Süleymaniye’de savaşın gölgesinde edebiyat

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki Süleymaniye şehrinde, Galawêj Kültür Edebiyat Festivali’nin 19.’su yapıldı.

Festival organizasyonun başında bulunan ve YNK Politbüro Üyesi olan Mele Bextiyar, 2016’da 20.’si düzenlenecek olan festivalin bir gününü “Ermeni-Kürt Diyaloğu”na ayıracaklarını, Ermenistan’dan, Türkiye’den, Avrupa’dan, Amerika’dan ve Kürdistan’dan Ermeni edebiyatçıları, sanatçıları ve aydınları festivale davet edeceklerini söyledi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki topraklarda 6 ila 10 bin arasında Ermeni yaşadığını söyleyen Bextiyar, “Ermeni katliamlarında her ne kadar bizim suçumuz olmasa da -biz o zamanlar ne devlet, ne de iktidar idik- tarihsel kökleri derin olan bu dostluğu güçlendirmek için çabalamak bizim görevimizdir” dedi.

Süleymaniye’de 19.’su düzenlenen Galawezh (Galawêj) Kültür ve Edebiyat Festivali’ne Türkiye’den konuşmacı olarak katılan Bülent Usta, festivalle ilgili gözlemlerini Agos’a yazdı.

Kürdistan Hükümeti’ne yakın sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu bir çatı örgütlenme olan Çawdêr (Gözlemci) Aydınlatma Merkezi’nin çabalarıyla 19 yıldır Galawêj Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Galawêj Kültür Festivali”nin bir gününün, bu yıl Yaşar Kemal vesilesiyle Türk edebiyatına ayrıldığını, Baker Schwani’den gelen davetle öğrendim. Baker Schwani’yi, eski Med TV’de Sorenice haberler sunarken hatırlayanlarınız olacaktır mutlaka, her ne kadar son zamanlarda neredeyse Orhan Pamuk’un romanlarını Kürtçeye çevirerek çevirmen kimliğiyle tanınıyor olsa da… 

Benim dışımda, Türkiye’den Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Baban, Ahmet Güneştekin, Müslüm Yücel, Yavuz Ekinci, Ayşegül Tözören ile, Almanya’da yaşayan ve devam eden davası yüzünden Türkiye’ye gelemeyen romancı Doğan Akhanlı davet edilmişti. 

Yavuz Ekinci, Bülent Usta ve Ayşe Baban (soldan sağa)

Festivalin açılışına Celal Talabani’nin oğlu ve  Kürdistan Bölge Yönetimi Başbakan Yardımcısı Qubat Talabani, festival organizasyonun başında bulunan YNK Politbüro Üyesi Mele Bextiyar, Tunuslu şair Fatima bin Mahmut, İranlı şair Ferzane Qewami (Farzaneh Ghavami), oyuncu ve yönetmen Şivan Atuf gibi pek çok ünlü isim katıldı. Açılışta, Şivan Atuf’un ‘Ev ve Anahtar’ adlı kısa filmi de gösterildi. 

Açılıştan sonra iki panel düzenlendi. İlk panel, Kürt edebiyatının Süleymaniyeli en büyük şairlerinden Şêrko Bêkes hakkındaydı. Bazı şiirleri ve kitapları Türkçeye çevrilen Şêrko Bêkes’in “Ben uzun boylu bir sızıyım / Başka bir acının omzuna konmadan; / Yaralar nerede ise beni bulur” dizelerini unutmak mümkün değil. İkinci panel, yine Süleymaniyeli ünlü bir yazar olan İbrahim Ahmed hakkındaydı. Sonraki gün, “Kadın Günü” başlığı altında, kadına yönelik şiddet başta olmak üzere, kadın sorunlarına ve araştırmalarına ayrıldı. “Kadın ve savaş”, “Kürt kadınları ve edebiyat”, “kadın , direniş ve ulus”, “Kürt kadınları ve terörizm” gibi çeşitli başlıklar altında, oldukça canlı bir tartışma ortamı vardı, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Hollanda ve Kürdistan’dan çok sayıda araştırmacı ve akademisyenin katıldığı. Sonraki gün, “Türk edebiyatı” ve “Yaşar Kemal” başlıkları altında iki ayrı panel gerçekleşti, ilk panelde ben de günümüz edebiyatı hakkında bir konuşma yaptım. Müslüm Yücel, Osmanlı Türk romanında Kürt imgesini; Yavuz Ekinci, felaket günlerinde edebiyatın yerini; Doğan Akhanlı, Türkiye’deki edebiyatın gelişimini değerlendirdi. 

