‘Bu topraklarda bir lanet var’

BÜRKEM CEVHER

Ahmet Ümit, son romanı ‘Elveda Güzel Vatanım’da, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin son on yılına odaklanıyor. Romanı bitirdiğinizde ise aklınızda kitabın son cümlesi kalıyor: “Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.” İster 1900’lerin ilk yılları olsun ister 2000’lerin, zulme karşı birlik olup zalimi iktidardan indirme saiki ile yola çıkanlar, gücü ellerine geçirdiklerinde o eleştirdikleri zalimden de zalim olmayı biliyorlar.

Şehsuvar ile Ester’in hikâyesi

Romanın kahramanı Şehsuvar Sami, Selanikli bir gençtir. Aslında gelecek vaat eden bir yazardır ancak Fransız İhtilali’nin de sloganı olan özgürlük, eşitlik, kardeşlik umuduyla İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılır. Sevgilisi Ester ise bu kararından dolayı Şehsuvar Sami’ye çok kızar. Ester, Şehsuvar ile birlikte Paris’e gitmek istemektedir. İki sevgilinin yolları bu nedenle ayrılacak ancak Şehsuvar, Ester’i hiç unutmayacaktır.

Vatanperverliği, cesareti, idealizmi ve zekâsı ile kısa zaman içinde Cemiyet’in fedailerden biri olur Şehsuvar. Ancak Cemiyet’te olmak demek elini kana bulamak demektir. Başta kurye olarak çeşitli mesajlar iletmekle görevlendirilse de kısa bir süre sonra önemli suikastlerde tetik çeker. Zamanla Talat Bey’in yakın çevresinde yer alır ve onun koruması olur.

İttihat ve Terakki’nin yıkılması ile Talat, Enver ve Cemal Paşa’ların yurtdışına kaçışları sonrası İşgal İstanbul’unda İttihatçılar İngilizlerin hedefi haline gelir. Şehsuvar Sami de tutuklanır, işkence görür ve sürgüne yollanır. Sürgünden döndüğünde ise Cumhuriyet kurulmuştur. Bazı İttihatçılar’ın Mustafa Kemal Paşa’ya İzmir’de suikast yapmayı planladıkları öğrenilince, bu vesile ile muhalif İttihatçılar da idam edilmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinin büyük avcıları artık av olmuştur.

Şehsuvar Sami, kendi evinden ayrılıp Pera Palas’ta kalmaya başlar. “Tutuklanırsam birileri beni görsün, öldürülürsem birileri fark etsin diye. Ölmeyi göze aldım ama onursuzca olmasın istiyorum bu iş” der. Yeni hükümete belli bir mesafede durmaktadır. Belki de Cemiyet’ten pek çok dostunun idam edilmesi veya intihar süsü ile ortadan kaldırılması bu mesafeli duruşta etkilidir.

Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar koca imparatorluk dağılmış, parça parça olmuştur. Şehsuvar’ın elinde sadece Ester’e olan aşkı kalmıştır. Belki de yarım kaldığı için bu aşk gözünde bu kadar büyümektedir. Tutuklanmadan veya öldürülmeden önce, hiçbir zaman unutamadığı Ester’e mektuplar yazarak başından geçenleri anlatır. Hem Ester’e hem de kendine aslında iyi bir yazar olduğunu ispatlamaya çalışmaktadır.

Ahmet Ümit son romanında Meşrutiyet’in ilanı, 31 Mart Ayaklanması, Bab-ı Ali baskını, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na girişi gibi önemli tarihi olayları ayrıntıları ile anlatır. Şehsuvar Sami tüm bu önemli olaylara birinci elden tanıklık etmiştir. Talat Bey’e özel bir sevgi beslemektedir ve ülkenin başına gelen felaketlerden Enver Bey’i sorumlu tutmaktadır. Ancak en yakın arkadaşı Fuat’ın ağzından da, II. Abdülhamit’in istibdat rejimini eleştirerek yönetimi ele alan Cemiyet’in, Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra aynı baskıcı sistemi devam ettirdiğini, muhalefeti cinayetlerle susturduğunu söyler. Bunun vatanın selameti için gerekli olduğunu kendi kendine telkin etse de bir süre sonra cinayet işlemek istemez, hele ki gazetecilerin ve fikir insanlarının cinayetlerine karışmak hiç istemez.

Sultani’den Arşak

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin neden olduğu felaketlere sadece değinmekle yetinir, ancak gerçeklerden kaçamaz. Mekteb-i Sultani’den sıra arkadaşı Arşak’la karşılaşır. Arşak’a ağabeyi Bedros’u sorduğunda Bedros’un öldüğünü öğrenir. Bedros’la birlikte, tehcir sırasında Arşak’ın tüm ailesi öldürülmüştür. “Bu topraklarda bir lanet var Şehsuvar,” der Arşak, “Sanki suyla değil kanla beslemişiz tarlaları, sanki güneş değil, vahşi bir ışıkmış günümüzü aydınlatan, bizi emziren annelerimizin memelerinden sanki süt değil, öfke akmış...Öyle acımasız, öyle sert, öyle merhametsiz... Başka türlü neden bulamıyorum bu katliamlara, bu vicdansızlıklara, bu gaddarlığa... Ama adım gibi eminim, bu topraklarda bir kötülük var, her geçen gün biraz daha büyüyen, mani olunamaz bir kötülük...” Arşak, ailesinin öldüğünü Çanakkale’de Seddülbahir Cephesi’nde savaştıktan sonra Sivas’a evine döndüğünde öğrenir. O, ülke için düşmanla savaşırken, ülkesi tüm ailesini yerinden yurdundan sürmüş, hepsinin ölümüne neden olmuştur.

Dört yıllık bir çalışma sonunda yazdığı bu romanda Ahmet Ümit, hem bir döneme ışık tutuyor hem de önceki kitaplarına kıyasla tarih bilgisini daha iyi yansıtıyor. Üstelik yazar, olayları bizzat yaşamış birinin ağzından anlatarak okuru da tarihin içine çekiyor. Bu yaklaşım, mektuplarla aktarılan çok katmanlı ‘Elveda Güzel Vatanım’ı  Ahmet Ümit külliyatının en önemli romanlarından biri yapıyor.

Elveda Güzel Vatanım
Ahmet Ümit
Everest Yayınları
558 sayfa.