Bir zamanlar İstanbul’da

RAFİ ATAM 

Eski arkadaşlıklar, o eski insan sevgisi, o tatlı muhabbetler,o gençliğin verdiği çılgınlık, içi cıvıl cıvıl kalabalıklarla dostlarla,kardeşlerle, akrabalarla, komşularla dolu o güzel evler nerededir şimdi? Bulabiliyor mu İstanbul’a geri dönenler doğdukları evleri? O beraberce yazlarını geçirdikleri adadaki çocukluk arkadaşlarını, gitarlarla sevgililerine yaptıkları o serenadları,o annelerinin yaptığı mis kokulu kekleri, çörekleri, o mahalledeki esnafların gülen yüzlerini bulabilecek miyiz diye sorarlar geri döndüklerinde? O dükkanın kapısının önünde mezelenen barbalara, o sofralarda dedikodu yapan madamlara, o ellerinde lambadalarla, kırmızı yumurtalarla kiliselere giden sınıf arkadaşlarımıza rastlayabilecek miyiz bir daha?”

İstos Yayınları, 2011’den bu yana yayımlamış olduğu nitelikli kitaplarla, unutturulmak istenen Rum kültürünün yeniden canlandırılması adına önemli işlere imza atmaya devam ediyor. Yayın kataloglarında ya da internet sitelerinde rastlayacağınız ‘on yıllarca kesintiye uğramış bir yayınevi geleneği’ cümlesi insanın içini acıtıyor acıtmasına fakat onca siyasal ve tarihsel badireye rağmen ayakta kalıp mücadeleyi sürdürüyor olmaları, bu topraklar üzerinde ne kadar itilen, kakılan, horlanan halk varsa hepsine örnek teşkil edecek cinsten diye düşünüyorum.

Kesintiye uğrayan bir başka gelenek

‘İstanbulum Tadım Tuzum’, okura sayfaları çevirirken kesintiye uğrayanın yalnızca yayın geleneği olmadığını sıklıkla anımsatan bir çalışma. Kitapta siyasi gelişmelerin, politik anlaşmazlıkların sıradan insanların hayatlarını nasıl altüst edebileceğine dair öyle çok örnek var ki hüzünlenmemek mümkün değil.

Kitabın yazarı Mari Çevik Simyonidis için her şeyden önce bir İstanbul aşığı demek yanlış olmaz sanıyorum. Yazar İstanbul’la ilgili kitapları hazırlarken yola çıkış hikâyesini ise kitabın önsözünde kendi ağzından şöyle aktarmış:

“Ben kendi kültürüm olan İstanbul’un Rum Mutfağı’nı ele aldım. Bu sayfayı açmak istedim. Hatırı sayılır miras bıraktılar bize. Bunları araştırmak geldi içimden. Yani araştırmacı, gazeteci filan sanmayın beni, değilim. Tarihçi hiç değilim. Ama yazdıklarımla ilgilenenler olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü yazdıklarım hepimizin hayatında iz bırakmış, belki de hiç tanımadığımız ama muhakkak bir yerlerden aşina olduğumuz isimlerin, insanların, bizim insanlarımızın hayat hikâyeleri. İstanbul’daki anıları, yaşanmışlıkları, ürettikleri ürünleri, kısacası kendi hayatlarının hikâyeleri.

‘Bir Varmış Bir Yokmuş’un farkı

Bu kitap Mari Çevik Simyonidis’in İstanbul’la ilgili ikinci çalışması. İlki 2012 yılında önce Som Kitap daha sonra İnkılâp Yayınevi tarafından yayımlanan, ‘İstanbulum: Tadım - Tuzum Hayatım’. Bu ilk kitapta anlatılan, İstanbul’un eğlence ve damak tadı hayatına Rum insanının etkisidir. Bu yazıda tanıttığımız kitap olan ‘İstanbulum Tadım Tuzum Bir Varmış Bir Yokmuş’ ise ağırlıklı olarak İstanbul’dan Yunanistan’a göç etmiş ya da göç etmek zorunda bırakılmış insanların bitmek bilmeyen İstanbul hasretlerini, arkalarında bıraktıkları dostlukları, anılarını ve hayata sıfırdan başlama mücadelelerini merkeze alan bir çalışma.

