BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Haç çıkaran terörist

Yazının kafamdaki başlığı ‘Haç çıkaran terörist ve Ermeni tedirginliği’ idi, çok uzun olur diye kırptım. Eh, nedensiz değil tabii bu Ermeni tedirginliği; ülkenin daimi tavrından kaynaklanan, genetik bir alışkanlık. Duydunuz herhalde, sanal medya yıkılıyor: Vurulan bir PKK’lı haç çıkardı ve “Yüce İsa” dedi. Bilenler zaten hiç şaşırmadılar, Batı’nın Doğu üzerine oynadığı çıkar oyunu malum. Nasıl ve hangi vaatlerle tavlanıyorlarsa, dünyanın her yanından, ev ortamında görsek belki de “pırıl pırıl” diyeceğimiz genç, büyük bir hevesle IŞİD’e katılıp canavara dönüşmüyor mu? Ve bir süre önce PKK’lı Hans’larla çalkalanmadı mı ortalık? Yazık olacak arada kalan bu güzelim toprağa. Yüreğim yanıyor, çünkü istedikleri kadar ‘öteki’ saysınlar, bu topraklar ezelden beri, sonradan sahiplenenlerden de önce benim vatanımdı, vatanımdır. Bunu uzatmayacağım, olmuş bir kere... Gündemimize dönelim.

Rahmetli kayınvalidem, 1915’i yaşamış, birçok yaşlı insan gibi mütevekkil bir feylesof edasıyla “İpler her daim başkalarının elindedir, bazı biraz boşlarlar, baktılar ki azıcık dzillendi (filizlendi) hemen atılıp gerdirirler, hatta parmak atıp bulandırırlar, ne oldururlar, ne öldürürler” derdi. Acaba o iplerin ucu hepten mi kaçtı, yoksa kördüğüm oldu da çözülemiyor mu? Planlı programlı öldürüyorlar mı?  Bunu da uzatmayacağım, sonuçta, vicdanım ve mantığım bas bas bağırsa da, çözüm önerileri hem haddim değil, hem de bu yazının konusu değil. Benim esas konum, Ermeni tedirginliği kısmı.

O gün, bir yandan sesini azalttığım televizyonda olaylarla ilgili yorumlar yapanlara bakarken, bir yandan telefonla konuşuyordum. Konuşmaların arasında gösterilen VTR’de, vurulan teröristin arka arkaya haç çıkardığını görünce birden irkildim, kanım çekildi âdeta ve “Aman Allahım, şimdi kesin ‘Bu adam Ermeni’dir’ diyecekler” dedim. Ben –eminim birçok Ermeni gibi– Ogün Samast’ın adı ilk duyulduğunda da, soyadını garipsediğimden, aynı tedirginliği duymuştum. Zira alışkınız, bu ülkede her pislik, allem edilir kalem edilir, Ermenilere bağlanır. O yüzden genlerimizle devralırız bu sürekli tedirginliği. Son yıllarda ‘tu kaka’lık bakımından Kürtler revaçta olduğundan, biz bu sıfatı devrettik sanıyordu kimileri ama öyle değil, bitmiyor işte, bitmezzz...

Bu ülke, eşsiz bir ebru gibi iç içe geçip hemhal olmuş güzel renkler olsa da her biri, hastalıklı beyinlerde ‘öteki’ olan birçok kültür barındırır. Hangi özelliğin, hangi âdetin, hangisinden geldiği belli değilse de, birçok kültür hep ‘öteki’dir. Bu ‘öteki’lerin en bi ötekisi ise, aslında bu toprağın bir parçası olan ‘Ermeni’dir daima. Her şer Ermeni’den bilinir. O, kendi başına bir küfürdür. Baksanıza, Cizre’de halka çatır çatır ateş açan polis “Hepiniz Ermeni’siniz ulan!” bağırıyor. Nasıl çılgın bir nefretle dolduruluyorsa cahil beyinler, “Cizre’den Kürtleri, Kurtuluş’tan Ermenileri temizleyeceğiz” diye sokaklara dökülenler oldu. Ne yapmış Ermeni, ne yapmakta, ülkesine dünya çapında onur getirecek işler başarmaktan başka? Kovsunlar hepsini ama giderken bütün eserlerini, kültüre kattıkları her şeyi de beraber götürsünler, hatta Atatürk’ün imzasını bile. Ne kalır geriye?

Eh, hal böyle olunca, her zaman sıkıştıkça bahane tuttuğumuz o malum ‘dış mihraklar’ın da ekmeğine yağ sürülüyor ve varsa (ki var olduğu belli) kötü emellerine kolaylık sağlanıyor. Memleket kendi içinde sürekli bir savaş halinde olunca, nasılsa harcaya harcaya bitiremeseler bile zayıflatırlar birbirlerini. Sonrası kolay lokma. “Bir ülkede terör 30 yıl sürüyorsa, bu senaryodur” demişti cumhurbaşkanımız. Bunu biz de biliyoruz, görüyoruz ve cesaret edip sormak istiyoruz: Siz, yönetici konumunda olanlar, bunca yıldır süren bu senaryonun neresindesiniz? Siz de bizim gibi, yani yönetilen konumunda olanlar gibi, seyirci olmaktan öteye gidemeyecek durumda mısınız? Nasıl oluyor da, asfalt döşeli bir yol kazılıyor, bir metre altına mayın döşeniyor, üzeri bir güzel örtülüp tekrar asfaltlanıyor, hatta ortasındaki beyaz trafik çizgisi de cetvelle yapılmış gibi yeniden çiziliyor, da sizin ruhunuz bile duymuyor? Sonra, nasıl oluyor da kimi parti binalarına yapılanlar ve benzeri saldırılarda hiç tazyikli su, biber gazı neyim yok artık? Biz çok yakındık diye yasaklandı mı yoksa? O Hans’lara, John’lara, Edward’lara siz de bizim kadar şaşırıyor musunuz? Keseyim artık, değil mi? Malum, ne kadar soru, o kadar dert ve her soru başa bela.