Hiç bilmediğimiz Ermenistan

ÜMİT BAYAZOĞLU

Aras Yayıncılık tarafından basılan, Ronald Grigor Suny’nin yazdığı “Ararat’a Bakmak” adlı kitap bize hiç bilmediğimiz modern Ermenistan’ı tanıtıyor. Neler pahasına kurulduğunu, Sovyet badiresini ve Soğuk Savaş yıllarını nasıl atlattığını, Berlin duvarı yıkıldıktan sonra bugünkü Ermenistan’a nasıl dönüştüğünü anlatıyor.

Ermeni tarihi, bölünme, çatışma, tecrit, işgal, fetih, baskı, sürgün ve katliamlar tarihidir. Ama bu tür felaketlere rağmen Ermeniler iki bin yıldır ayakta kalmayı başardılar. Hatta bazı akademisyenler, Ermenilerin yaşadıkları felaketler sayesinde yok olmadıklarını ileri sürmüşlerdir. Çünkü Ermeniler Kafkasya’dan Kilikya’ya, İstanbul’dan Van’a, Azerbaycan’a, İran’a kadar yayılmış bir coğrafyada hiçbir zaman bütünleşmeden ve çoğu zaman aralarında bir iletişim olmadan yaşayabildiler. Dolayısıyla nispeten özerk ya da bağımsız kaldıkları için asimilasyona direnebildiler. 

Ermeniler bu geniş coğrafyada küçük krallıklar, prenslikler arasında bölünmüşlerdi. 11. yüzyılda Türkler geldiklerinde ve 19. yüzyılda Ruslar Kafkasya’yı işgal ettiğinde ortada yekpare bir Ermenistan yoktu. Kültürleri, siyasetleri, hatta dilleri bile farklıydı. 

Kafkasya ve Anadolu farkı

18. ve 19. yüzyıllarda Türkiye Ermenileri, Rusya tahakkümündeki kardeşlerine göre daha yoksul, daha eğitimsiz, daha köylü ve daha ‘geri’ydi. Kafkasya’da Ermeniler, Anadolu’daki kardeşlerine göre daha eğitimli, daha özgürdü ve daha güvenlikli koşullarda yaşıyorlardı. Ticarette ve sanayide başarılıydılar. Rusya yerel yönetim reformu yapmıştı. Kafkasya’daki Ermeniler şehir meclislerine giriyor, belediye başkanı seçilebiliyordu. Bunların çocukları Moskova’da, Petersburg’ta eğitim görüyordu. İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan zengin Ermenilerin çocukları ise, Paris’te, Viyana’da, Roma’da üniversitelere gidiyorlardı. Bunun da etkisiyle İstanbul Ermenileri, Kafkasya’daki kardeşlerine göre daha liberal bir damar geliştirmişlerdi. Öte yandan Hınçak (1885) ve Taşnak (1890) partileri ise, Kafkasya Ermenilerinin eseriydiler.

Kafkasya Ermenilerinin yoksul sınıfları Bakü’deki petrol yataklarında ve Tiflis’te rafinerilerde işçilik ederken, Anadolu’daki köylü kardeşleri yüzyıl öncesinde yaşıyorlardı. Oralarda Fransız Devrimi yaşanmamıştı, Sanayi Devrimi olmamıştı. Ermeni burjuvazisi bunların sefaletinden kendini sorumlu görmüyordu. Bu nedenle Hınçak ve Taşnak partileri davalarına maddi destek sağlamak için zenginleri ‘terörize’ etmeye başlamışlardı. Milliyetçilere göre bunları kendine getirmek için biraz ‘silkelemek’ gerekiyordu.

Hınçak ve Taşnak partileri orta sınıf Ermenilerden giderek daha fazla destek görüyordu. Ancak tüm Ermenilerin aynı fikirde olduğu sanılmasın. Kafkasya’daki Ermenilerin bir kısmı, kültürel uyum içinde oldukları Rusya ile birleşmeyi savunuyordu. Taşrada bir kısım Ermenilerse, cemaat statüsünde ve kilise çatısı altında kalmayı tercih ediyordu. 