İstanbul’u her şeye rağmen yüreklerinden söküp atamayan bu insanlarla yapılan söyleşilerde en fazla ağırlarına giden olayın; Yunanistan’a göç etmek zorunda kalan İstanbullu Rumlar olarak orada yaşayan soydaşları tarafından dışlanmaları olduğu anlaşılıyor. ‘Türk tohumu’ diye isim takmalar mı istersiniz, herkes 8 saat çalışırken üç otuz paraya 12 saat çalıştırılan insanlar mı istersiniz, bir sürü kırgınlık, yorgunluk, yılgınlık. Bu insanlara yaşatılan buhranı düşününce insan ürperiyor doğrusu. Düşünsenize Türkiye’de ‘Rum tohumu’, Yunanistan’da ‘Türk tohumu’sunuz. Sanırım bu insanları en çok yoran da bu bir türlü ait olamama hissi olmuş.

Bana göre etkileyici olan nokta ise yılmadan, bıkmadan, usanmadan kendilerini kabul ettirmeleri, saygınlık kazanmaları, her şeyden önemlisi yeniden hayata tutunma dirayeti göstermeleri olmuş. Bu kitapta anlatılan birçok insan bugün Yunanistan’da pastane, restoran, taverna, mezeci işletiyor. Çoğunun dükkanlarının  tabelalarını Türk isimleri süslüyor. Belki de onları tarif etmenin en iyi yolu Araf’ta kalanlar demek olabilir. Çünkü onlar şartlar tarafından her daim tercih yapmak zorunda bırakılmalarına rağmen tercih yapmak istemeyenler, kendilerini iki kültüre de iki millete de eşit şekilde ait hissedenler. Diğerlerinden bekledikleri tek şey ise kendilerine hep çok görülmüş olsa da birazcık saygıdan başka bir şey değil.

Buzuki ustalarıyla söyleşiler

Kitabın başka bir ana başlığını oluşturan bölüm ise Müzikli Rum Tavernaları, Şarkıcılar, Dans ve Gruplar. Bu bölümde karşımıza İstanbul’un tanınmış buzuki ustalarıyla yapılan söyleşiler, Cafe Aman’lar, Balkan müziği üzerine yapılan sohbetler çıkıyor. Ahyrıca 1924’teki büyük mübadelede göç eden 1,5 milyon Anadolulu Rum’un İstanbul ve Ege’den Yunanistan’a götürdüğü müzik türü olan Rebetiko hakkında da tarihsel bilgiler ve söyleşiler yer alıyor.

İstanbul Rum mutfağının geriye kalan temsilcileriyle yapılan sohbetler, bakkaliye ve şarküteri kültürü, pastaneler, Rum kültürünün vazgeçilmezi olarak likör ikramları, likör, çörek, poğaça, yemek ve reçel tarifleriyle hem insan hikayeleri hem yeme içme kültürünün harmanlandığı, içtenlikle kaleme alınmış bir kitap ‘İstanbul’um Tadım Tuzum Bir Varmış Bir Yokmuş.’ Bir daha dünyanın  hiçbir yerinde, hiçbir halkın kültürünün kesintiye uğramaması dileğiyle. 

“Belki komşumuz Ahmet veya Madam Sirpuhi gelir kapımızı çalar, her birinin ellerinde birer tabak, içi taze, mis kokulu kurabiyelerle dolu. Türkan Hanım Teyze de yapmıştır belki o nefis pırasalı böreğinden, demlemiştir çayı da bekliyordur annemleri eskisi gibi. Ya da sinagogdan çıkan Madam Sara ile eşi Davit kahve içmeye uğrar iki laf etmeye evdekilerle. Belki de dantelacı Mösyö Salmon eşeğiyle makara iplik satıyordur sokağımızda veya Mösyö Antony akordeonuyla şarkılar söylüyordur her zamanki gibi “To yelekaki pu foris (Giydiğin kısa yelek)”i, o anneannelerimizin dedelerimize söyledikleri güzel şarkıyı.”

İstanbulum Tadım - Tuzum
Bir Varmış Bir Yokmuş
Meri Çevik Simyonidis
İstos Yayın
288 sayfa.