Böyle buyurdu Mark Twain

RAFİ ATAM 

Kasvetli bir öğreti; ilham verici, şevke getirici, moral yükseltici değil. İnsanın içindeki görkemi götürüyor, içindeki gururu götürüyor, içindeki kahramanlığı götürüyor, onu tüm kişisel itibarından, tüm alkıştan mahrum bırakıyor…”

Biz insanlar…

Biz insanlar bulduğumuz her fırsatta ne kadar mükemmel yaratıklar olduğumuzdan dem vurur dururuz. Doğanın bize başka canlılara karşı olmadığı kadar cömert davrandığı, bunun sadece insan ırkına bahşedilmiş bir istisna olduğu fikri her birimizin düşünce dünyasında bir şekilde hayat bulur. Hatta zaman zaman bu durumu abartır dünyada oluşumuzun kâinat için bir şans olduğunu söyleyecek kadar ileri gideriz. Bu fikrimizi ise yaptığımız göğü delen binaları, geliştirdiğimiz teknolojik aletleri örnek göstererek komik bir biçimde desteklemekten geri durmayız. Her şey bizim kontrolümüzdedir. Aklımızla her türlü sorunu çözer, dünyanın sahibi ve daimi bekçisi oluşumuzu fırsatını bulduğumuz her an göğe doğru havai fişekler atarak kutlarız. Çünkü biz insanlar dünyaya anlam katan yegâne varlıklarızdır. Peki ya bu güne kadar kendimize yakıştırmış olduğumuz tüm bu sıfatların bir yanılsama olduğunu iddia eden biriyle karşılaşsaydınız  ne düşünürdünüz ? Üstelik bunu iddia eden kişi tartışmayı açarken insanın sadece bir makine dış etkiler sayesinde çalışan bir otomat olduğunu ve sandığının aksine hiç de özgür bir iradeye sahip olmadığını söyleyerek söze başlasa... Mark Twain bu kışkırtıcı fikrine biraz olsun ilgi duyan herkesi  ‘İnsan Nedir?’  adlı çalışmasında yarattığı fikir ve tartışma dünyasına davet ediyor.

Öncelikle Mark Twain’in “İnsan Nedir?” adlı kitabının onun alışılagelmiş yazarlık kimliğinden oldukça farklı bir çalışma olduğunu belirtmekte yarar var. ‘İnsan Nedir?’ yazarın yapıtları arasında açıkça en felsefi fikirlere sahip olanıdır denilebilir. Twain kitabı ilk kez 1906 yılında anonim olarak yayımlar ve baskı sayısını 250 ile sınırlı tutar. Aslında yazarın bu davranışının sebebi kitap yayımlanmadan 23 yıl önce yaşadığı bir olaydan kaynaklanmaktadır. Yazar kitabı üyesi olduğu ‘Monday Evening Club’ topluluğuna ‘Mutluluk Nedir?’ başlığı ile sunmuştur. Topluluğun diğer üyeleri Twain’in sunumuna beklemediği kadar büyük bir tepki gösterip kınayınca, projesini rafa kaldırmak zorunda kalan yazarın cesaretini tekrar toplaması 23 yıl alacaktır. Fakat bu cesareti dâhi belli bir ölçüde kalacak, aradan geçen onca zamana rağmen eseri sınırlı ve anonim bir şekilde basmaya mecbur kalacaktır. Twain kitabın yayımlanmasından sonra, o yıllarda yaşadığı buhranı kendi ağzından şöyle aktaracaktır.

“Sayfalardaki her bir düşünce, milyonlarca insan tarafından düşünülmüş (ve tartışma götürmez oldukları kabul edilmiştir.) -ve üzerleri örtülmüş, gizli tutulmuştur. Onlar düşündüklerini niçin dile getirmediler? Çünkü çevrelerindeki insanların onları kınamalarından korktular (ve kınamalara katlanamadılar.) Ben niçin yayımlamadım? Sanırım beni de aynı sebep engelledi. Başka sebep bulamıyorum.”

‘İnsan Nedir?’ öncelikli olarak bugüne kadar ezbere bildiğimizi düşündüğümüz tüm yargılarımızın ve doğrularımızın temeline dinamit koymaya talip bir düşüncenin ürünü. Açık söyleyeyim okurken önceleri sinirlerinize hâkim olamayacağınız anlar yaşayabilir, kendinizi birdenbire “hadi canım, olur mu öyle şey”  derken bulabilirsiniz. Kitabı bir daha açmamak üzere kapatabilirsiniz. Bu kitap sizin o her zaman övündüğünüz “demokratım, başka fikirlere saygılıyım,” iddianızın bir nevi sınavı olabilecek kadar çetin bir serüven vaat ediyor.

Twain, ‘İnsan Nedir?’ kitabında biri yaşlı diğeri genç olan iki adam üzerinden sokratik bir tartışma açıyor. İnsanın pek övündüğü eylemlerinin, yapıp etmelerinin arkasında çok temel bencil bir güdü bulunduğunu, yapılan hayır işlerinin, özverilerin hiç de sanıldığı gibi ulvi niyetlerle değil tümüyle bencillik üzerinden yürüdüğü iddiasını yaşlı adamın ağzından hararetli bir tartışmaya dönüştürüyor. Tahmin edebileceğiniz gibi genç adam ise bu aykırı fikirlere tüm toyluğu ve duygusallığı ile karşı koymaya çalışıyor. Kimi zaman çelişkilere düşen yaşlı adamın tutarsız argümanlar sunduğu durumlarda ise okuyucu üçüncü bir şahıs olarak tartışmaya dâhil olabilmenin hazzını yaşıyor. Sanırım kitabı ilginç ve zevkli kılan da bu olsa gerek, sayfaları çevirirken neredeyse parmağınızı kaldırıp söz isteyeceğiniz kadar akıcı bir tartışma ortamında hissetmeniz büyük olasılık.

“Tehlikeli olmayan fikirleri kim ne yapsın ki?

Son olarak Twain’in dehası tüm dışlanmışlığına ve korkusuna rağmen kendisine bir yol bulup su yüzüne çıkmayı başarmış görünüyor. Biz okurlara ise bu “tehlikeli” fikirler üzerine düşünmek, tartışmak, içselleştirebildiklerimizi ise belleğimize katmak kalıyor. Kitabın önsözünde çevirmenin yazdığı gibi “Tehlikeli olmayan fikirleri kim ne yapsın ki ?”

İnsan Nedir?
Mark Twain
Çeviri: Utkan Atbakan-Gamze Keskin Yurdakurban
Dedalus Kitap
136 sayfa.