Kadebostany: Alçakgönüllü pop müziğin ülkesi

Biraz elektronik tını, biraz balkan ezgileri ve bolca samimiyet. Kadebostany'i anlatmak için sadece bu kadarı yeterli sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü onların kurduğu “hayali ülke” bu tanımları aşıyor ve ütopyalarının içerisinde müzik her daim yer buluyor.

Kendini “Kadebostany Cumhuriyeti”nin başkanı olarak tanıtan Kadebostan'ın kolay kolay röportaj vermediği müzik yazarları arasında bilinen bir durum. Sziger Festivali’ndeki performansının hemen ardından konuşmak ise tamamen bir şans meselesi. Dünya üzerine gelmiş her başkan gibi, tabii ki onun da kaprise yaklaşan prensipleri var. Neyse ki o kapris çok samimi bir kapris, şans bizimle ve Kadebostany ile beraberiz. 

İnanılmaz bir performanstı! İstanbul’da olduğu gibi sahnede yine estiniz geçtiniz. Yaz nasıl geçti peki? Sziget’te sahne almak nasıldı?

Uzun zamandır yoldayız, o kadar çok ülke değiştirdik, o kadar çok şehir geçtik ki, gerçekten bazen zaman ve mekan kavramları iç içe giriyor. Şu ana kadar her şey yolunda ama. Yoldayken anı biriktirmek harika bir şey. Turlar hep anı biriktirmek için zaten.  Nerede olduğumu bile unutuyorum artık, Budapeşte değil mi burası?

Bu yazın en iyi hikayesi neydi peki?

En iyisi neydi bilmiyorum. Bir tane “en iyi” seçerek diğer anılarıma da haksızlık etmek istemiyorum. Müzikle uğraşıyorsan hayatın kendisi çok güzel aslında. Tura çıkmak bir şeyleri arkanda bırakmak demek. Ama diğer taraftan yeni şeylerle karşılaşmak, yeni insanlar tanımak ve yeni hikayeler biriktirmek de demek. Yolda olmak hayatın ta kendisi benim için. Çok yorucu, çok delice ama çok güzel. 

Tüm hikaye nasıl başladı peki? Söyleyebileceğin, müzikseverlerle paylaşabileceğin bir şeylerinin olduğunun ne zaman farkına vardın?

12 yıl önceydi.  Her şeyi deniyordum. Bilgisayardan bir şeyler çıkarmak için, klavyeden mantıklı ve “dinlenilebilir” şeyler çıkarmak için her yolu zorluyordum. Deniyordum sadece. Bir gece kendi kendime çalarken bir anda kendi aydınlanmamı yaşadım diyebilirim. “Tamam” dedim. “Oluyor, artık bunu yapmaya hazırım, müziğimi, kurduğum hayali ülkemi insanlarla paylaşmaya hazırım.” Tabii ki bu ülkeyi insanlara tanıtmam, onların benim yaptığım müziğe yaklaştırmam ilk başta biraz zor oldu. Büyük bir projeydi ve dinleyici sadakatini sağlamak için olabildiğimce samimi olmayı başarabilmeliydim. Onlara ait hikayelerden parçalar alıp bu hikayeleri dinlenilebilir kılmalıydım. Hedefim, bir gün bambaşka bir coğrafyada daha önce hiç tanımadığım bir insana “Kadebostany Cumhuriyeti”ni biliyor musun?” diye sorduğumda, “Evet, bilmez olur muyum?” demesi. Bir gün bunun gerçek olacağına inanıyorum. Her şey inararak başlıyor zaten. İnan, dinleyicilerle bağlantı kur ve sonra olacak her şey hayal kurduğundan daha büyük olacak zaten.

Aslında bunu artık başardığını söyleyebiliriz bence. Söyleyemez miyiz?

Henüz başaramadım. Ama başaracağım, bu sadece başlangıç.

Peki ülkem diye bahsettiğin Kadebostany nasıl bir ülke?

Ülkemizin adı Kadebostany Cumhuriyeti, ben de onun başkanıyım. İstanbul'un batısındayız. Kadebostany Cumhuriyeti’nin vatandaşları merak etmek üzerine yaşıyor hayatlarını. Araştırıyor ve keşfediyorlar. Bayrağımızda da yazıyor bu. Aradığımız iki değer var: dürüstlük ve cömertlik. Vize de istemiyoruz. Kendini müziğe ait hissetmen gerekiyor sadece.

Sen de müziğe ait olduğunu hissedenlerdensin. Peki kendini sanatçı ya da müzisyen olarak inşa etme nasıl bir süreç?

