2015’e veda, yeni sergilere merhaba

Senenin sonu hızla yaklaşırken, 2015’in son sergilerini geziyoruz. İstanbul’daki sanat mekânları, başka dünyalara kapılar açan, çok çeşitli anlatılar barındıran yapıtlara ev sahipliği yapıyor. Bunlar arasından seçtiklerimizi, dikkat çekici yönleriyle ele alıyoruz.

İnsanlığı anlatan desenler

İstanbul Fransız Kültür Merkezi, Abidin Dino’nun desenlerinden oluşan ‘Yüzyıl’ sergisine ev sahipliği yapıyor. Galeri Nev Ankara’nun işbirliğiyle düzenlenen ve 22 Ocak’a dek sürecek olan sergide, koleksiyoner Bekir Akbaş’ın yıllar boyu biriktirdiği Abidin Dino eserlerinden oluşan bir seçki yer alıyor. Sergi, ziyaretçilerini Dino’nun eşsiz desenleri aracılığıyla, tanıklık ettiği 20. yüzyılda bir yolculuğa çıkarıyor.

1913 yılında doğan ve 1993’te Paris’te hayata veda eden sanatçı, iki dünya savaşının yaşandığı, dünyaya hükmeden ideolojilerin değiştiği, hareketli bir dönemin tanığıydı. Dino, siyasi görüşleri nedeniyle yaşamının Türkiye’deki kısmını sürgünlerle geçirdi. Hem sosyal gerçeklikler, hem de öz yaşamöyküsü eserlerine yansıdı.

Dino, resimlerinin anlatacağı hikâyeyi hiçbir zaman kontrol altına almaya çalışmadı; eserlerini özgür bıraktı. Onların kendi öykülerini anlatabilmeleri için, gerektiğinde yaratıcı rolünden çıkıp bir aracı rolüne büründü. Yapıt ile izleyicinin arasına girmekten hep kaçındı. Yine de çizdiği sade ama hareketli desenlerine tüm insanlığın öyküsünü sığdırmayı başardı.

Sanatçının çizdiği eller ve yüzler ‘Yüzyıl’ sergisinde tekrar bir araya gelerek, daha önce hiç duymadığınız, yepyeni hikâyeler anlatıyor. Fransız Kültür Merkezi’nin, havaalanlarını aratmayan sıkı güvenlik önlemlerini aşarak mekâna girmeyi başardığınızda, Abidin Dino’nun görselleştirdiği anlatılar etrafınızı sarıyor.

 

Bu sergide herkes çıplak

Pera Müzesi’ndeki ‘Üryan, Çıplak, Nü: Türk Resminde Bir Modernleşme Öyküsü’ sergisi yoğun ilgi görüyor. Sergideki bazı eserlerin orijinalliğinden duyulan kuşku, diğer yandan seçkinin çok özel ve kapsamlı olması, temanın ele alınış ve aktarılış şekli, sergiyi yerel sanat gündeminin baş köşesine taşımaya yetti. İsminden de anlaşılabileceği gibi bu proje, nü resmin modern Türkiye sanatındaki gelişim sürecine odaklanıyor. 7 Şubat’a kadar açık olan sergide, ustaların elinden çıkan, kimi daha önce hiçbir yerde görülmemiş resimler yer alıyor.

Sergi, 20. yüzyıl başında az sayıda, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibarense yoğun olarak üretilen nü resimlerin gelişiminin, Türkiye’nin modernleşme öyküsüyle paralelliklerini gözler önüne seriyor. Ressamların çıplak insan bedenini, bir konu olarak ele almanın ötesinde, biçimsel arayışın temeli ve başlı başına bir sanatsal ifade aracı olarak gördüklerini gösteriyor.

Nü sanatın bu coğrafyadaki serüvenine, serginin sağladığı bilgiler doğrultusunda göz atalım: 1882’de kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk yıllarında sanatçıların çıplak modellerle çalışma imkânları kısıtlıydı. 1900’lerin başında bu çalışmalara erkek modellerle başlandı. Akademi ortamında bile, kadın modellerle çalışmak, Türkiye’de uzun yıllar mahrem sayıldı. Bu ayrıcalık ancak Türkiye’den yurtdışına çalışmaya giden sanatçı adaylarına nasip oluyordu. 20. yüzyılın başlarında Türkiye’de yapılan bu eserler uzun yıllar sergilenemedi. 1920’li yıllarda, Namık İsmail, İbrahim Çallı ve Melek Celal Sofu’nun nü resimleri, dönemin meşhur Galatasaray Sergilerinde yer aldı.

