BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Her insanın özel halleri

Bu kez de gayet ciddi bir konu seçtim gibi mi geldi size acaba başlıktan? Yanıldınız. Bu hafta hiç öyle bir niyetim yok, olabildiğince hafif takılacağım, zira iyice bezdim, içim yoruldu, şiştim, patlayacağım. Size olmaz mı hiç? Öyle bir üzerinize üzerinize gelir ki her şey, öyle bir dolarsınız ki isyandan, öfkeden, patlayacak hale gelirsiniz. O hal, tam, “canım” diyene “canın çıksın” deme halidir, tam sınırdır; sonrası ya infilak, ya çöküntü... Tam o sınırdayken bir bakarsınız ki gülmeyi bile unutma raddesine gelmişsiniz. Oysa gülmek ilaçtır. İyi bir kahkaha, yarım saat koşmak kadar yararlıdır vücuda, endorfin salgıladığı ve de ömrü uzattığı kanıtlanmıştır. Ne yapacaksın? Memleket ‘Ne yana baksak da gülsek’ halinde, gülecek hiçbir şey yok. Eee? O halde yaratacaksın. Bence mizah da öyle doğmuştur. İnsan beyni, böyle “Bundan ötesi yok” dedirten durumlarda, biraz gülüp hafiflemek için yaratmıştır mizahı. Gerçi bazen acı bir gülümsemeden öteye gidemez ve de günümüzde o bile bıçak sırtındadır ama güleriz genelde.

Ben şimdi size, bir insana büyük bir öfke duyup da elden hiçbir şey gelemeyen hallerde, o duygunun hiç olmazsa bedeninize zarar vermemesi için kendi kendinize uygulayabileceğiniz, zorla gülümseten bir yöntem önereceğim. Çok basit ama inanın çok komik oluyor. O sırada yakınınızda samimi olduğunuz biri var da fısıldaşabilirseniz, kahkahaya bile dönüşebiliyor. O öfke duyduğunuz insanı, bağırsakları bozulmuş, tuvalete dar yetişmiş halde tahayyül edin mesela. İster İngiltere Kraliçesi olsun, ister miting meydanında tehditler savuran bir cumhurbaşkanı... Çok komik olmuyor mu? Zamanla bu tahayyülleri keyfinize göre detaylandırıp zenginleştirebilirsiniz. Daha komik oldukça, içinizde gülmeye yer açtıkça öfkeniz hafifliyor. Şimdi kalkıp “Canım, ne var bunda, o da insan değil mi?” demeyesiniz sakın, sanki ben bunu bilmiyormuşum gibi...

Bizde çocukluktan yerleşen, önemli mevkilerdeki insanları tabulaştırmak gibi saçma bir eğilim vardır ki, önce öğretmenlerle başlar. Anne babalar da buna girer biraz ama onların ev halini gördüğümüz için öğretmenler kadar çarpıcı olmaz, bizim gibi insan olduklarını keşfetmemiz. Çocukken büyük düş kırıklığı yaratır ama büyüyünce güldürür bu durum. Anne babanızın sizin doğmanız için neler yaptığını öğrendiğiniz ve bir öğretmeninizi ilk kez tuvaletten çıkarken gördüğünüz ânı düşünün mesela. Ben ilkokul birinci sınıftayken öyle bir olay yaşamıştım. Okul tuvaletlerinin kapısı yerden bir karış falan yüksek olur, bilirsiniz. Telaşla girdim, bütün kapılar kapalıydı, tıklayacağıma, eğilip her birinin altından baktım. Birinde fena halde bozuk bir bağırsak olayı manzarası gördüm, onun yanındaki boştu, girdim. Az sonra yan taraftan sifon çekildi, oradaki çıkıp önümden geçerken, alttan ayaklarını görüp bir öğretmen olduğunu anladığımda kalbim duracaktı. Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Bir öğretmen nasıl bizim gibi kakasını yapabilirdi?

Günlerce kendime gelememiştim. Allah’tan, kim olduğunu görememiştim. Eve gidince anneme anlatmış ve “Bunda şaşılacak ne var, onlar da bizim gibi insan değil mi?” cevabını almış olsam da, o yıl, belki tanırım da gönlümdeki yeri sarsılır diye hiçbir öğretmenin ayakkabılarına bakmamaya çalışmıştım. Ama biraz büyüyünce, bu artık komik olmuştu; arkadaşlarla sık sık, en korktuğumuz öğretmeni o halde tahayyül etme oyunu oynayıp gülüşürdük. Eh, tabii, buna bilumum insanca başka haller de ekler ve çok eğlenirdik. Geçenlerde bir sohbet esnasında –ki televizyon açıktı ve cumhurbaşkanımız yine estiriyordu– bir arkadaşımız dedi ki, “Yahu, acaba bu adam, normal bir günün sonunda, her şey bitip de evinin, odasının kapısını örttükten sonra ne yapar, karısıyla falan nasıl konuşur? Normal kocalar gibi dertleşir mi? Nasıl hitap eder? Pişman olup ‘Ah be, şunu da yapmamalıydım’ ya da ‘Adam aslında haklıydı’ gibi şeyler söyler mi? Yoksa ona da emir eriymiş gibi mi davranır?” Eh, tabii, ondan sonra bu minvalde örnekler, abartılar ve kahkahalar birbirini kovaladı. Herkesin çocukluktan kalan benzer anıları konu oldu. Derken Baskın Oran’ın, gazetemizdeki köşesinde sürdürmekte olduğu, pek hoşuma giden ‘Erdoğan’ın yazılmamış anıları’ yazı dizisini hatırlattım. O da kendi kendine kaldığı anları tahayyül etmiş. Bazen insanı sinir etse de çokça güldürüyor. Dikkatinizden kaçtıysa bir göz atmanızı öneririm.

Sonuç; en sinir olduğunuz ya da ürktüğünüz insanları en özel hallerde tahayyül etmeyi deneyin derim dostlar. Öfkeniz hafiflemiyor ama güldürüyor. Eh, gülmek de insana iyi geliyor, en azından kafayı yemeyi önlüyor.