İnanılmaz zor. Her gün çalışmak zorundasın, her gün inandığın müzik için savaşmak zorundasın.  Bazen senin vizyonunu kendine yakın hisseden, yakın hissetmeyi bırak, senin vizyonunu gören ve hisseden birilerini bulmak bile çok zor oluyor. Aslında kendini sanatçı olarak inşa etme süreci tam anlamıyla bir ikna süreci. Herkesin karşısına geçip “Evet belki yaptığım müziği beğenmiyor olabilirsin ama bu da benim yolum” demen lazım. Ben pop müziğin evrenselliğine inanıyorum ve bu inancımdan yola çıkıp müziğimi yapıyorum. Ancak dediğim gibi bu tamamen bir ikna süreci. Şarkılarını  defalarca anlatman, defalarca dinletmen ve insanları ikna etmen lazım. İkna ettikten sonra, buradaki performansımız gibi ya da Türkiye’deki performanslarımız gibi büyük bir kalabalığa müziğinle kendini ifade etme şansı yakalıyorsun.

Türkiye deneyimi nasıldı? İstanbul’un dinleyici kitlesini nasıl buldun?

Daha önce şarkılarımı, neredeyse her cümlesini ve melodisini bu kadar bilen bir kitleye söylememiştim. Herkes o kadar kuvvetli eşlik ediyordu ki şarkılarımıza, “Siz olmasanız da zaten biz bu şarkıları şu an söylüyor olacağız” hissini verdiler bana. Delilikti, herkes o gece kalbinden söylüyordu. Çok güzeldi, biz çok eğlendik. Gerçekten!

Türkiye’de büyük sevgi kazandınız, önce “Walking With a Ghost” şarkınız ile daha sonra 2014’te gelen “Pop Collection” albümünüz ile.

Türkiye’nin hamurunda çokkültürlülük var, biz de çok kültürlü bir grubuz, galiba o yüzden bizi çok sevdiniz. Türkiyeli olmak gerçekten müthiş bir şey bence. Çok karışıksınız. Her kültürden her ırktan ve dilden insan var sizin ülkenizde. Bunun değerini bilmeniz lazım. Avrupa kültüründen ziyade Amerikan kültüründen etkiliyorsunuz bana göre. Ama en güzel tarafı ikisini de reddetmeden kendi kültürünü bunlarla harmanlamak. Sanırım biz de eklektik bir kültürü temsil ettiğimiz için Türkiye’de çok sevildik. Bir de melodilerimiz sizin geleneksel melodilerinize çok yakın.

Türkiye alternatif müzik sahnesine son zamanlarda şu ana kadar görmediği kadar müzisyen ve grup katılmaya başladı. Onlar için bir tavsiyen olur mu?

Sadece yollarında devam etsinler. İçinde yaşadığınız çok kültürlülüğü olabildiğince kullansınlar. Elinizde çok fazla malzeme var. Türkiye üretken olabilmek için biçilmiş kaftan, sadece bu imkanı olabildiklerince kullansınlar ve bu çokkültürlülükten ilham almaya çalışsınlar. İçinizde alanlar da var. Babazula mesela. Ben Babazula’ya bayılıyorum. Sahnedeki enerjileri o kadar iyi ki... İlk kez İsviçre’de izlemiştim ve tam anlamıyla vurulmuştum. Sahneye çıkıyorlar, “Yaptığımız müzik bu, performans bu kabul edin ya da etmeyin” hissini dinleyiciye öyle iyi veriyorlar ki. Öyle olmak lazım işte.

Peki sen bu aralar ne dinliyorsun?

Ne dinlediğimi söylersem benim hakkımda hayal kırıklığına uğrayabilirsin (gülüyor). Her türden her şeyi dinliyorum. Yolda olmak müzik dinlemek için çok iyi bir fırsat. Her türden müzik dinliyorum çünkü benim için müziğini sevmesem bile sanatçının o eseri kafasında tasarlayıp ürettiği sürecikavramak daha heyecan verici.  En çok ne dinliyorsun dersen ama, klasik müzik derim.

İlhamdan bahsettin biraz önce. Nelerden ilham alıyorsun?

Şu anda senden ilham alıyorum mesela (gülüyor).  Güzel insanlarla muhabbet edebiliyor olmak ve onların hikayelerini dinlemek benim için en büyük ilham kaynağı. Şimdi başka hikayeler için yola koyulma zamanı.

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik


Yazar Hakkında