‘Beyaz Toroslar için siz ne yaptınız?’

Özel güvenlik bölgesi uygulamalarının, sokağa çıkma yasaklarının ve çatışma halinin devam ettiği bir dönemde Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Beyaz Toros’ açıklaması gündeme oturdu. Başbakan’ın 21 Ekim’deki Van Mitingi’nde yaptığı "Ak Parti iktidardan inerse buralarda terör çeteleri ya da eskiden olduğu gibi Beyaz Toroslar dolaşacak" açıklaması hem faili meçhul cinayetlerin şüphelisi olan ve şimdiye kadar resmi olarak tanınmamış ‘JİTEM’in varlığını hem devletin en üst düzeyinde kabulü anlamına geliyordu, hem de bölgedeki kayıp yakınları için üstü kapalı bir tehdit anlamı taşıyordu. ‘Hafıza Merkezi’nin kurucularından avukat Emel Ataktürk’le bu açıklamanın yankılarını ve cezasızlık sürecini konuştuk.

Başbakanın ‘Beyaz Toros’ açıklaması kayıp yakınlarına ne hissettirdi sizce? Bir insan hakları savunucusu olarak size ne ifade ediyor?

Bir ay önce Cizre’deydik. 4-5 gün kaldığımız süre boyunca bölgenin bende yarattığı duygunun tedirginlik olduğunu düşündüm. Bir yandan hayat devam ediyor ama bir yandan da toprağına taşına sinmiş bir tedirginlik durumu var. Bence bu açıklamanın insanlardaki temel etkisi, sürekli bir şekilde tedirgin ve tehlike içinde yaşamaktır. Hiçbir şeyin normalleşmemesi ve normalleşme ümidinin de kaybolmasıdır. Kürt meselesinin bir sosyolojisi varsa bence tekabül ettiği en temel şeylerden biri insanlara kendilerini değersiz hissettirme ve sürekli tehdit edilmedir; “Kendinize çekidüzen verin, koşullarınızın kıymetini bilin, yoksa Beyaz Toroslar gelir o zaman da ne olacağını siz bizden iyi bilirsiniz” demektir. 

Emel Ataktürk

Bülent Arınç da bundan birkaç gün sonra yaptığı açıklamada “Faili Meçhulleri Araştırma Komisyonu’na devletin istihbarat birimleri, askeriyenin bilgi vermediğini, Teoman Koman Paşa'nın o zaman bu komisyonun hareket kabiliyetini kısıtladığını” söylemişti. Bu açıklamalar ne anlama geliyor?

Beyaz Torosları hatırlatmak, en yüksek siyasal otorite düzeyinde bu gerçeği kabul etmek demek. Başbakan yardımcılığı yapmış bir isim de baskılar oldu, gerçekler ortaya çıkarılamadı demişken şunu sormak lazım: Beyaz Toros’ların sahipleri tarafından yaratılmış bir devlet terörü dönemi yaşanmışsa bu gerçekleri ortaya çıkarmak için ne yaptınız, ne yapmayı düşünüyorsunuz? 

JİTEM devlet kanadında hiçbir zaman resmen kabul edilmedi değil mi?

Arif Doğan’ın “Ben kurdurdum” şeklinde ifadeleri vardı. Ama resmi olarak varlığı kabul edilmiş bir yapı değil. İnsan, Türkiye yargısının içinde sadece adalet duygusuyla, hukuksal değerlere inancıyla soruşturma yapabilecek hiç yoksa üç beş savcının olabileceğine inanmak istiyor. Bugüne kadar faili meçhul cinayetler ve zorla kaybetmelerle ilgili 400 kusür dosya inceledik, gerçekten uğraştığına inandığımız savcıların sayısı üçü geçmez.

‘Cezasızlık bir devlet geleneği’

Devlet kanadında dillendirilen faili meçhul cinayetler neden cezasızlıkla karşılaşıyor? 

Cezasızlık elden ele, titizlikle devredilen bir devlet geleneği. Yakın tarihi düşünürsek 1991-2001 arasında dört ana partinin hepsi iktidara geldi, altı kere başbakan değişti. Ama goruyorsunuz ki  faili meçhullerin yaşandığı bu en yakıcı yıllarda ve sonrasinda  müthiş bir siyasal mutabakat var. Sorumlular hakkında dava açmak, mağdurların adalet talebine kulak vermek söz konusu değil. Bugünkü iktidarın kendini ayırt etmekten hoşlandığı bir şey var; “Bizim dönemimizde faili meçhuller ve gözaltında kayıplar bitti ve biz sorumlular hakkında dava açtık” diyorlar. Evet, siyasal cinayetlerin 1990’lardaki kadar yoğun olmadığı dogru fakat cezasızlık temelli baktığımızda, o devlet geleneğinin el değiştirdiği ve ayni titizlikle sürdürüldüğü de acik.. Büyük fotoğrafa bakalım: yapılan araştırmalara göre yaklaşık 3-4 milyon insan zorla göç ettirildi. On binlerce ev yakıldı. binlece faili mechul siyasal cinayet  ve Hafiza Merkezi'nin tahmini  verilere gore  1353 kayıp var. Bu tablonun yanında da açılmış 18-20 dava var. Burada, söze bile dökülemeyecek bir orantısızlık olduğu açık. Cezasızlığın tarifi kabaca, suç faillerinin siyasal askeri ya da idari ve yargısal makamlar tarafından korunması, ceza aldıkları halde infaz edilmemesi ise buradan bakınca hakikatlerin ortaya çıkarılması için hem bir siyasal irade olmadığını görüyoruz hem de yargisal irade-Devam eden ve bir kısmında askeri görevlilerin beraat ettiği, üstüne de terfi ettirildiği davaların açılma nedeni, ayriksi ornekler olsa da cogunlukla gerçeğin ortaya çıkarılmasından ziyade devletin iç hesaplaşmasının urunu gibi görünüyor ve ne yazik ki sorumlular sonucta daima yargi onunde hesap vermekten kurtuluyor. 

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.