Viyana’ya uzanan kanlı yol

Geçtiğimiz günlerde Suriye Destek Grubu, Viyana’da yaptığı son toplantıda Suriye ve Esad yönetimi için bir yol haritası açıkladı. Son gelişmenin ülkede nasıl bir karşılık bulduğunu 2008’den bu yana Şam’dan gelişmeleri izleyen gazeteci Hediye Levent Agos için değerlendirdi.

ABD ve Rusya’nın öncülüğünü yaptığı Suriye Destek Grubu’nun Viyana’daki son toplantısından çıkan yol haritasına göre, Suriye’de (1 Ocak’tan itibaren) 6 ay içinde geçiş hükümeti kurulacak, 18 ay içinde “parlamento ve başkanlık seçimleri yapılacak, yeni anayasa hazırlanacak, terörist gruplar listesi hazırlanacak, BM gözetiminde ateşkes süreci başlatılacak. Toplantı sonrası yapılan resmi açıklamalarda, “Beşşar Esad’ın geleceğine halk karar verecek” açıklamaları da en azından şimdilik çözüm olsun, Esadlı da olsa olur” noktasına gelindiği şeklinde yorumlanabilir.

Suriye’de 5. yılına giren kriz süresince yabancı askeri müdahale ihtimali tartışıldı, ateşkes girişimleri gündeme geldi, anayasa değişikliği yapıldı, parlamento ve başkanlık seçimleri gerçekleştirildi, birçok kez af çıkarıldı ancak siyasi ve askeri açıdan savaş bitmedi. Çok sayıda ülkenin, Suriye içindeki silahlı grupları doğrudan destekleyerek ya da siyasi düzeyde taraf olduğu bir vekalet savaşının devam ettiği göz önüne alındığında Viyana planının karşısına da birçok zorluk çıkması beklenebilir.

Ancak Şam açısından Viyana, “vekalet savaşı yürüten ülkelerin önemli ölçüde ortak zeminde buluşması” itibariyle önemli. Mesela, uzun süre Suriye’de cihatçıların olduğuna dünyayı ikna etmeye uğraşan Şam için “terörist gruplar listesi hazırlanması” aşaması bir kazanım sayılıyor. Yine, “Esad gitsin sonra siyasi süreç başlasın” taleplerine karşı, “ülke yönetiminde oluşacak boşluk ülkeyi, geri dönüşü olmayan noktalara sürükler” tezine yakın zamana kadar pek kulak asan olmadı.

Suriye’yi yakından izleyenler gerek Esad yönetiminden yapılan açıklamalarda, gerekse devlet kontrolündeki medyada öne çıkan söylem ve yorumlarda “ülkedeki krizin siyasi yollarla çözülmesi gerektiği, seçime gidilebileceği, cihatçı grupların ülke sınırlarını aşıp dünya çapında tehdit haline geldiği” vurgularına aşina.

Viyana mutabakatında yer alan kararları ve vurguları her ülke kendi politikası ve ajandasına göre yorumlasa da rüzgarın Şam yönetimi ve müttefikleri lehine dönmeye başladığı söylenebilir. Bunda radikal örgütlerin yarattığı tehlikenin bölge dışında da hissedilir olması, mülteci akınları, Suriye’deki istikrarsızlığın bölge ülkelerine güvenlik ve ekonomi boyutları ile yansıması gibi faktörler oldukça etkili.

Bazı ülkelerin desteklediği silahlı grupların ya radikalleştiği ya da radikal gruplar tarafından yok edildiği,  sürekli lider ve yönetim değiştiren Suriye dışındaki sivil muhalefetin ülke içindeki silahlı gruplar üzerinde etkisi ve halk tabanlarının da çok sınırlı olduğu belirginleşmiş durumda.

Ancak krize taraf olan ülkelerin Suriye politikalarında ve ajandalarında kısa sürede radikal değişiklikler yapmalarını beklemek naiflik olur. Her ne kadar IŞİD karşıtlığı ve radikal örgütlerle mücadele ortak zemininde asgari düzeyde uzlaşı sağlanmış olsa da vekalet savaşının siyasi düzeyde devam edeceği bir sürece dönüşmesi şaşırtıcı olmaz.

