Savaşın ve ırkçılığın kurbanları

RAFİ ATAM

Hiçbir yetişkine tahammülüm kalmamıştı, babam da bunlara dahildi. Dişlerini gösterip ellerindeki baltalarla üzerime saldıran bu yetişkinler tekinsizdi, anlayışımın ötesindeydiler ve bu halleri midemi bulandırıyordu.”

İnsanların büyük bir bölümü seçim hakkının ellerinde olmadığı şeylerle neden gurur duyar, hiç düşündünüz mü? Fikrim odur ki; kendisini milliyetçi, dinci, ırkçı olarak tanımlayan birçok insan bu soruyu kendilerine sormaktan korkarak hayatlarını sürdürüyor ya da böyle bir soru akıllarına bile gelmeden bu dünyadan göçüp gidiyorlar. Geriye kalan ise ezelden beri insanlığın başına bela olan ırkçılık illeti, ölümler, savaşlar oluyor.

Bir başka su götürmeyen gerçek ise kendi geleceklerini insanların cehaletine endeksleyen, aydınlıktan nefret eden basın organları ve siyasetçilerin varlığıdır. Örneğin bir gazete veya kötü niyetli bir siyasetçi sizi sırf iki sokak aşağıda doğup, babanız X ırkından olduğu için, hem de hiç suçunuz yokken Y ırkından bir faşistin hedefi haline getirebilecek bir güce sahip.

Bu durumdan kurtulmanın yolunun, her bireyin kendi kendini aydınlatmasından geçtiğini söylemek yanlış olmaz sanıyorum. Kendinizi yeterince geliştirmez, rehavete kapılırsanız “bizim eskiden şu milletten komşumuz vardı, kardeş gibi yaşardık” diye övünürken, medyanın ve ırkçılık üzerine siyaset yapanların ektiği sanal düşmanlık tohumları sayesinde, kendinizi o kardeşim dediğiniz komşunuzu birlikte yaşadığınız ülkeden kovmaya çalışırken bulabilirsiniz.

‘Boyalı Kuş’tan bu yana…

İşte ‘Kurbanı Beslemek’ adlı üç uzun öyküden oluşan kitapta Japon yazar Kenzaburo Oe, insanların ırkçılıkla olan sınavını bir köylü çocuğunun gözünden genellikle naif, zaman zaman ise acımasız bir biçimde anlatmayı deniyor. Kitabın sayfalarını çevirdikçe sıradan ve masum köylülerin, hükümet politikaları ve onları besleyen cehalet sayesinde nasıl birer canavara dönüştüğüne kanınız donarak şahit oluyorsunuz.  Jerzy Kosinski’nin ‘Boyalı Kuş’unu okuduğumdan bu yana savaşın ve ırkçılığın tasvirini bu denli etkileyici bir biçimde edebiyata taşıyan ikinci bir yazara rastlamamıştım. Açıkcası Japon edebiyatının yaşayan en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen Kenzaburo Oe, ‘Kurbanı Beslemek’ adlı öyküsüyle bu eksikliğimi çok net bir biçimde yüzüme vurmayı başardı diyebilirim.

Yazar 1935 yılında Japonya’nın Şikoko köyünde dünyaya gelir. Japonya’nın en prestijli üniversitesi olan Tokyo Üniversitesi’nde Fransız edebiyatı eğitimi görür. Ülkesinin sosyo-kültürel ve politik durumunu romanlarına eşsiz bir biçimde konu ederek Japon edebiyatında unutulmaz bir yer edinmeyi başarır. Bu başarısının kısa sürede uluslararası dünyada ses getirmesiyle birlikte 1994 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülür.

Bir tanrının ölümü

Yazarlık kariyeri bu denli büyük başarılarla dolu olan Oe, özel hayatında ise birçok zor dönüm noktası yaşamıştır. Babasının erken ölümü bunlardan en önemlisi olarak ortaya çıkar. Diğer yandan yaşıtı olan Japon çocuklarının çoğu gibi Oe de Japonya’nın müttefik güçlere yenildiğini ve teslim olduğunu, İkinci Dünya Savaşı’nın bittiğini radyoda İmparator Hirohito’nun sesinden duyuşuna kadar, imparatorun yaşayan bir tanrı olduğuna inanmıştır. O gün imparatorun kendisi gibi bir insan olduğunu öğrenen Oe dünya algısını sonsuza dek değiştiren bir yıkım yaşamıştır. (Japon İmparatoru’nun tanrı soyundan geldiği inancı 1946 yılındaki ‘İmparatorluk Bildirisi’ ile değişmiş ve onun insan olduğu kabul edilmiştir). Son olarak da oğlu Hikari’nin beyin fıtığı nedeniyle engelli olarak doğması Oe’nin hayatına damga vuran en önemli olaylardır.

Can Yayınları bu üç uzun öyküden oluşan eseri daha önceki yıllarda üç ayrı kitap olarak yayımladı. ‘Kurbanı Beslemek’, ‘Delilikten Kurtar Bizi’, ‘Gözyaşlarımı Sileceğin Gün’ öykülerini bu kez bir kapağın altında toplayan yayınevi, bu üç uzun öyküyü özgün dilinden yeniden çevirerek okuyucusuyla buluşturdu.

Yazımda özellikle yaşadığımız coğrafyanın halklarının zor günlerden geçmesinin etkisiyle sadece ‘Kurbanı Beslemek’ adlı öyküyü öne çıkardığım düşünülebilir. Bu diğer iki öyküye haksızlık ettiğim izlenimini uyandırmasın. Basit kahramanlarının üzerinden toplumlara ayna tutan yazarlar benim için her zaman ilgi çekici olmuştur. Oe, her büyük yazar gibi yaşadığı toplumu ve sistemi bir bütün halinde ele alarak, bir yazardan önce ‘insan’ olabilmenin en önemli tarafının kişinin ne kadar küçülebildiğiyle ilgili olduğunu okuyucusuna her fırsatta hissettirerek olağanüstü bir esere imza atmayı başarmış.

Kurbanı Beslemek
Kenzaburo Oe
Çeviri: Ali Volkan Erdemir
Can Yayınları
224 sayfa