Mattia Pascal’ın ilk iki ölümü

BÜRKEM CEVHER

Nobel ödüllü yazar Luigi Pirandello’nun 1904 yılında yayınlanan başyapıtı ‘Mattia Pascal Sahiden Yaşadı mı Yaşamadı mı?’ dilimize tekrar kazandırıldı. Romanın kahramanı Mattia Pascal, “... ben halihazırda iki kez ölmüş bulunuyorum (bunun bana ne kadar acı verdiğini Tanrı biliyor). İlkinde yanlışlıkla olmuştu bu, ikincisinde ise... Nasıl olsa okuyacaksınız şimdi...” diyerek başlar hikâyesini anlatmaya. 

Sıradan bir adamın sıra dışı hikâyesi

Mattia Pascal zengin bir tüccarın oğlu olarak dünyaya gelir, ancak babasını küçük yaşta kaybeder.  Annesi miras kalan mülklerin idaresini verdiği adam tarafından dolandırılır, Mattia yetişkinliğe geçtiğinde ellerinde çok az toprak kalmıştır. Kötü giden bir evliliği vardır. Çok sevdiği kızının ve annesinin neredeyse eş zamanlı ölümünden sonra eline geçen az miktardaki para ile evinden biraz olsun uzaklaşmak ister ve Nice’e gider. Dönüş yolunda köyünde çürümüş bir ceset bulunduğunu, bu cesedin karısı ve kayınvalidesi tarafından Mattia Pascal olarak teşhis edildiğini öğrenir. Böylece ilk ölümü gerçekleşir Mattia’nın.

Önce hemen bu yanlışı düzeltmek istese de uzun süren tren yolculuğu boyunca bu ölümün onu özgürleştirdiğine kanaat getirir. Sonunda karısından ve sürekli kendisini azarlayan, ona hayatı zehreden kayınvalidesinden kurtulmuştur. Özgürlüğün tadını iki yıl boyunca her istediği yere seyahat ederek çıkartır. Hatta Torino’da Po nehri üzerindeki köprüden izlediği manzara karşısındaki hislerini “... bu manzarayı seyrederken öylesine derin bir mutluluk duydum ki, delireceğim diye bir korku düştü içime,” sözleriyle anlatır.

Ancak bir köpek almaya karar verdiğinde özgürlüğünün sınırlarının farkına varır. Mattia Pascal artık Adriano Meis olmuştur ama bir köpek alması durumunda vergi vermesi, vergi verebilmek için de geçerli belgeleri olması gerekmektedir. “Adım ne olursa olsun! Artık kendi malım olan bir eve, eşyalara sahip olamayacağımı sezinliyordum” diye düşünür.

Yavaş yavaş yerleşik bir hayat sürmek istemektedir. Sonunda Roma’da mobilyalı bir oda tutar. Ev sahibinin kızı Adriana’ya aşık olacak ancak bu aşkın imkansızlığını da fark edecektir. Sürekli yalan söylemek zorunda kalmak, aslında evli bir adam olduğunu açıklayamamak onu gittikçe sınırlandıracak ve bu sınırlardan kurtulmanın tek yolunun ikinci kez ölmesi olduğunu anlayacaktır. “Bir ölüm yalanından doğan bu gölge hayat, yine bir ölüm yalanıyla layık olduğu sona kavuşacaktı! Böylece her şeyi yoluna sokmuş olacaktım.”

Hepsi Kopernik’in suçu

Her ne kadar konusu oldukça karamsar olsa da ‘Mattia Pascal Sahiden Yaşadı mı Yaşamadı mı?’ trajikomik bir hikâyedir. Mattia sıradan bir adamdır, hatta saf bir yanı da vardır. Her zaman akıllıca kararlar alamaz, onu çoğu zaman hayatın akışı yönlendirir. Yine de sıra dışı bir yaşamdır onunkisi. Ancak ne kadar sıra dışı olursa olsun, her bir bireyin biricik yaşamının evrenin büyüklüğü karşısında önemsiz olduğunu düşünür. “Lanet olsun Kopernik’e... Kopernik’tir insanlığı umulmadık bir derdin içine atan, hep şu Kopernik. Gitgide sonsuz derecede küçük varlıklar olduğumuz yolundaki yeni düşünceye alıştırdık kendimizi. Bunca güzel icadımızı ve keşiflerimiz unutarak şu evrende hiçin hiçi olduğumuza inandık... Bizim hikâyelerimizin kurtçukların yaşamöyküsünden farkı yok...” Yine de insanların kendilerini mutlu hissetmeye, mutlu olmak için de önemli olduklarını düşünmeye ihtiyaçları vardır.  O nedenle de evren karşısında ne kadar küçük olduklarını unutmaya meyillidirler.

Pirandello’nun sonsözü

Kitabın 1921 yılında yayınlanan yeniden basımı için yazdığı sonsözde, Pirandello kitabın ilk basımına yapılan eleştirilere yanıt verir. Kitabı çoğunlukla gerçeğe uygun olmadığı ve inandırıcılıktan uzak olduğu için eleştirilmiştir.

“Hayattaki bir olay saçma olabilir; bir sanat eseri, eğer gerçek bir sanat eseriyse, saçma olamaz. Dolayısıyla, bir sanat eserini saçma ve inanılmaz  olduğu gerekçesiyle hayat adına eleştirmek düpedüz aptallıktır. Sanat adına, evet. Ama hayat adına değil.” Bu sözleriyle de hem bilimkurgu hem de absürt edebiyat için bir yol açmaktadır Pirandello.

Kitabının yayınlanmasından yaklaşık yirmi yıl kadar sonra kitaptaki olayların bir benzeri İtalya’da Calvairate bölgesinde yaşanmıştır. Pirandello son darbeyi “Ve şimdi, eski inanılmazlık suçlamasının hatırlanmasıyla birlikte, hayal gücü hayatın ne kadar inanılmaz olabileceğini kanıtlamaktan zevk alıyor” sözleri  ile vurur. Bu sefer kurgu, hayattan önce davranmıştır.

Pirandello’nun bu eseri hem sıradan bir adamın yaşadığı sıra dışı olayları anlatmakta hem de yazarın yaşam ve ölüm üzerine düşüncelerine yer vermektedir. Ancak yazar da kendi biricik yaşamlarımızın, bizim için ne kadar değerli olursa olsun, evrende bir kurtçukla aynı derece değerli/değersiz olduğunun farkındadır. Bu değersizliği unutma eğiliminde de olsak dünyada daha büyük acılar, facialar sürekli olmaktadır. Sonuçta koca evrende minicik bir nokta değil miyiz? Lanet olsun Kopernik’e!

Mattia Pascal Sahiden Yaşadı Mı Yaşamadı mı?
Luigi Pirandello
Çeviri: Adnan Cemgil
Everest Yayınları
282 sayfa.