Suriye’nin iç gündemi

Suriye’nin dünya gündeminden kimi zaman tamamen farklı kendi iç gündemi, uluslararası toplumun çoğunlukla dikkate almadığı iç dinamikleri, öncelikleri var.

Suriye dışında kriz, çoğunlukla Esad eksenli tartışılırken ülke içinde “vekalet savaşına taraf olan ülkelerin silahlı gruplara desteğinin önüne geçilmesinin” önemine vurgu yapılıyor. Rusya’nın askeri ve siyasi boyutları ile krize doğrudan müdahil olması Şam’da ve yönetim yanlısı halk arasında memnuniyetle karşılandı. Yönetimin kontrolü altındaki kentlerde yaşayan 17 milyon insan bulunuyor. Rusya’nın müdahalesi “vekalet savaşı yürüten ülkeleri tavır değişikliğine zorlayabilecek güce sahip” olması sebebiyle “yeni bir dönem” olarak görülüyor.

Yine ülkenin iç gündeminin ilk sıralarında güvenlik ve istikrarın kısa sürede sağlanması talepleri yer alıyor. Ülkedeki yıkım ekonomik, insani, askeri ve toplumsal açıdan ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Suriye ordusunun çok yorgun olduğu, asker kaybının yüzbinleri bulduğu biliniyor. Sonuçsuz savaşın psikolojik külfetini kelimelerle açıklamak ise mümkün değil.

İç şartlarla birlikte Viyana mutabakatında öngörülen yol haritasının gerek yönetim gerek halk tarafından uzun süredir dile getirilen çözüm tarifi olduğu söylenebilir.

Vekalet savaşının yeni boyutu

Suriye’de iç siyasi sistemin yeniden dizaynının nasıl sağlanacağı ve seçimlere kimlerin katılacağı, muhaliflerin kimler olduğu” Şam’da halk arasında ve basında uzun süredir tartışılan konular arasında.

Uluslararası basında yer aldığının aksine Suriye dışında öne çıkan muhalif isimlerin birçoğunun ülke içinde tabanı bulunmuyor, bazı isimler ise tanınmıyor. Yine Suriye’ye yabancı askeri müdahale çağrısında bulunan, cihatçı gruplara açık destek veren isimlerin halk tarafından onaylanması pek mümkün değil.

Ancak kısa vadede yönetim ve yönetim yanlısı halk, bazı ülkelerin belirlediği veya destek verdiği muhalif isimlere geçiş hükümetinde yer verilmesine şiddetli tepki göstermeyebilir. Uzun vadede bu isimlerin sistem içinde eritilmesi de olasılık dahilinde. Siyasi süreç hayata geçmeye başladıktan sonra, süreci daha çok ülke içindeki şartların ve beklentilerin şekillendireceğini söylemek mümkün.

Diğer taraftan ülke dışında yaşayan, yönetime muhalif olan ancak yabancı müdahaleye, radikal oluşumlara karşı çıkan, seküler yapının çökmemesi gerektiğini savunan Heysem Menna gibi isimlerin halk arasında destekleri var.

Suriye içinde, toparlanmaya başlayan bir iç muhalefet bulunuyor. Partilerden, şahıslardan ve oluşumlardan müteşekkil iç muhalefet “BAAS rejiminin yıkılması, çok partili bir siyasi yapı kurulması, özgürlükçü bir anayasa hazırlanması” esaslarında buluşuyorlar ancak her partinin, şahsın ya da oluşumun kendi vizyon ve programları var.

İç muhalefet hala uluslararası toplum tarafından dikkate alınmış ve tanınmış değil. Cenevre toplantılarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Rusya, Suriye iç muhalefetinin öne çıktığı Moskova toplantıları yaptı. İç muhalefetin kendi içinde birlik sağlaması, dış muhalefet ile asgari müştereklerde buluşturulması ve uluslararası toplum tarafından tanınmasının sağlanması gibi amaçları olan bu toplantılar ülke içinde kayda değer hareket yarattı.

