocukların en küçüğü annem Arpi.” Baba tarafı, anne tarafına göre biraz daha şanslı: “Babam Kevork, ailesi 1939’da İskenderun’dan, Kemalistler tarafından tehcir edildiğinde beş yaşındaymış.”
Maronian, soykırımın yetimleriyle, İngiliz gazeteci Robert Fisk’in 2010’da yayımlanan ‘Living Proof of the Armenian Genocide’ (Soykırımın Canlı Kanıtları) başlıklı makalesini okuduktan sonra ilgilenmeye başlamış. Makalede konu edilen, Cemal Paşa ve Halide Edip Adıvar’ın kurduğu Lübnan’daki Ayn Tura Yetimhanesi, Maronian’ın belgeselinin merkezinde yer alıyor. Bu makaleyi okuduktan sonra gözlerinin açıldığını söyleyen yönetmen, yetimler meselesini araştırmaya koyulunca, Ayn Tura’nın bu konunun sadece küçük bir kısmı olduğunu görmüş.

İyi ve kötü yetimhaneler
‘Soykırımın Yetimleri’, 1915 ve sonrasına ait, daha önce başka belgesellerde de gördüğümüz bazı fotoğraflar ve görüntüler eşliğinde,1915’in tarihsel ve siyasal arkaplanının anlatılmasıyla başlıyor. Bu görüntüler arasında, bir limanda, kucağındaki bebeği ve yanında ağlayan iki çocuğuyla kameraya bakan kadının ve çocuklarının perişan hali hemen dikkat çekiyor. Aynı aileyi ‘Ermenistan, İnsanlığın Beşiği’ filminde gördüğümü hatırlıyorum. Bu filmden haberdar olmayan Maronian’ın kendi filminde de bu görüntüyü kullanmış olması, ‘Ermenistan, İnsanlığın Beşiği’nin, farklı kaynaklardan alınan görüntülerin montajlanmasıyla hazırlanmış bir film olduğu tezini güçlendiriyor.

‘Soykırımın Yetimleri’nde, 1915 ve sonrası, akademisyenlerin ve ikinci kuşak mensuplarının anlatılarıyla canlanıyor. ‘Doktor Ölüm’ olarak da bilinen patolog ve ressam Jack Kevorkian, annesinin hikâyesini anlatıyor mesela. Maronian’dan, Kevorkian’la görüşmesinin nasıl geçtiğini ve izlenimlerini anlatmasını istiyorum. Maronian, görüşmeden sonra, onun neden patoloji alanını seçtiğini anladığını söylüyor: “Jack Kevorkian’la ölümünden dört ay önce görüştük. En son röportaj verdiği kişiler bizlerdik. Avukatları bize görüşme için yalnızca bir saat vermişti ama Kevorkian üç saat yanımızda kaldı, bize yetim kalan annesinin hikâyesini anlattı. Annesi Sivas’tan tehcir edilmiş, annesini, babasını kaybetmiş. Bir Müslüman aile kardeşine sahip çıkmış, o da Der Zor’a kadar bir başına yürümüş. Ayakları, sıcak çöl kumuna basmaktan deforme olmuş. Artık Kevorkian’ın patolojiye duyduğu ilginin, resimlerinde ölüm ve adaletsizlik konularını işlemesinin sebebini daha iyi anlıyorum.”

Ressam Arşil Gorki, Harutyun Galents ve Sabiha Gökçen’in hikâyelerine de yer verilen belgeselde, yetimler meselesi farklı açılardan masaya yatırılıyor. Yakın Doğu Amerikan Yardım Heyeti’nin çalışmaları, yetimhanelerin kurulması, yetimlerin bulunup toplanması ve yetimhanelere yerleştirilmeleri, yetimhanelerdeki koşullar, Müslümanlaştırılan yetimler ile diğer yetimler arasında evlilikler, belgeselde öne çıkan konular. Son yıllarda sık sık gündeme gelen Müslümanlaştırılmış Ermeniler konusu, Maronian’ın ilgisinin odağında yer alıyor; hatta, Müslümanlaştırma misyonu, Maronian’ın bir yetimhaneyi ‘kötü’ olarak değerlendirmesinde büyük rol oynuyor: “Yetimlere dostane bir tavırla yaklaşan yetimhaneler de var, düşmanca davrananlar da. Ayn Tura, kötü yetimhanelerden. Burada çocuklar yalnızca ailelerinden değil, kimliklerinden de koparıldı. Onlara Türk isimleri verildi, Ermenice konuşmaları yasaklandı ve Hıristiyanlığı korumalarına izin verilmedi. İyi yetimhanelerden biri Gümrü’de, Yakın Doğu Amerikan Yardım Heyeti’nin kurduğu, 20 bin üzerinde yetime kucak açan, o zamanın en büyük yetimhanesi. Ailelerini, evlerini kaybetmiş bu çocukların halleri, Ayn Tura’dakilere kıyasla çok çok daha iyiydi.” Belgeselde yer alan, Gümrü’deki yetimhanede binlerce çocuğun bir arada jimnastik yaptığı çarpıcı görüntüler, oradaki yetimlerin durumunu net bir şekilde anlamaya olanak tanıyor.

Ermeni Diasporası’nı yetimler kurdu
Maronian’a son olarak, üç buçuk yıllık araştırmasında öğrendiklerinden, dinlediği hikâyelerden, izlediği görüntülerden, onu en çok hangisinin etkilediğini soruyorum. Farkına vardığı bir ayrımdan söz ediyor: “Yetim var, bir de soykırım yetimi var. Her ikisi de ailesini kaybetmenin acısıyla yaşıyor fakat soykırımın yetimleri bir de ailesinin maruz kaldığı şiddete, cinayete, katliama tanıklık ediyor ve ömrü boyunca bunun travmasıyla baş etmeye çalışıyor. Soykırımdan kurtulmuş olsa da, açlık, yerinden yurdundan edilme, hastalıklar, cinsel istismar, kimlik kaybı ve ölümle tekrar tekrar karşılaşıyor. Hangi çocuk bu şekilde yaşamaya veya büyümeye devam edebilir? İşin ilginç yanı, bu yetimlerin binlercesi hayatta kaldı ve bütün engellere rağmen Ermeni Diasporası’nı bugünkü haline getirdi.”

Şu sıralar, zor durumda olan Ermeni kadınların ve onları kurtarmaya gelen Ermeni olmayan kadınların öykülerinin anlatılacağı, ‘1915’in Kadınları’ adlı bir belgesel üzerine çalışan Maronian, söyleşiyi, ‘Soykırımın Yetimleri’ belgeselinin en yakın zamanda Türkiye’de gösterilmesini umduklarını ifade ederek sonlandırıyor.

Kategoriler

Kültür Sanat



Yazar Hakkında

1989 İstanbul doğumlu. Ermeni dili ve kültürü, yaşam, popüler kültür, müzik ve sinema haberleri yapıyor.