Pera Müzesi’nde açılan bu özel sergi, sanat tarihinin tozlu sayfalarında gizli kalan eserleri gün ışığına çıkarıyor. Örneğin, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Yüksel Arslan, Fahrelnissa Zeid, İhsan Cemal Karaburçak, Hakkı Anlı ve Nuri İyem’in seçilmiş eserlerini burada görmek mümkün.

Sergiye paralel olarak, çocuklar için, sergideki resim ve figürler üzerinden bedeni inceleyen, ‘Bedenin Dili’ başlıklı bir eğitim programı da hazırlanmış. Herhangi bir yaş sınırlaması olmayan ‘Nü’nün Bütünü’ programında ise, katılımcılar, sergiden seçtikleri eserleri renk ve form üzerinden inceleyerek, bütünü önce parçalara ayırıyor, sonra bunları geometrik formlarla yeniden yorumluyorlar.

 

Bosna Savaşı’nın yansımaları

Arter, Bosna Hersekli sanatçı Sejla Kameric’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Başak Doğa Temür’ün üstlendiği ‘Bim Bam Bom Çarpınca Kalp’ sergisi, ismini Hırvatistanlı müzik grubu KUD Idijoti’nin punk-rock türündeki bir şarkısının sözlerinden alıyor. Sanatçının tanıklık ettiği Bosna Savaşı’nın ağır gerçekleri, buradaki işlerine yansıyor.

Mekâna girer girmez, kocaman bir oyuncak ayı karşılıyor ziyaretçiyi. Gövdesi ikinci el deri ve kürklerden yapılmış, içi kullanılmış kıyafet ve plastik şişelerle dolu bu ayının hüznü sarıyor etrafı. Biraz ilerlediğinizde, karşınıza bir oy sandığı çıkıyor; önceden kapatılmış ve mühürlenmiş, yani seçimin sonucu çoktan belli. Sonra, dört farklı kişi tarafından tutulmuş savaş günlüklerinden alınmış notları ipek nevresimlerim üzerine aktarıyor sanatçı. 1992-1995 Bosna Savaşı sırasında kendi ailesine gönderilen insani yardım kolilerinin taklitlerini üretiyor.

Serginin en çarpıcı işlerinden biri, Kameric’in, savaş sırasında siviller ve çocuklar dahil 10 bin insanı öldüren, yüksek binalara ve yerleşim yerlerini çevreleyen yamaçlara konuşlanmış keskin nişancıların Saraybosna’da ‘Keskin Nişancı Yolu’ olarak bilinen rotasını takip ettiği filmi. Sanatçının 2008 yılında Adana Film Festivali’nde gösterilen ve ‘En İyi Kurmaca Film’ ödülüne değer görülen ‘Ben Ne Anlarım Ki’ başlıklı dört kanallı video yerleştirmesi de burada izlenebiliyor.

Kameric’in işleri, savaş dönemine dair unsurlar ve olayların etkisini taşısa da, o gerçeklere sıkı sıkıya bağlı işler üretmek yerine, çarpıcı bir estetikle bu hikâyeleri dönüştürüyor. Yıkımdan tecavüze, mücadeleden ölüme, savaşın tüm çirkinliklerini, benliğindeki yansımalarına odaklanarak ele alıyor. Kendine has bir mizahla kurguluyor anlatılarını. Sonuçta ortaya çok katmanlı bir hikâye, derinlikli bir altyapı ve kusursuz bir estetikle örülmüş yapıtlar, belki de bir punk-rock şarkısı gibi hem hiddetli hem de duygulu bir bütün çıkıyor. Sejla Kameric’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisi 28 Şubat 2016’ya kadar Arter’de görülebilir.