On yıllarca devam eden tek partili sistem ve baskıcı bir dönemin ardından iç muhalefetin toparlanma aşamasında olduğu söylenebilir. İç muhalefet içinde uzun süre hapiste kalmış, işkence görmüş isimler de var. Halk nezdinde “rejime karşı bedel ödemiş” şeklinde değerlendirilen bu isimlerin dış muhalefete göre tabanı oldukça geniş.

Suriye’de geçiş hükümeti ve seçim süreçlerinde iç muhalefetin daha etkili bir şekilde öne çıkacağı söylenebilir.

Neye göre kime göre ılımlı?

Ülke içinde uzunca bir süredir tartışılan konulardan biri de “silahlı gruplar içinde yer almış binlerce insana ne olacağı…” ÖSO ve Suriye ordusu arasında birçok yerde uzlaşma, ateşkes sağlanmış durumda. Tartışmalı gruplar daha çok IŞİD ve Nusra Cephesi gibi örgütler içinde olmayan ancak mezhepçilik güden, dini ajandaları olan silahlı gruplara dair… Mesela, Suudi Arabistan tarafından desteklenen ve Şam banliyölerinde etkili olan İslam Ordusu ve lideri Zehran Alluş ile yönetimin uzlaşıp uzlaşamayacağı Şam sokaklarında tartışılan konular arasında.

Ancak silahlı grupların pozisyonunu, uzun vadeli konumlarını belirleyecek olan eşik IŞİD karşıtlığı olacak gibi görünüyor. Şimdiye kadar Suriye ordusu ile savaşmış olsa da örgütler için ılımlı/radikal tanımlamaları IŞİD ve Nusra Cephesi gibi örgütlere karşı savaşa aktif katılımları nispetince yeniden yapılabilir.

IŞİD ile kim savaşacak?

ABD IŞİD’e karşı savaşta Suriye’ye kara birliği göndermeyeceğini duyurdu. Rusya, hava saldırıları ile sınırlı kalacağını açıkladı. Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahale arzusu var ancak bunun Kürt bölgeleri ile sınırlı kalacağı açık. Diğer taraftan Suriye’de sahada IŞİD ve benzeri radikal gruplarla savaşabilecek kapasitedeki 3 büyük güç Suriye ordusu, YPG, Nusra Cephesi…

ABD, Türkiye, Suudi Arabistan gibi ülkelerin Suriye ordusu ile işbirliği yapması çok zor. ABD, YPG’yi desteklese de YPG’nin Türkiye başta olmak üzere bütün ülkelerden destek alması mümkün görünmüyor.

Bazı ülkeler dolaylı olarak desteklese de hiçbir ülke IŞİD’e karşı El Kaide’ye biatlı Nusra Cephesi’ne açıktan onay veremez. Tablo genel olarak özetlendiğinde ortaya “IŞİD ile kim savaşacak?” sorusu çıkıyor.

Ülke içinde 1000’den fazla silahlı grup bulunuyor. Bu grupların bir kısmı savaşa taraf olan ülkelerin itiraz etmeyeceği ve “ara formül” sayılabilecek oluşumlar kurarak IŞİD’e karşı cephe almaya başladılar. Bu oluşumların kapasitesi, hangi ülkeler tarafından ne ölçüde desteklendikleri henüz belirsiz ancak gerek Rusya’nın gerek Şam yönetiminin bu duruma itirazı olmadığı söylenebilir.

Kısaca özetleyecek olursak Viyana mutabakatının gerek sahadaki güçlerin gerekse vekalet savaşına taraf ülkelerin pozisyonlarını şekillendirmeye başladığı bir sürecin maddeler halinde tanımlandığı eşik olduğu söylenebilir. Şimdi askeri ve siyasi açıdan taşların dağıldığı ve kartların yeniden karıştırıldığı bir dönem başlıyor. Suriye’de çözüme giden yol çok uzun, umalım ki Viyana’ya uzanan yol kadar kanlı olmasın…

Kategoriler

Güncel Dünya Dünya



Yazar Hakkında