BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Oratoryo, Yerevan, ve biz, ve ben...

Ne zamandı, ‘Tare Tar Ah Tamar’ oratoryosunun sunumundan sonra, ilkokuldan sıra arkadaşım Majak Toşikyan’la röportaj yaptığım? Ve bana “Yahu, içimde büyük bir arzu var, sevgili Hrant için bir oratoryo bestelemek istiyorum ama sözlerini kim yazacak?” dediği, tereddüt bile etmeden “Ben yazarım” diye atıldığım? İki yıl oldu mu? Hemen kolları sıvayıp koyulmuştuk çalışmaya. O Kanada’da, ben burada. Bir ezgi geliyor (teknoloji var), ânında yüreğime işliyor ve tıkır tıkır sözler dökülüyor kalemimden, âdeta kendiliğinden. Zaten öyle uzun süredir bastırılmış ki içimde kimi duygular, fışkırıveriyor. Pıt, basıyorum bir tuşa, gidiyor, birkaç saat sonra, geceyarısı da olsa geliyor cevap: “Harika! Devam!” Hemen yeni bir ezgi, bir yenisi ve bir yenisi... Bir kelime eksilterek, bir hece artırarak, kafiyeyi tutturarak, prozodiye uydurarak, bir trafik, bir trafik... Ve tamamlanıyor. Hem de umduğumuzdan daha kısa sürede.

İstiyoruz ki bir an önce paylaşılsın, duyar duymaz insanı şöyle bir irkilten o müzik ve yürek avuçta söylenen sözler. Solistlerden biri Hrant’ın avazını dile getirecek, ikisi bizimkini duyulur kılacak, koro da biz olacağız. Biz, halk. Ne yazık ki, iki yıl önceki Uluslararası Hrant Dink Ödülü töreninde, severek seçtiğimiz dört parçayı paylaşabildik ancak. Sonrası suskunluk. Olmadı bir türlü, oldurulamadı. Ta ki Los Angeles’teki Bolsahay Derneği’nden ve Ermenistan Diaspora Bakanlığı’ndan bir davet gelene kadar. Bu ne demek? Büyük bir titizlikle müziğe oturtulan sözler Ermeniceye çevrilecek ve anlamı bozulmadan yeniden oturtulacak, ki baştan yazmaktan daha zor. İçtenlik ve paylaşma arzusu zorlukları yeniyor. Paylaşma arzusu büyük, zira verilmek istenen mesaj, sevgi. Hrant’ın vermek istediği gibi. Ve oldu. Peki, güzel oldu mu? Onu biz bilemeyiz, izleyenler takdir eder, kuzguna yavrusu güzel gelirmiş. Ama doğru olduğu kesin; dopdoğru, gepgerçek ve sımsıcak.

İki yıl önce, o dört parça sunulduktan sonra çok hoşlandıkları halde “Böyle oratoryo olur mu?” diyenler de oldu. ‘Oratoryo’ denmesinin nedeni, bir şahsa adanmış olmasıdır. Zaten sevgili Majak, en baştaki sohbetimizde “Oratoryo ağır laf, biliyor musun? İnsanlar ağır, ağdalı bir müzik bekliyorlar” demişti. Bu öyle değil, hem şıkır şıkır, hem de gümbür gümbür ve sağlam bir bütünlük, iki kez dinleyince diline takılacak şarkılarla dolu. Majak Toşikyan, namıdiğer Cenk Taşkan, klasikle popu ustalıkla harmanlayabilen bir bestecidir. Burada da onu yaptı, pop müzik enstrümanlarını klasiklerle birlikte kullandı, ve bu yüzden ‘çağdaş oratoryo’ dedi.

Nihayet gerçekleşen ilk sunum,büyük bir heyecandı tabii, sınav gibi. Bana göre sonuç mükemmeldi, insanlar ayakta alkışladılar. Son zamanlarda iyi kötü her şeyi ayakta alkışlamak gibi bir moda var ama bu öyle değil, gözlerde yaşlar vardı. Sevgili Hagop Mamigonyan ve Lusavoriç Korosu çok başarılıydı; solistler Aylin Ateş, Sercan Gazeroğlu ve Boğos Yeğyazaryan mükemmeldi. Herhalde onlar hakkında bir dolu övgü yazılacaktır, ben ekstra olarak ne yazabilirim ki? Ancak “Harikaydınız, harikaydınız!” diye haykırabilirim. Her birini alınlarından öpüp bağrıma basabilirim. Benden binlerce aferin! O gönül birliğini göremeyen okuyucular, inşallah en kısa zamanda siz de sevginin, bir sahne üzerinden dalga dalga nasıl yayıldığına, her bir ferdi nasıl sarmaladığına tanık olur ve bu coşkuya dahil olursunuz. Konser bölümünü kısa tutacaktım sözde, nasıl olsa çokça yazılır diye, ama başlayınca duramadım.

Detayları haber yazılarından okursunuz artık, burada parantez açıp bir çift laf da Yerevan için edeceğim. O Yerevan, ilk karşılaşmada bana kitap yazdırdı ve kiminin takdirini, kiminin nefretini kazandırdı. Her bir duygumun, her bir sözümün arkasındayım da, dışarıdan bakmakla içeriden bakma arasındaki farkı fark ettim. İlkinde Yerevan beni resmen dışlamıştı, bu kez bana kucak açtı. Kucağındayken kusurlar görünmüyor. Ayrıca, büyük değişiklikler var. Ay, niyeti bozsam bir kitap daha çıkacak ha... Ne güzel, her Yerevan gezisi, bir kitap. Ağrı-Masis-Ararat’a gelince... Aşkımız aynı şiddetle devam ediyor ve o, başlıbaşına bir yazı konusu. Kapadım parantezi.

Yazımı, isim isim seslenerek bitireceğim. Konserin ilk bölümü: Bartev ve Sibil; hayranlarınızı haklı çıkardınız. Lida; bir yıldız gibi parladın. Oratoryo’ya gelince... Hagopcum; senin sırtından bile yayılan o güzel duygunu seveyim. Karolin’im; beni yine ağlattın. Koro; sizi hafife alanları utandırdınız, lütfen hiç ayrılmayın. Aylin; hem zarafetinle, hem sesinle büyüledin. Sercan; azmine hayran kaldım. Boğos’um; seni canımın içine aldım. Sayat; sen olmasan bu organizasyon bu kadar başarılı olmazdı. Ve Majak; seninle gurur duydum, iyi ki dostumsun. Oh! Rahatladım!