Bu müze başka müze

EZGİ BERK 

Müzeleri sever misiniz? Şimdiden içiniz sıkıldı, değil mi? Çünkü müzeler, çok katı kuralları olan, müthiş bir ciddiyetle gezilmesi gereken yerler. Hele ki tarihi objeler içeriyorsa. Her yerde ‘sakın dokunmayın!’ uyarıları, “Fazla ilişmeyin!” diyen görevlileri, elinizi uzatır gibi yapınca değeceksiniz diye ödü patlayan çalışanları var… İnsan böyle bir ortamda gezmekten nasıl zevk alabilir?  

Bir de içinde kocaman tablolar olan sanat müzeleri var. Baktığımızda üzerine sayfalarca yazacak kadar bizi coşturması gerektiği önkabulüyle gittiğimiz, “çaktırmayayım bir şey anlamadığımı da şuradan hemen tüyeyim” diye düşünüp gerildiğimiz yerler. Arkadaşlarımızla gittiğimizde hızlıca gezdiğimiz, çıktıktan sonra da üzerine pek fazla sohbet edemediğimiz mekânlar. Kendimiz bu kadar sıkılınca çocukları da götürmüyoruz müzelere. Tüm bunların üzerine çocukları olmayan yetişkinlerin cık cıklamaları ve çocuklardan rahatsız olduklarını belli eden bakışları da cabası.

Halbuki müzeler, çoluk çocuk herkesin gürültü de edebileceği, özgürce gezebileceği, çocukların yerlerde yuvarlanıp hissettiklerinin ve gördüklerinin resimlerini çizebilecekleri yerler olmalı. Her yerde mütemadiyen uyarıların olmadığı, daha farklı koruma sistemlerinin geliştirildiği ve öğretmenlerin, her yaştan öğrencileriyle birlikte rahat rahat ders yapabilecekleri yerler olmalı. Hayatımızın bir parçası olmalı yani, ara sıra gidilen ve gerilip çıktığımız yerler değil.

Farklı bir öneri

Peki bizde oluşturulmuş bu algıyı kırmak ve hiç değilse müze ziyaretçileri olarak bize yapılan muamelenin hiç hoş olmadığını anlatmak için neler yapabiliriz? Bence, öncelikle kendimizde çoktan oluşmuş bulunan negatif ‘müze’ düşüncesini fark edip üzerine düşünmekle başlayabiliriz. Benim size önerim müzeye gitmeniz değil. Önce yerleşmiş kabulleri değiştirmek için eğlenceli bir çocuk kitabıyla başlayabilirsiniz. Kitabın adı ‘Müze’ ve çizeri ‘Nokta’, ‘Mış Gibi’ kitaplarından da tanıdığımız Peter H. Reynolds’tan başkası değil! Yazar Susan Verde ile Peter H. Reynolds’ın tanışmaları kitabın arka sayfasında yer alıyor.

Gelelim kitabın içeriğine. Kitap müzeleri övmekten, oradaki eserleri tanıtmaktan çok uzak. Sanat galerisine giden bir çocuğun gördüğü resimler karşısında neler hissettiğini beden diliyle ifade etmesini anlatıyor. O kadar basit aslında! Örneğin balerin bir kadın resminin önüne gelen çocuk “Bu resim parmak ucuna kalkıp poz verme isteği uyandırıyor bende” diyor. Yan yana  üç tabloda çiçekleri, ağaçları gören çocuk “Hoplaya zıplaya bir çiçek tarlasından geçiyorum. Saatler boyunca bunu yapabilirim. Mis kokulu, yumuşak ve çok çok zevkli.” diyerek tabloların kendisinde yarattığı duyguları dile getirip zıp zıp zıplıyor. Bunlar gibi pek çok tabloya bakıp her birinin kendinde uyandırdığı duyguları dile getiren ve kâh dehşete kapılarak kâh dil çıkararak ifade eden çocuk hem sanat galerisi gezmiş hem de günlük enerji tüketimini açığa çıkarmış oluyor!

Sonunda müzenin kapanış saati gelse de orada gördükleri ve hissettikleriyle kendi dünyasını oluşturan çocuk yaratıcı olmasın da kim olsun?

Müzeleri gezmenin, sanat eserlerinden zevk almanın yolunun ne kadar kolay olduğunu bize gösteren ‘Müze’ye önce “bu kadar da kolay olur muymuş müze gezmek?” yargısıyla bakabilir, üstünüze sinmiş müze ciddiyetini atmakta zorlanabilirsiniz. Böyle bir düzende yetişmiş biri için hiç kolay bir iş değil bakışaçısını yenilemek. Ama yılmadan, bıkmadan sayfalarını tekrar çevirin bu eğlenceli kitabın. Siz de çocuk olup tablolara nanik yapmak, tüm hareketliliğinizi içeride bırakmış olarak müzeden dışarı çıkmak istemez miydiniz?

Müze
Susan Verde
Resimleyen:Peter H. Raynolds
Çeviri: Müren Beykan
Günışığı Kitaplığı
36 sayfa.