BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Madagaskar belgeseli

Evet dostlar, hiç şaşırmayın, bu hafta size küçük bir Madagaskar belgeseli sunacağım. Efendim, coğrafi olarak Afrika kıtasının bir parçası konumunda bulunan Madagaskar, süper kıta Gondvana’nın parçalanmasıyla, yaklaşık 88 milyon yıl önce Hindistan kara kütlesinden ayrılmışmış. Böylelikle, adanın coğrafi olarak izolasyonu, üzerindeki bitki örtüsünün ve hayvanların tamamen dış dünyadan bağımsız bir şekilde gelişmesine yol açmış. Madagaskar’daki bitki ve hayvan türlerinin %90’ı dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmamaktaymış. 

İç ses: “Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım / Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım…” Ay, kafamın içinde bozuk plak gibi tekrarlanan bu Ahmet Kaya şarkısını susturamıyorum. Dış ses: “Biz tanımaz mıyız sanki? Sus sen, sus! Ben belgesel yazıyorum.”

Devam. Madagaskar’da, farklı bölgelerde birkaç farklı iklim bir arada yaşanıyormuş. Bol yağmur alan doğu tarafında sık yağmur ormanları yer almaktaymış. Ve de belirli aralıklarla şiddetli tropikal fırtınalara ve siklonlara maruz kalabilmekteymiş. Orta kesiminde yer alan yüksek yaylalarda serin ve kurak bir iklim hâkimmiş. Güneybatı bölümleri ise ada genelinde en kurak bölümü oluşturmaktaymış. Burada çöl alanları gözlemlenmekteymiş. Bu farklı iklim özellikleri ve dünyadaki bütün karalara uzak oluşu nedeniyle yalnızca burada rastlanan bazı hayvan türleri barınmaktaymış.

İç ses: “İyice saçmalıyorsun ha, nereden çıktı bu belgesel teranesi? İki laf etmeyecek misin olan biten hakkında?” Dış ses: “Hayır, etmeyeceğim.” İç ses: Ha anladım, haber kanallarını izleyip sinir olmamak için belgesel kanalları izlemek gibi bir şey yapıyorsun galiba.” Dış ses: “Anladın sen onu, öyle gündemlere falan bulaşmayacağım, neme lazım, doğru laf edeni yaşatmıyorlar. Can Dündar’ın düştüğü durum gibi durumlara bile razı gelinecek neredeyse. Eh, ölümden evla olmalı. E ne yapacağız, yalanlarla mı avunacağız? En iyisi senin gibi dürtüp duran iç sesine kulaklarını tıkayıp suya sabuna dokunmaz bir şeylerden söz etmek.”

Devam. Ada biyolojik çeşitlilik alanında dünyanın önde gelen bölgelerinden biri konumundaymış, ama yüzyıllar içerisinde insan yaşamının başlamasıyla bu çeşitlilik tehdit altına girmişmiş. (Vay canına, çok şaşırdım.) Bu ada, genel verimsizliğe neden olan kırmızı toprakları yüzünden ‘Büyük Kızıl Ada’ olarak da anılırmış. Aslında bir Penguen belgeseli şe’ttirecektim ama pek dalga geçer gibi olur da ters teper diye vazgeçtim. Bu Madagaskar da epey ilginç.

İç ses: “Yerde yüzüstü yatan bedenin fotoğrafını Hrant’ın, yıllardır hafızalardan silinmeyen fotoğrafıyla yan yana koyup gönderiyorlar boyuna, malum paylaşım sitelerinden. Bakıp bakıp gözlerin nemleniyor, boğazın düğümleniyor madem, iki laf etsen ya. Zaten ilk gördüğünde aynı şey gelmemiş miydi senin de aklına? Eee, aklın yolu bir tabii.” Dış ses: “Sus dedim ya sana, kışkırtıp durma öyle, bir şey söylemeyeceğim işte, bir kere bağladım belgesel kanalına, dönmeyeceğim kararımdan. Sen dur hele, daha neler neler planlıyorum, daha nice doğa belgeseli konusu var kafamda; çiçek, böcek, kelebek, karıncaların sosyal hayatı, denizatlarının aşk dansları, lemurların çiftleşmesi.” Ay, gülesim geldi, bilgisayar ‘lemur’ kelimesine hata verdi, tanımıyor.

Biraz da Madagaskar’ın sosyal hayatına ve siyasetine falan girecektim ama pek bi karışık. Uğraştırmayayım şimdi sizi çözmek için. Hele biraz araştırıp da cumhurbaşkanının adını görünce hepten vazgeçtim. Şimdi sıkı durun, yazıyorum: Hery Rajaonarimampianina. Nasıl? Üç gün sürer ezberlemek. Yanlış yazmayayım diye her tarafa not aldım.

İç ses: “Bu arada, sözde çatışmada kaza kurşunuyla pisipisine harcanan Tahir Elçi’nin katilini, kaçarken önlerinden geçtiği 37 polisin, aralarında bir metreden az mesafe olduğu halde, durmadan makineli tüfek gibi patır patır ateş edip de bir türlü vuramamalarına ne dersin? Yakın plan çekilmiş video vızır vızır dolaşıyor paylaşım sitelerinde.” Dış ses: “Vah vah, demek hiçbiri iyi nişancı değilmiş. Boşuna uğraşma, bir şey demeyeceğim.”

İç ses: “Peki ya Beyoğlu’nda bu acı olayı protesto için toplanmak isteyen insanlara polisin tazyikli su ve biber gazıyla müdahalesine ne diyeceksin?” Dış ses: “Kapa çeneni beyin! Öldürecek misin beni? Zaten iyice yemişim kafayı. Ne diyeceğim? ‘Allah’ diyeceğim ‘Allah’! Onlar zaten Ankara’daki patlamadan sonra da sıkmamışlar mıydı o mereti?”

Tamam, zaten yerim doldu. Bitiriyorum. Haftaya size lemurların cinsel hayatını anlatacağım. Bilmem, belki de denizatlarınınkini anlatırım. Bundan sonra böyle. Zamanla iç sesimi susturmayı da başarabilirsem, her şey süper olacak. Nasıl fikir ama?