VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Suriye, iki suikast

Geçen hafta iki Suriyelinin suikasta kurban gitmesi, savaş yanlısı güçlerin hâlâ hüküm sürdüğünü gösteriyor.

Bu suikastlardan ilki, Ceyş-ül İslam örgütünün komutanı Zehran Alluş’un 25 Aralık’ta beş yüzbaşısıyla öldürülmesiydi. Rusya’nın hava saldırısında öldürüldü. 10 füze, silahlı grubunun kontrolü altında bulunan Şam kırsalındaki Doğu Ğuta’daki gizli karargâhını vurdu.

Zehran Alluş, Suriye devriminin bütün çelişkilerini yansıtıyor. Babası, 2009 yılında tutuklanıp, birkaç militan İslamcıyla birlikte 2011 salıverilmiş selefi bir vaizdi; bu sırada binlerce barışçıl gösterici, Suriye gizli polisi tarafından tutuklanıyordu. Bu hareket, Esad’ın muhalifleri radikal İslam’a ve silahlı isyana itme stratejisinin bir parçası gibi görünüyordu ki olan da tam olarak buydu.

Alluş’un tavırları tartışmalıydı; mezhepçi bir söylemi vardı ve esir aldığı sivil Alevileri demir kafeslere koyup sergiler ve Suriye’de El-Kaide’yle flörtleşirken, Batı basınına verdiği demeçlerde demokrasiden ve azınlıkların korunmasından bahsederdi. Aralarında ünlü avukat Razan Zaytuna da bulunduğu dört insan hakları aktivisti, Aralık 2013’te onun kontrolündeki bir bölgede kaçırıldı; bu insanlara ne olduğu hâlâ bilinmiyor.

Yine de Alluş ve savaşçıları, Suriye Ordusu’nun kuşatması altında bulunan Ghouta’nın fakir halkını savunuyordu; buradaki halk sürekli bombalanıyor ve açlığa terk ediliyordu. 2013’te kimyasal bombalarla vurulan Duma da bu bölgedeydi; bu saldırıda 1000’den fazla insan ölmüştü. Ceyş-ül İslam’ın, liderlerinin başının vurulmasından sonra ayakta kalmasına yetecek bir kurumsal gücü olup olmadığı bilinmiyor. Suriye’de başka iki örnek var: Kasım 2013’te Liva Tevhid lideri Abdülkadir Salih, Suriye ordusunun bombardımanıyla öldürüldü ki bu örgüt o zamanlar kuzeydeki en güçlü silahlı isyancı grubuydu. Fakat bu örgüt, liderinin öldürülmesinden sonra ayakta kalamadı. Öte yandan Ahrar-uş Şam, Eylül 2014’te birçok üst düzey liderinin öldürüldüğü bombardımandan sonra ayakta kaldı. (http://carnegieendowment.org/syriaincrisis/?fa=56581)

En önemlisi, Zehran Alluş, kendisi ve savaşçılarının da dâhil olduğu birkaç silahlı grubun ve siyasetçinin kanı durdurmak için siyasi bir süreç başlatma konusunda anlaştığı bir dönemde öldürüldü. Bu suikast, siyasi süreci bitirme amacı taşıyordu; zira Rusya ve Suriye rejimi, çatışma halindeki en büyük iki isyancı grup olan Ceyş-ül İslam’ın ve Ahrar-uş Şam’ın herhangi bir siyasi sürece dahil olmasını istemiyordu.

27 Aralık’ta, Suriyeli muhalif editör ve yönetmen Naji Jerf susturuculu silahlarla Gaziantep’te öldürüldü. ‘Rakka sessizce katlediliyor, IŞİD’e karşı Suriye kampanyası’yla işbirliği yapmıştı. Son filmi de IŞİD’in Halep’in bir kısmını kontrol altında tutarken onlarca muhalif aktivisti nasıl tutuklayıp işkenceden geçirip öldürdüğünü anlatıyordu (https://www.youtube.com/watch?v=ZSWqFD7fArI). Daha önce Türkiye’de Suriyeli bir muhalif aktivist daha öldürülmüştü: Kasım 2015’te, İbrahim Abdülkadir Urfa’da başı kesilerek öldürüldü. (http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/islamic-state/11965804/Beheaded-bodies-of-Syria-anti-Islamic-State-activist-and-friend-found-in-Turkey.html) Belli Türkiye artık barışçıl muhalifler için güvenli bir yer değil.

Görünüşe göre dünya, 200 binden fazla sivil kayıptan sonra bile Suriye’de akan kana tahammül edebiliyor. Sanki Suriye’nin yeniden doğuşu yasakmış gibi.