Antalya’da sansür kaldığı yerden

Festival, işini garantiye almak amacıyla belgesel yarışmasının yerine izleyici ödüllü belgesel seçkisi yaparak, festivalin aslında geçen seneki tartışmalardan pek de ders almadığını bir kez daha gösterdi.

Türkiye’de son birkaç yıldır sinema emekçileriyle festivaller arasında gerilimli bir ilişki var. Geçen sene Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Gezi Direnişi’ni konu alan ‘Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek’ belgeseline festival komitesi tarafından uygulanan sansürün ardından İstanbul Film Festivali de ‘eser işletme belgesi’ni öne sürerek ‘Bakur’ belgeseline sansür uyguladı ve Bakanlığın yasakçı zihniyetine boyun eğdi. Devletin sansür uygulamayı akıl edemediği ya da unuttuğu yerde kurumlar ve kişiler devreye giriyor artık. Yıllarını sinemaya vermiş; söyledikleriyle, yazdıklarıyla önemsenen isimler sansürün uygulayıcılarına dönüşebiliyorlar bir anda. 

Geçen senenin sansürcü festivali Antalya Film Festivali bu sene daha başlamadan tartışmaların odağındaydı. İsmindeki ‘altın portakal’ı çıkararak işe başlayan festivalin seçim süreci nedeniyle tarihi ertelendi. Ardından ulusal yarışmanın bu sene kaldırılacağı konuşuldu. Uluslararası festival olma iddiasıyla ulusal yarışmanın para ödülleri azaltıldı, yan kategorilerdeki ödüller kaldırıldı. Festival, işini garantiye almak amacıyla belgesel yarışmasının yerine izleyici ödüllü belgesel seçkisi yaparak, festivalin aslında geçen seneki tartışmalardan pek de ders almadığını bir kez daha gösterdi.

Sansürlenen konuşmalar

Tüm bunlara rağmen başlayan ve sakin geçen festivalin kapanış töreninde olanlar oldu. Kapanış töreninde yaptığı konuşmanın bir yerinde “Antalya gibi festival ve benim gibi başkan bulamazsınız” diyen belediye başkanı Menderes Türel’in özgüveni ve sürekli ön planda olma çabaları iktidarın kibirli zafer duygusunun dışavurumu gibiydi. Farklı sesleri susturarak, görmezden gelerek yaratılan zafer sarhoşluğu “yeni Türkiye”nin ruh haline dönüşmüş durumda. Gecenin canlı yayınını yapan A Haber’in sansürü de bu ruh halinin bir parçası kuşkusuz. Korkudan, paranoyadan beslenen ve muhalif gördüğünü ezen bir ruh hali... Festivalden 4 ödülle dönen Sarmaşık’ın yönetmeni Tolga Karaçelik ve filmin oyuncusu Nadir Sarıbacak’ın konuşmalarının sansüre uğramasında da bu korkunun izleri vardı.

İktidarın baskılarına karşı ses çıkaran, film yapmayı sürdüren ve sadece sözcükleriyle mücadele edenler sahnedeydi o gece. Tolga Karaçelik ödülünü hapiste olan Can Dündar ve Erdem Gül’e adayınca A Haber rejisi yönetmenin görüntüsünü keserek, kadrajını salon dışına kaydırdı. Her yeri hapishaneye dönüştürülmek istenen bir ülkede genç bir yönetmenin sitemi fazla görüldü. Şöyle diyordu Karaçelik:“Biz biliyoruz ki siz içerde olduğunuz sürece biz de içerdeyiz. Biz burada olduğumuz sürece siz de buradasınız. Sizin gibi insanlar sayesinde umudum artıyor. Bu ödül sizin için.”

Ödüller barış elçilerine adandı

‘Sarmaşık’taki muhteşem oyunculuğuyla ödülü alan Nadir Sarıbacak’ın “kardeşlik ve muhabbet dolu, bir duble rakılı” konuşması da iktidar medyasının sınırlarına takıldı o gece. Ama sosyal medyadan yayılan konuşma yüz binlere ulaştı bir anda. Canlı yayında sansüre tanık olurken, ulusal yarışmada gösterilen ‘Rüzgârın Hatıraları’ filminin yorgun aydını Aram’ın çağın karanlığını anlamaya ve onunla baş etmeye çalışan yüzü, salondaki çoğu insanın aklına gelmiş midir acaba? 1940’lerden 2010’lara ‘devlet katında’ değişen pek de bir şey yok ne de olsa.

Aram’ın yüzü Tahir Elçi’nin yüzüyle de buluştu kapanış töreninde. Festivalin uluslararası yarışma kategorisinde ‘En İyi Film’ ödülünü alan, Kürdistanlı bir yönetmenin film çekerken yaşadığı zorlukları perdeye taşıyan ‘Taşa Yazılmış Hatıralar’ filminin yapımcısı Mehmet Aktaş,bu ‘yaralı zamanlarda’ salondaki çoğu insanın yüreğine dokunmayı başardı ve salondan büyük alkış aldı: “Bu ödül, yaşamlarıyla, hayalleriyle bütün dünyamızı güzelleştirmeye çalışan, Yılmaz Güney gibi Türkiye’yi güzelleştirmeye çalışan, Türk ve Kürt halkının kardeşçe yaşamasını isteyen bütün barış elçilerinindir. Ben bu ödülü Tahir Elçi’nin hanımı Türkan Elçi’nin şahsında Cizre ve Diyarbakır’da çocuklarını kaybeden bütün Türk ve Kürt annelerine bağışlıyorum. Burada size yeni yıl dileğimi iletmek istiyorum. İstiyorum ki adı çözüm süreci, barış süreci neyse yaralı coğrafyamıza barış gelsin.”

Festival için ‘muhabbetle’ ve canla başla çalışan festival emekçilerini de anmadan geçmeyelim. Tüm festivallerde görmek istediğimiz profesyonellikte bir ekip çalışması vardı Antalya festivalinde. Film programından festival gazetesine, tanıtım filminden yan etkinliklere her şeyi titizlikle hazırlayan, sansürün ve sıkıcı bürokratların gölgesinde isimleri hiç zikredilmeyen festival emekçilerinin de haklarını teslim edelim. 

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema



Yazar Hakkında