Tatavla’nın fantastik öyküsü

Furkan ‘Nuka’ Birgün’ün Kurtuluş (Tatavla) semtini grafiti tekniği ve çizimleriyle baştan yarattığı kişisel sergisi, Akaretler’deki C.A.M. Galeri’de açıldı. ‘Hayaller Üzerine Karışık Teknik’ başlıklı sergi, 23 Ocak’a kadar sürüyor.

1989 yılında Kurtuluş’ta doğan sanatçı, ilk kişisel sergisini de bu semte dair izlenimleri üzerine kurgulamayı tercih etmiş. Ancak onun işlerinde Tatavla’nın bildiğiniz sokaklarını, tanıdığınız sakinlerini ve gündelik, olağan semt manzaralarını görmeyi beklemeyin. Sanatçının anlattığı hikâyeler ve canlandırdığı sahneler tamamen hayal ürünü. Birgün, yıllarını geçirdiği semtle ilişkili sıradışı manzaralar yaratıyor; kendi deyişiyle, “değişik kentin garip insanlarının karışık hikâyelerini” anlatıyor.

Bu fantastik dünyayı, serginin tanıtım metninden alıntılayarak özetleyelim: “Dar sokakları, ahşap evleri, panayırları, göçebe yengeçleri, konuşan hayvanları ve bilinmeyen sırlarıyla alışılmışın dışında bir mahalle. Ve tabii ki de çok eski zamanlarda burada yaşamış olan, haklarında çok az şey bilinen kare, yuvarlak ve çarpı kardeşlerin karmakarışık hikâyesi de bu sergide yer alıyor.” Belki siz, kedisiyle huzur içinde tek kişilik dairesinde yaşamını sürdüren beyaz saçlı teyzeyi, sokağın köşesinde topik satan amcayı görürsünüz Birgün’ün çizimlerinde. Belki de yepyeni karakterler, hiç yaşanmamış olaylar canlanır zihninizde; siz de genç sanatçı gibi kendi Tatavla’nızı yaratırsınız. 

İlk kadın illüstratörün bilinmeyen yönleri

Salt Galata 22 Aralık - 28 Şubat arasında, Türkiye’nin ilk kadın illüstratörlerinden Sabiha Rüştü Bozcalı’nın sergisine ev sahipliği yapıyor. ‘Ressam Sabiha Rüştü Bozcalı’ başlıklı sergi, desen, resim, fotoğraf, günlük, mektup ve kartpostallardan oluşuyor; sanatçının yaşamına dair detaylara ve yeterince tanınmayan eserlerine ışık tutuyor.

1904-1998 yılları arasında yaşayan, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde yetişen bir ressam olan Sabiha Rüştü Bozcalı, Dahiliye Nazırı Memduh Paşa ile Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Paşa’nın torunuydu. Sanatçı olan annesinin yönlendirmesiyle beş yaşında resim yapmaya başladı. 15 yaşından itibaren Berlin, Münih, Paris ve Roma gibi şehirlerde, dönemin tanınmış ressamlarının atölyelerinde çalıştı. 1928-1929 yıllarında sanat eğitimine İstanbul’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nde, Namık İsmail’in atölyesinde devam etti. Manzara ve natürmort türünde de eserler veren Bozcalı’nın yaptığı portreler özellikle dikkat çekti. 1938-1943 arasında Cumhuriyet Halk Partisi ve Halkevleri tarafından düzenlenen, sanatçıların Anadolu şehirlerini resmetmekle görevlendirildiği ‘Yurt Gezileri’ne katıldı. Reklam ve yayıncılık alanında kullanılan çizimlere de imza attı. 1953’ten itibaren çeşitli gazetelerde ressam olarak çalıştı. Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi ve çeşitli kitaplar için illüstrasyonlar yaptı.

Sergi, Bozcalı’nın yaşamını ve sanatsal üretimini detaylı bir şekilde inceleyerek, Türkiye kültür-sanat tarihine katkılarını görünür kılıyor. Proje kapsamında, Zeynep Özatalay, Başak Günay, Elif Seven Ispartalı ve Zeynep Başay yönetiminde illüstrasyon atölyeleri dedüzenleniyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi


Yazar Hakkında