BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Hadi bakalım, ‘yine’ kolay gelsin

Başlığı yazar yazmaz hatırladım; 2010’daki referandumun ardından, Sezen Aksu’nun şarkısından yola çıkarak aynı başlığı bir kez kullanmışım. Bu kez de parmaklarım o malum özel belleğiyle, kendinden gayet emin yazıverince öyle cuk oturdu ki kıyamadım değiştirmeye. Bari ‘yine’ kelimesini ekleyeyim dedim. Evet, artık olura olmaza ‘seçimden sonra’ teranesiyle cevap vermek yok. Bundan sonrası Allah’a emanet artık, bize de hadi bakalım kolay gelsin. Kim bilir neler olacak, tahmin edilen ya da ihtimal bile verilmeyen...

Tabii ki, ilk akla gelen, 50 küsur milyon oyun üç saatte, yani yıldırım hızıyla sayılıp sonuçların ilan edilmesi oldu. Buna yorum yapmak bana düşmez, hesap sormak ise elimden gelmez. Ama “Ben zaten hem olacakları hem de bu sonucu tahmin ediyordum” diyebilirim. İstediği kadar, iletişimi zor yörelerde kimin kullandığı belli olmayan oylar toplandığı, bir dolu sonradan çıkma semtte paket paket makarna dağıtıldığı, Adıyaman’da para karşılığı oy kullanıldığı, Trabzon’da görevli seçim memurunun üç kişi yerine oy kullandığı, Kocaeli’nde kimi taraftarlar arasında futbol takımı taraftarı gibi kavga çıktığı gibi haberler yayılsın. Fark etmez. Zaten önceden belli olan sonuç değişmeyecekti. O karar nicedir verilmişti, 2023’e kadar diye tarih belirlenmişti. Böyle olması için elden gelen her şey yapılmalıydı. Kolay değil, bir dolu plan, verilmiş söz, taahhüt, girişim, yatırım filan falan var. Canlar pahasına da olsa korunması gereken onca para pul var, ziyan mı olsunlar? Yıllar önce Marc Twain “Eğer seçim bir fark getirecekse, yapılmasına izin verilmezdi” demiş zaten. Biz de ne umduyduk bilmem valla.

Ayrıca o tepelerde oturmaktan bir türlü vazgeçemeyenlerin, halkın iyiliği için çalışmak gibi bir ilkeleri olduğuna bir an bile olsun inanmadım, inanmam. Bu hep böyle olmuştur, kendimi bildim bileli ve benden önce, ve olmaya devam edecek benden sonra. Ülkemize özgü bir şey de değil bu; dünyadaki tüm ülkelerde yapılan seçimlerin hiçbirinin adil olduğuna inanmıyorum. Eğer “Şu kadar yıldan fazla kimse oturamaz” gibi kesin bir kural olmazsa, ya da pat diye ölmezse, kimse, âdeta tutkalla yapışmış olduğu o malum koltuğu bırakmak istemiyor. Geçmişe bakın, hangi “Ben ne dersem o olacak” diyen yönetici seçimle gitmiş? Bu şekilde yönetilen hangi halk, derdini efendice anlatabilmiş? Hep acı, hep kan, hep sefalet... Sonuç? Yine acı, yine kan, yine sefalet. Astığı astık, kestiği kestik yöneticisi olan hangi halk ihya olmuş? Ve hangi yönetici başa geçtikten sonra zengin olmamış?

Sen istediğin kadar yırtın, “Senin paranı ben veriyorum, beğenip beğenmeme hakkım var” diye, “Niye senin sülalenin eli sıcak sudan soğuk suya değmezken, ben ancak senin elindeki bardağın fiyatı kadar olan kıytırık maaşımla doğal gaz paramı denkleştirmeye çalışayım?” diye... Hadi bunları da geçtik, “Yollar köprüler, tüp geçitler, AVM’ler, gökdelenler yapacağına köylere okul yapsana” diye... İstediğin kadar bağır; “Böyle yönetilmek istemiyorum” diye... Fark etmez.

En çok şaşırdığım da, yoldan rastgele çevirip konuştuğun hiç kimse içinde bulunduğu durumdan memnun değilken, nasıl oluyor da o durumun aynen sürmesi demek olan bu kadar oy artışı oluyor? Vallahi, güven dediğimiz şey bir kez sarsılmaya görsün. İnanmam tabii, inanamam.

Olan oldu ve böyle oldu. Hayırlara vesile olur inşallah. Bu arada, sosyal paylaşım siteleri, günlerdir, birilerinin söylediği, durumumuzu anlatan isabetli sözlerle yıkılıyor. Kimi hemen seçim ertesinde söylenmiş, kimi yıllar yıllar önce söylenmiş ama bugüne pek uygun – demek ki bazı şeyler ne yapsak değişmiyormuş. Ben bir eski, bir yeni seçtim, pek sevdim ve pek paylaşasım var. Mesela Victor Hugo ta o zaman, tepede oturanlara, hem de iyi niyetli olanlara şöyle demiş: “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk, o yüzden anlaşamıyoruz.” Bence hiçbir zaman anlaşamayacağız.

Sevgili Can Dündar da içinde bulunduğumuz hali anlatan öyle doğru bir laf etmiş ki, belki bu oy artışını bile açıklıyor, zira hepimiz, şimdiden sonra en aza inmesi beklenen terörle terbiye edildik. Bunu final cümlesi yapmaya karar verdim: “Bize ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler.”