Rus ve Osmanlı imparatorluklarının gölgesinde Ermeniler, milli bir edebiyat ve bir basın geliştirdiler. Artık aydınlar kiliseden önce halka hizmet fikrindeydi. Başta yöntemleri itibariyle daha ılımlı olan hareket zaman içinde devrimci ve sosyalist bir kimliğe büründü. Sosyalizm, Ermenilerin davasını uluslararası hareketin bir parçası haline getirdi. 

Ermeni kalkışmasının dış kaynağı ise, asırlardır onları yöneten efendilerin ta kendisiydi. Ruslar ve Türkler, onlara ayrımcılık yapıyordu, en makul talepleri bile kabul edilmiyordu. Bu kaba politikalar yüzünden Ermeniler dönüp kendilerine baktılar. Artık kendilerini dini bir cemaat olarak değil, ortak bir tarihi ve kültürü olan bir millet olarak görmeye başladılar. 

Ermeni milliyetçiler, hükmü altında oldukları iki imparatorluğu birbirinden farklı değerlendiriyorlardı. Rusya, özerklik vaadini tamamen gerçekleştirmediği halde birçok Ermeni tarafından kurtarıcı olarak görülüyordu. Ruslara Türkiye Ermenistanı’nı işgal etme çağrısında bulunuyorlardı. Onlara göre Ruslar Avrupalı, Türkler ise Asyatik ve kültürsüz bir halktı. Rusların 1878’de Türkleri yenmesi, Kars ve Ardahan’ın işgal etmesi Rus yanlılarının heyecanını doruk noktasına çıkarmıştı. 

Ruslar Ermenileri özerklik vaadiyle oyalarken, Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’nın sıkıştırması sonucu modernleşme yönünde bir dizi reforma girişmişti. 1839 Gülhane Hatt-ı Şerif’iyle, 1859 Islahat Hatt-ı Hümayunu’yla, 1908 Anayasası’yla Osmanlı tebaası eşitlenmişti. Vergileri düşürülmüş, parlamentoda nüfusları oranında temsil hakkı kazanmışlardı. Bilhassa Anayasa’nın kabulü, Balkanlar’da için için yanmakta olan milliyetçi başkaldırının üstüne benzin dökmüştü. 

‘Ermenisiz bir Ermenistan’

Romanov Hanedanı ve Osmanlı Hanedanı, yani efendiler, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilerden kurtulmaya karar verdiler. Ruslar ‘Ermenisiz bir Ermenistan’ kurmaya çalışırken, Türkler daha toptancı bir çözüm bulmuşlardı: Soykırım. Osmanlı İmparatorluğu’nun reform girişimi başarısız olmuştu. Silahlı Ermeni direnişine Türkler misliyle karşılık verince, giderek daha fazla kurban üreten bir şiddet döngüsü yaratılmıştı. Amerika ve Avrupa’nın katliamları protesto etmesi Ermenileri cesaretlendiriyordu. Türkler, Ermeniler ve Kürtler arasında toprak ve yerel iktidar rekabeti doğmuştu. Türkler baş düşmanları olan Rusya ile olan sınırlarında, onlarla ittifak yapan bir halk istemiyordu. Neticede 1915’teki ölüm yürüyüşlerinde, yargısız infazlarda ve savaşlarda en az 600 bin ila 1.500 bin Ermeni yok edilmişti.   

Bu kaos ortamında Taşnaklar, Kafkasya’da iktidarı ele geçirmiş, bağımsızlığını ilan etmişti. Ancak, iki bin yıllık bu rüya, 1918-1920 arası sadece iki yıl sürebildi. Taşnaklar kısa iktidarları sırasında yerel Müslümanlara karşı şiddet kullandılar. Ruslar ve Türkler ise savaşın ardından toparlanır toparlanmaz Ermenistan’ı aralarında paylaştılar. Ermenistan’da ‘dışarıdan alınan, yukarıdan yönetilen bir devrim’ olmuştu. Birçok Ermeni’nin zihninde, Rusya’nın Ermenistan’a hâkim olmasını haklı çıkaran yegâne gerekçe, Rusya’nın koruması olmaksızın Ermenistan’ın var olamayacağı düşüncesiydi. Ama Lenin Türkiye Ermenistanı’nın ilhakına razı olmadı. Böylece Ermeniler 1923’te aldatılmış duyguları içinde istemeye istemeye Sovyet hâkimiyetine razı oldular. Onlar bu sayede en azından siyasi varlığını sürdürürken, Anadolu’da kalanlar Ermeni sıfatını yitirdiler. 