Konuşmalarımızdan hemen sonra, sahneye festival organizasyonunun başında bulunan ve YNK Politbüro Üyesi olan Mele Bextiyar çıktı ve Türkiye ile ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilere verdikleri önemden bahsetti ve kendisi için Yaşar Kemal’in değerini, eserlerinden alıntılar yaparak anlattı. İşte o konuşmada, Osmanlı’dan bahsederken sözü Ermeni Soykırımı’na getirerek, önümüzdeki sene festivalde “Ermeni-Kürt Diyaloğu” başlığı altında özel bir gün düzenlemek istediklerini ilan etti. Ermenistan’dan, Türkiye’den, Avrupa’dan, Amerika’dan ve Kürdistan’dan Ermeni edebiyatçıları, sanatçıları ve aydınları festivale davet edeceklerini söyledi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki topraklarda 6 ila 10 bin arasında Ermeni yaşadığını söyleyen Bextiyar, “Ermeni katliamlarında her ne kadar bizim suçumuz olmasa da -biz o zamanlar ne devlet, ne de iktidar idik- tarihsel kökleri derin olan bu dostluğu güçlendirmek için çabalamak bizim görevimizdir” dedi. 

Sonraki panel, Yaşar Kemal hakkındaydı ve panelin açılışını Ayşe Baban, Yaşar Kemal’in ‘Binbir Çiçekli Bahçe’ adlı kitabında yer alan ve 2009’da Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptığı o unutulmaz konuşmayı okuyarak yaptı. Ayşegül Tözören, Ahmet Güneştekin ve Müslüm Yücel’in konuşmalarıyla sürdü panel. Sonraki günlerde ise Arapça, Farsça ve Kürtçe edebiyat ve araştırmalarıyla, siyasi analizlerle ilgili panellerle devam etti festival. Bu panellerin arasında, “Türkiye’de Solun Gelişimi” gibi başlığa sahip olanlar da vardı.  

Velhasıl, Süleymaniye, Ortadoğu’nun bir kültür merkezi, tarih içinde de hep bu özelliğiyle öne çıkmış bir şehir. Bu festivalin, 19 yıldır, savaş koşullarında dahi sürüyor olması ise büyük bir başarı. 

Süleymaniye’nin üzerinde savaş uçakları uçmuyordu, tanklar ya da koşturan askerler de yoktu etrafta, ama savaşın soluğunu hissetmek yine de mümkündü. Bir tedirginlik, daha çok da belirsizlik duygusu hâkimdi şehre. Çünkü bütün dünyanın gözü bu topraklardaydı, Suriye’de süren savaş hemen burunlarını dibindeydi. Rudaw’da edebiyat programı hazırlayan ve kendisi de yazar olan Ferhad Çomanî, Şengal’deki çatışma bölgesine giden bir gazeteci. Hâlâ burnuna ceset kokularının geldiğini anlattı bana. Konuştuğum kişiler, IŞİD teröründen çekiniyorlardı, çünkü o terörün mağdurlarıyla birlikte yaşıyorlardı. Türkiye’de olup bitenler, Kürt şehirlerinde, kasabalarında yaşanan çatışmalar, onlar için bir başka tedirginlik kaynağıydı. Halktan konuştuğum kişilerle, şehrin ileri gelenleri ve zenginlerinin yorumları birbirinden farklıydı. İran’da üniversite öğrencisi olan bir genç, Kürtlerin birlik olamamasından, milli bir siyaset izlenemeyişinden, belirsizliklerden şikâyet ederken, petrol kuyuları olan bir işadamı ise böyle bir birliğin olduğunu, belirsizliklerin olmadığını, güvenlik konusunda kaygıları olmadığını söylüyordu. Halk, Şengal’de olduğu gibi, Kürt güçlerinin işbirliğinin devam etmesini istiyordu. Türkiye’de hükümetin Kürt açılımı yaptığı dönemdeki gibi barış sürecinin yeniden başlamasının, ekonomik ve kültürel olarak bölge için elzem olduğu konusunda da herkes hemfikirdi ve Erdoğan’ın Kürt sorununa yaklaşımındaki politika değişikliğini anlamakta güçlük çekiyorlardı. 

Süleymaniye’de genç edebiyatçılarla konuşurken, edebiyat ruhumuzun birbirine çok benzediğini, internetin kültürel sınırları ortadan kaldırdığını düşündüm. Müslüm Yücel’in “yaralarını saramadan yeni yaraların açıldığı bir şehir” dediği Süleymaniye’den ayrılırken, “yağmur ve ateş”in şairi Şêrko Bêkes’in "Çocukların parmaklarıdır şiir, Kürdistan ve Ruanda’nın cehenneminde elinden ne gelir ki?" sözündeki gibi bir his kalmıştı içimde. Biz orada edebiyat konuşurken, yanı başımızda savaş sürüyordu çünkü…

Kategoriler

Kültür Sanat Edebiyat



Yazar Hakkında