Ermenistan’da Sovyet Cumhuriyeti’nin kurulması, halk ayaklanmasıyla ya da halkın coşkulu katılımıyla değil, bağımsız Ermenistan’ın yenik, şevki kırılmış ve parçalanan Taşnak hükümetinin son çaresi olarak ortaya çıkmıştı. Rusların geri gelmesinin, bağımsızlıktan ve Türklerin katliamına uğramaktan daha iyi olduğunu düşünüyorlardı. 

Devrim öncesi Ermeni siyasi liderleri artık Sovyet Ermenistanı’nda hoş karşılanmıyordu. 1905’ten 1920’ye kadar Taşnaklar, Rus ve Türk saldırganlığının yarattığı çifte tehdide karşı, Ermenilerin başlıca koruyucusu olmuşlardı. Ama şimdi yeni düzende istenmiyorlardı. Mesela ‘halk kahramanı’ Antranik Paşa ABD’ye gitmek mecburiyetinde kalmıştı.

Sovyet liderler, Ermenilerin ulusal kültürünü canlandırmaya, ulusal dil kullanımını teşvik etmeye yönelik bir program başlattı. Ermenice, bütün kamu kurumlarında, mahkemelerde ve okullarda kullanılan resmi dil haline geldi. Sovyet Ermenistanı’nda buruk balayı ufak tefek bazı kazanımlarla Stalin başa geçinceye kadar sürdü.  Stalin gelir gelmez I. Beş Yıllık Kalkınma Programı’nı ilan etti. Toprak mülkiyeti ortadan kalktı. Zaten sefalet içinde olan köylülerin toprakları elinden alındı. Direnen köylüler tutuklandı, evlerinden sürüldü. Stalin idaresi, köylülerin geleneksel üretim tarzını yıktığı gibi ticaret burjuvazisini de yerle bir etmişti. Öte yandan Beş Yıllık Plan, sanayileşme hamlesi başlatmıştı. Elektrik santralleri, barajlar, fabrikalar, demiryolları yapılıyordu. Bu sayede azınlıkta olan işçiler, köylüleri de içine çekerek çoğunluğa geçtiler

Stalin yönetimi yıllar içinde daha da gaddarlaştı. Sovyet iktidarının ilk 15 yılında görev yapan yöneticilerin neredeyse tamamı sürüldü veya öldürüldü. Tasfiye edilenlerin içinde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, din adamları da vardı. Baskı ve zulüm Stalin’in 1953’teki ölümüne kadar kesintisiz sürdü.  

Stalin badiresinden sonra Sovyet Ermenileri Soğuk Savaş devrini yaşadılar. Sosyalist ideallerle kurulan Sovyet idaresi artık bir Slav diktatörlüğüne dönüşmüştü. Ülke bu dönemde daha da karanlığa büründü ve daha da fakirleşti. Ta ki Berlin duvarı yıkılıncaya kadar. Sovyetlerin dağılışını ardından bağımsızlık ilan edildi ve Ermenistan’da yarım asırdır baskılanan milliyetçilik Taşnaklar’dan sonra ikinci defa iktidara geldi. 

Michigan ve Chicago üniversitelerinde tarih dersleri veren Ronald Grigor Suny’nin yazdığı ‘Ararat’a Bakmak’, bizlere (ve Ermenice bilmeyen Ermenilere) neredeyse hiç bilmediğimiz modern Ermenistan’ı anlatıyor. Konuyla uzaktan ya da yakından ilgilenenlerin gözden kaçırmaması gereken çok değerli bir çalışma.

Ararat’a Bakmak(Modern Tarihte Ermenistan)Ronald Grigor Suny
Çeviri: Ebru Kılıç
Aras Yayınları
08 sayfa.